11.08.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
Tarabya Plaj Gazinosu binası Tarabya sahilinde, yolla deniz arasında olan tek bina. Bu binanın çok ilginç bir geçmişi var.İstanbul Şehremaneti (İstanbul Belediyesi) 1870 yılında Kadıköy, Adalar ve Boğaziçi'nde 21'i erkek, beşi kadınlara ait olmak üzere toplam 26 hamam (plaj) açılmasına karar vermiş. Bu karar üzerine İstanbul'daki ilk belediye plajı Tarabya'da açılmış. Uzun yıllar bu plaj halka hizmet vermiş. 1954'te yanan Tokatlıyan Oteli yerine Emekli Sandığı tarafından inşa ettirilen Tarabya Oteli 1964'te hizmete girerken, belediye plajı da otelin plajı haline getirilmiş. Ve de plaj alanına bugünkü büyük gazino binası yapılmış. Bilindiği gibi Tarabya Oteli özelleştirildi. Ama Tarabya Plaj Gazinosu ile tesisleri halen Emekli Sandığı'nın mülkiyetinde. Bu tesisleri 27 yıldır aynı kişi işletiyor.Deniz kirliliği nedeniyle kapanan plaj bölümü, denizin temiz hale gelmesinden sonra geçen yıl yeniden faaliyete geçti. Şimdilerde saat 09.00-17.30 arası Sanela Beach adıyla hizmet veriyor.Geçen ay mehtabın ışıklarının Boğaz'a vurduğu günlerde, bir arkadaşımız "La Pecheur'e gidelim de denizin kıyısına oturtarak mehtabı seyredelim" dedi.Önünden gelip geçerken, giriş kapısının yanındaki tezgaha dizilen balıklar, devamlı "gel gel" yapar da... İsminin yabancı olmasından mı, görkemli yapısından çekindiğimden mi, kimin nasıl işlettiğini bilmediğimden mi, nedendir bilemiyorum ama yıllardır bu lokantaya gitmekten çekinmiştim.Yıllardır diyorum... 1970'li yılların ortalarında bu lokanta Palet 3'ken bir defa gitmişliğim vardı. Tarabya Plaj Gazinosu'nun eskiden Palet 3 ismini taşıyan bir balık lokantası vardı. Şimdilerde Palet 3'ün ismi oldu Le Pecheur. Okunuşu "peşör" olan bu Fransızca kelime "balıkçı" demek. Rahmetli Turgut Özal'ın kızının ilk evliliği burada yapılmıştı. O dönem Turgut abiimizin "düşük" dönemi olduğundan düğün pek mütevazı idi. Turgut abimizin sadece gerçek dostları düğüne katılmıştı. En iri dostları ise armatör İrfan Cerrahoğlu ile DPT'den arkadaşı Ekrem Ceyhun idi. Turgut abimiz kızını erken yaşta evlendirmenin heyecanı ile hüngür hüngür ağlamıştı. Düğünde o günlerin ünlü piyanist şantörü Yavuz Özışık'ın müziğiyle dans edilmişti.Yıllar sonra Tarabya'daki binanın kapısından içeri girerken 30 yıl önceki hatıralar canlandı. Ben bu tür balıkçı lokantalarının "raconunu" bilemediğimden, kapının yanındaki tezgaha dizilen balıklara sadece bakar geçerim. Meğer girerken hem balığı seçmek hem de fiyatını sorduktan sonra tarttırmak gerekirmiş. Arkadaşım teker teker balık fiyatlarını sordu. Hava sıcak ve balık yasağı olduğundan balık çeşitleri azdı, fiyatları yüksekti. Deniz levreği, çipura, lagos, sinarit, barbunya balıklarının kilosu 85 ile 110 YTL arasındaymış. Balıkların başında duran "Balıkçıbaşı Hasan Çukur", "Bunları bu sabah Balıkhane'den kendim aldım. Sizin 110 YTL diyerek pahalı bulduğunuz balığın kilosuna 70 YTL ödedim" dedi. Arkadaşım sinariti seçti. Tarttırdı.Casim Hürşan lokantanın şefiymiş. Bize deniz kenarında bir masa hazırlattı. Manzara gerçekten güzeldi. Mehtap gerçekten pırıl pırıl deniz vuruyordu.Masamızla ilgilenen Ecevit Akdeniz masamızı donattı. Donattı dediysem, çok az şey ısmarladık. Çünkü balık yiyecektik. Güzel bir yeşil salata, patlıcan salatası, ahtapot salatası ve yoğurtlu semizotu salatası ile yetindik. Samsunlu aşçıbaşı Selahattin Öztorun sinariti ortadan ikiye ayırmış ve kurutmadan güzel ızgara yapmıştı. Balık tazeymiş. Beğendik. Balığın üzerine de kestane tatlısı yedik. Arkadaşım kişi başı 60 YTL dolayında bir hesap ödedi. Izgara sinariti beğendik