Okul kayıtlarının hızlandığı şu günlerde, “Çocuğum için en doğru okul hangisi?” gibi pek çok soru zihnimizi meşgul eder. İlk kriter çocuğun ilkokula hazır olup olmadığı ikinci kriter de çocuğun ne tür bir okula uygun olduğudur
Kızımın yuvaya başladığı günler, ebeveynlik serüvenimin en zor zamanlarıydı. Saatlerce, günlerce okul kapısında beklememe rağmen, çok ağlıyor ve gitmek istemiyordu. Farkında ve anlayışlı eğitimciler ve terapi destek süreçleriyle o zorlu günleri geride bıraktık. Çocuğu okula başlama çağındaki her ailede zorlanmalar yaşanır. Okul seçimi kolay bir karar değil. “Çocuğum için en doğru okul hangisi?” gibi pek çok soru zihnimizi meşgul eder. Her ebeveynin beklentisi farklı. Her çocuk farklı! İki yıl uzaktan eğitime sebep olan salgın da okuldan ve eğitimden beklentilerimizi değiştirdi. Yeni eğitim döneminde çocuğu okul öncesi ya da ilkokul 1. sınıfa başlayacak anne babaların akıllarındaki soru işaretlerini gidermek için uzmanlarla konuştum.
Her çocuğun hızına uygun oryantasyon
Oku
Ebeveynler çocuklarının geleceği, eğitimi, arkadaşlıkları ve sorumlulukları konusunda bu kadar hassasken, çocuklar neden bu kadar duyarsız, sıkılgan ve dağınık! Sorun nerede başlıyor? Sinirbilim Uzmanı Dr. Kerem Dündar ile konuştuk
Dr. Kerem Dündar, problemi şöyle tanımlıyor: “Çocuğa büyürken eşlik etmek yerine çocuğu büyütmek derdine düşüyoruz. Bunun iki nedeni var: Ebeveynlerin kaygıları ve bu konuda oluşturulan endüstri.”
Tıp eğitiminin ardından beyin araştırmaları üzerine doktorasını yapan ve bütüncül nöro yaklaşım ile modern ve geleneksel tıp, güncel teknoloji, terapi sistemleri ve sinirbilim bilgisini birleştiren Dr. Kerem Dündar ile günümüz ebeveyn-çocuk ilişkisine dair çarpıcı tespitlerini konuştum.
“Çocuğun bugünkü ihtiyaçları değil, gelecekteki olası kaygılar ebeveynliğin temel aracı olmaya başladı. Bir tarafta kaygı dolu ebeveynler var. Bir tarafta ‘gel sana iyi anne baba olmayı öğreteyim’ diyen bir sektör. Bugün doğru anne babalığı anlatan çoğu
Lise ve üniversite sınavlarının yaklaştığı şu günlerde, sınav stresi gençlerde yeme bozukluklarına neden olabiliyor. Yeme bozuklukları nasıl fark edilir ve neler yapılmalı? Uzmanlarla konuştuk
Hem lise hem üniversite öğrencileri için sınav dönemi yaklaşıyor. 2 yıl süren pandemi ve uzaktan eğitimden çıkan çocuklar, belirsizlikler, rekabet ve üzerlerindeki gelecek baskısından dolayı stresli ve kaygılı. Sınav stresi çocuklarda hem fizyolojik hem psikolojik pek çok etkiye sebep oluyor. Bunlardan biri de yeme bozuklukları. Aşırı yeme ya da kusma, mide krampları gibi yemekle ilişkiyi bozan pek çok durum yaşanıyor.
Psikoterapist Yeme Bozuklukları Uzmanı Dr. Feyza Bayraktar, sınav stresine bağlı yeme bozukluklarının erken fark edilmesi ve ailelerin ne şekilde destek olabileceği konusunda bilgi verirken, Nefes Terapisti Elif Şandan Doygun, nefesi kullanarak stresin nasıl azaltılabileceğini anlattı.
Gençlerde strese bağlı yeme problemleri nasıl ortaya çıkıyor?
Genellikle sınav dönemlerinde içinde bulunulan sürecin yarattığı stresi yönetmekte zorlanmak, özellikle lise
Doğada öğrenme ve sınıf dışı eğitimle ilgili çalışmalar yapan Gaye Amus ile yeni çıkan kitabı “Çık Dışarıya Oynayalım”da anlattığı ‘orman anaokulu’nu konuştuk
Açık havada eğitim çocukların bedensel, duygusal, sosyal ve akademik gelişimleri için çok önemli. Ancak giderek azalan doğal alanlar, teknoloji ve üzerine pandemi derken çocuklar açık alanlardan koparılıyor. Oysaki gerçek hayat dışarıda ve deneyimlemeden, hareket etmeden öğrenme olmuyor. Sınıf dışı eğitim konusunda yıllardır çalışan, 14 yıldır Helsinki’de yaşayan ve erken çocuklukta doğa pedagojisi üzerine çalışmalar yapıp, Türkiye’de Doğada Öğreniyorum platformunu kuran çevre eğitmeni Gaye Amus ile doğada öğrenme ve sınıf dışı eğitim hakkında konuştuk.
Sınıf dışı eğitim ne demek?
Sınıf dışı eğitim, aslında çok eskilere dayanan bir yaklaşım. Çocukların dokunarak, doğrudan deneyimleyerek taşı, bitkiyi veya hayvanı tanımalarıdır. Düzenli olarak açık havada vakit geçirilir, bahçede keşifler yapılır, oyunlar
Alerjik çocukların sayısı her geçen gün artıyor. Basit bir hapşırık ya da kaşıntıdan ibaret sanılsa da kimileri için hayati risk taşıyan alerji, çağımızın en yaygın çocukluk hastalıkları arasında.
İlkbaharın gelmesiyle neredeyse iki çocuktan birinde burun akıntısı, hapşırık, öksürük, kaşıntı görülmeye başladı. Mevsimsel alerjilerin yanı sıra besin alerjilerinde de ciddi bir artış gözleniyor. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Besin Çalışma Grubu Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk İmmunoloji-Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşen Bingöl önderliğinde Türkiye genelinde bin 248 çocuğun dâhil edildiği bir çalışmada, çocuklardaki besin alerjisi haritası çıkarıldı. İki yıl süren araştırma sonuçlarına göre, ülkemizde en çok inek sütü alerjisi görülüyor. Bunu sırasıyla yumurta, kabuklu kuruyemişler, buğday ve deniz ürünleri takip ediyor.
İnek sütü alerjisi yaygın
Prof. Dr. Bingöl, özellikle 0-2 yaş grubunda inek
Beslenme anne karnından itibaren bağışıklık açısından önemli. Mevsimine uygun doğal, katkısız gıdalarla sağlıklı bir beslenme bütün yaş grupları için bağışıklığı destekliyor
Virüsler, salgınlar, pandemi nedeniyle kapalı ve havasız ortamlarda kalmak, hareketin azalması, hormonlu beslenme, mevsim geçişleri derken çocuklarımız daha sık hastalanır oldu. Bağışıklığı güçlendirmek için önerilen takviye gıdalara ve vitaminlere talep de arttı. Çocuklarımızın sağlıklı ve güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olması için neler yapmalıyız? Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Melis Bayram Şirinoğlu ile konuştum.
“Çocukluk çağı aşıları olmazsa olmaz”
Virüsler, salgınlar, mevsim geçişleri derken çocuklar çok sık hastalanmaya başladı. Çocuklarda bağışıklık sistemini güçlendirmek için neler yapmalıyız?
Bağışıklığı güçlendirmenin en doğal ve güzel yolu herkes için sağlıklı ve dengeli beslenmek, vitamin ve benzeri takviyeleri doğal yollarla almak, yeterince uyumak ve stres, kaygı gibi
Müzeler bir ülkenin kültürel ve tarihi mirasını yansıtan en önemli değerlerinden. Bu açıdan çocuklarla müzeleri ziyaret etmek ve bu bilinci aşılamak gerekiyor.
Ülkemiz tam anlamıyla bir müzeler cenneti. Yazı için araştırma yaparken, bu yaşımda ülkemde ne kadar çok bilmediğim müze olduğunu fark ettim ve üzüldüm kendi adıma. Değerlerimizi, gelenek göreneklerimizi, toplum olma bilincini aşılamanın en etkili araçlardan biri de müzeler. Geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmak ve olayları daha geniş bir çerçeveden bakabilmenin de yolunu gösteriyor bize.
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Müzeler Dairesi Başkanı Bülent Gönültaş, ülkemizde müze bilincinin hızla geliştiğini anlatıyor: “Özellikle okul çağındaki gençlerimiz belirli programlar dâhilinde müze ziyaretlerine bulunuyor. Artık hemen her müzemizde çocuk şenlikleri, atölye çalışmaları, drama gösterileri, seminerler, konferanslar, geçici sergiler ile
Boşanma oranları geçen yıl yüzde 27.46 oranında arttı. Haliyle yalnız ebeveynlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Özellikle çocuğun yaşının küçük olduğu boşanmalarda velayet çoğunlukla annede olduğundan, anneye yüklenen sorumluluk ve dertler de çığ gibi büyüyor.
Bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekir” denilir. Bu söz o kadar doğru ki. Ancak gün geçtikçe o köyleri kaybediyoruz. Ne aile büyükleri ne komşu teyzeler ne de en yakın arkadaşlar… Zorlayıcı, hızlı, rekabet dolu hayat koşulları, üstüne bir de pandemi yüzünden etrafımızda kimsecikler kalmadı. Çekirdek bir aile için bile çocukların bakımı zorlaşmış iken, bir de boşanmış bir anneyseniz, vay halinize!
İstatistikler gösteriyor ki, boşanma oranları son yıllarda hızla artıyor. Kadın, maddi manevi her tür baskıya rağmen mutlu olmadığı yerde kalmak istemiyor. Ancak boşandıktan sonra da kadınlar için hayat kolay değil. Bekâr bir anne iseniz, velayet, nafaka, sorumluluk paylaşımı, eğitim, sağlık gibi kritik