Bugün yılın son günü.
Türkiye'de yılın politikacısı Başbakan Erdoğan. O işin başına geçmeden önce, ne yapacağını pek bilemeyen, cesur ve kararlı davranamayan AKP değişti. Şimdi, artık ne onun Başbakanlığı ne de AKP'nin iktidar partisi olabilmesi tartışılıyor. Politik istikrar, ekonomik istikrarı getirdi. Enflasyon yıllardan beri ilk kez % 20'nin altına düştü.
Irak'a istenilmesine rağmen asker gönderilemedi; üstelik Kürt federatif devleti kurulmasına ramak kaldı; askerlerimizin başına çuval geçirildi. Gerçekleşip gerçekleşemeyeceği belli bile olmayan Avrupa Birliği serabı uğruna, Kıbrıs masa başında kaybedilebilir noktaya geldi. Ama, Erdoğan değil de başkası olsaydı ne yapılabilirdi, bilmiyoruz.
Erdoğan'ın tek politik hatası Başbakan olarak 2 şirkette resmi ortak olması gösteriliyordu. Yılın son günlerinde kendisinin resmen ortak olduğu 3. şirketi de kurdu. Bu bir cesaret, samimiyet ve açıklık örneği olarak da gösterilebilir. Çünkü, Erdoğan önceki şirketlerdeki hisselerini kağıt üzerinde bir akrabası üzerine devretmiş gösterebilirdi. Kurulan 3. şirketteki ortaklığı da geri planda yapılan bir anlaşmayla bir akrabası adına tescil ettirilebilirdi. Erdoğan açıklığı tercih etti. Bu konuda, doğru olanı da yaptı. Ancak, bir başbakanın resmen ticaretle uğraşıyor olması hiç hoş değil.
Çok değil, 7 yıl önce benim de başıma benzer bir olay gelmişti. 1996 yılında kurulmuş olan Anayol hükümetinde dış ticaret, gümrükler ve Eximbank'tan sorumlu Devlet bakanı idim. Ben bakan olmadan önce kurulmuş ve ana faaliyet alanı bilgisayar disketi ile bilgi ve haber dağıtımı olan; üstelik eşimin kurduğu ve benim ortaklığım bulunmayan bir şirket vardı. Bunu gizlemedim. Ancak, şimdi yazı yazmakta olduğum dahil bazı medya organları bunu eleştirmeye başladı. Bakanlığın hazırladığı örnek mukavele gereği eşimin kurduğu şirketin yapabileceği işler arasında "ithalat ve ihracat" da bulunuyordu. Medya bu hususu öne çıkararak, "bir dış ticaret bakanının, bakan olmadan önce kurulmuş olsa bile, kendisi değil eşi şirket ortağı olsa bile, şirketin ana konusu ithalat ve ihracat olmasa bile, şirket mukavelesinde dış ticaretle uğraşabilir görünmesi kabul edilemez" dedi.
Sonuçta, eşim bu şirketin ortaklığından samimiyetle çekildi. Sonradan da ortak olmadı. Şimdi de ortak değil. Ama, ne Anayol hükümetinin Başbakanı Mesut Yılmaz ne de mensubu bulunduğum partinin genel başkanı Tansu Çiller, eşim şirket ortaklığından ayrılmış olsa bile bana destek vermedi. Bu hükümetin devrilmesinden sonra kurulan Refahyol hükümetinde DYP'nin önceki bakan kadrosundan sadece ben yoktum. Zaten, Refahyol ortaklığını kendim de kabul etmezdim.
Bana ve eşime yapılanlar, bana göre haksızlıktı. Ama, siyaset özür dinlemiyor. Erdoğan'ın şimdi yapmaya kalktığı çok daha ekstrem bir şey. Başbakan iken, bir taraftan da ticaret yapmaya kalkıyor. Bu durum, etik açısından, bu toplumda hiçbir zaman hoş karşılanmayacak.
Haklı olsa bile!