İnönü Stadı’nın duvarına McDonald’s tabelası koyulduKetçabı fazla mı oldu?İnönü Stadyumu’nun duvarlarına, dünyaca ünlü fast food zinciri McDonald’s restoranlarının adı yazılınca, başta mimarlar ve yazarlar olmak üzere kamuoyunun pek çok kesiminden tepki geldiÖnay YılmazBeşiktaş’ın futbol karşılaşmalarını oynadığı İnönü Stadı’nın kapısı, kulübün renkleri olan siyah - beyaza boyandı önce. Ardından da stadın iki duvarına tunç röliyef yerine McDonald’s yazısı yerleştirilip, kulelere de disk ve cirit atan sporcu heykelleri yerine gecekondu usulü alüminyum odalar, antenler koyulması bazı çevrelerde tepkiyle karşılandı. Şimdi stadın ana kapısının girişindeki salonda McDonald’s, maç olmadığı zamanlarda halka açık olarak, maç günlerinde ise içerideki seyirciye hizmet veriyor.
‘Estetik katliamı’Bu gelişmeler kentin ünlü mimarlarını, yazarlarını ve Çelik Gülersoy’u da çileden çıkardı. Gülersoy, olayı bir "estetik katliam" olarak nitelendirerek şunları söyledi:
"İnönü Stadı, ‘McDonald’s Stadı’ oldu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Büfenin olduğu bölüm, stadyumun sanat parçalarına ayrılmış kısmıydı ve stadyumu temsil ediyordu. Stadın önce kendisi yanlıştır. Dünyanın hiçbir yerinde bir sarayın karşısında stadyuma yer verilmemiştir. Ana trafik damarının üzerinde ulaşımı da engelleyen bir kalabalık fabrikasıdır. O yüzden bir kere stadın kendisi bir şehircilik yanlışıdır. Kapının iki yanındaki boşluklara stadı temsil eden röliyefler yerleştirilmesi öngörülmüştür. Yıllardır bu yapılmadı. Şimdi meydana bakan ve stadı temsil eden bölüme bir hamburger firmasının adının boydan boya yazılması, dünyada hiçbir yerde rastlanmayacak olan estetik katliamıdır. Bir firma stadyum içinde büfe açmış olabilir. Ama adını o büfenin olduğu yere yazar. Stadın cephesi o
spor tesisini temsil eden yüzüdür, bunun yüzüne hamburger adı yazılır mı? Bu da ancak İstanbul’da olur."
Ünlü mimarlarımızdan Behruz Çinici ise, bu olayı
et ve lahmacun kültürünün bir sonucu olarak gördüğünü söyledi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir olaya rastlamadığını anlatan Çinici, şöyle konuştu:
"Fenerbahçe Stadı’nın altına da yapılıyor, gelir kaynakları olarak düşünülüyor ama bunların yapılış tarzı ve mimarileri hoş değil. İnönü Stadı 1940-50’li yılların periyodunda, İstanbul’un yakın çağ tarihinde birinci darbelenme olayı. Sarayın karşısına stadyum yapılması yanlış. İtalyan mimarın çizgileri güzel ama stadyum ne hale geldi? Ben Beşiktaş Belediyesi Başkanı ile yaptığım görüşmede bu semtin duvarlarını genel hatlar korunmak suretiyle, üstünü çağdaş bir örtüyle örtüp bir kültür merkezine dönüştürmesini önerdim. Bunu düşlerken McDonald’s geldi yapıştı stadyumun duvarlarına. Bizim kültürümüzün, et ve lahmacun kültürünün bir sonucu bu, onu gösteriyor. Stadyumlar artık kentlerin dışına çıkarılmalı. Burada o trafiğin maskaralığı ortada. Sarayla kültür merkezi olmasını düşlediğim bu yer arasında, güzel bir meydan tanzimiyle trafiğin akışı sağlanmalı. O tepelerin altı, üstü yeşil olmak üzere büyük katlı otoparklarla inşa edilmeli. Yeraltı mimarisi hakim olmalı. Ama bunlar olmuyor, demek ki etin, proteinin fazlası zarar. Gut yapar, sanıyorum beyinde, düşüncelerde gut yapmış."
‘Cambazhaneye çevriliyor’Gazetemiz yazarlarından Güngör Uras da, köşesinde konuya değinerek İnönü Stadı’nın kulübün yöneticileri tarafından para için cambazhaneye çevrildiğini belirtti. Uras yazısında şöyle dedi:
"Rahmetli babam Beşiktaş’ın arabalı (arabacı değil arabalı) takımındandı. Aile kütüğümüzdeki adresimiz Yıldız Caddesi, Cihannüma Mahallesi, Hane No: 48’dir. Ben böyle bir Beşiktaşlı olarak kulübün yönetiminin yaptıklarına isyan ediyorum. Bu stadyum, halkın vergileriyle yapıldı. Sahibi kulüp yönetimi değil, halktır."
Stadyumun öyküsü İstanbul’da futbol karşılaşmaları 1910’lu yıllardan başlayarak 1928’e kadar eski Union Club ve Fenerbahçe Stadyumu’nda, 1929-1947 arasında da Fenerbahçe Stadyumu ile Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan Taksim Stadyumu’nda oynanmaktaydı. İstanbul’da ilk statlar ahşap, tek tribünlü Fenerbahçe ile ilkel görünümlü Beşiktaş’taki Şeref Stadyumu’ydu. Taksim Kışlası’yla birlikte buradaki top sahası da kaldırılınca, İstanbul’a modern bir stadyum yapımı önem kazandı.
Hasahırdan stadyuma1939’da İtalya’dan davet edilen ve bu konuda büyük uzmanlığı bulunan Vietti Violi, mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray’li birlikte stadyum için seçilen Dolmabahçe Sarayı’nın eski hasahırlarının bulunduğu yere uygun bir plan hazırlandı. Uygulamada mimar Fazıl Aysu da görev aldı. Stadın temeli 19 Mayıs 1939’da atıldı. Ancak kısa bir süre sonra patlayan 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntılar inşaatı engelledi. Bu nedenle 19 Mayıs 1943 günü yeniden bir temel atma töreni yapıldı ve hafriyat işine girişildi. Hasahırlar esasen savaş durumundaydı. Bunlar kolayca ortadan kaldırılıp hafriyat yapılabildi. Ancak arkada bulunan Gazhane tesisleri en büyük problemi teşkil ediyordu. Mimar Vietti Violi’nin çizdiği planın Gazhane’ye bakan kısmına el sürülemedi. Stadın diğer yerleri plana uygun olarak yapıldı. Ancak stadın Dolmabahçe Sarayı’na bakan yüzündeki büyük pirinç kapının iki yanındaki duvara gömülecek tunç röliyefler yapılamadığı gibi, yine bu tribünün sahaya bakan yüzündeki iki küçük kulenin üzerine konulması gereken disk ve cirit atan sporcu heykelleri de yapılıp yerlerine konulamadı. Stadın Gazhane tarafı da taş bir duvarla kaplandı. Tasarımı Violi’ye aitStat, 27 Kasım 1947’de oynanan Beşiktaş - AIK (İsveç) maçıyla açıldı. Açılış konuşması İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar tarafından yapıldı.
Dünyaca ünlü İtalyan stadyum mimarı Vietti Violi tarafından yapılan ve o dönemin parasal değeriyle 5 milyon liraya mal olan stat, başlangıçta 16 bin kişilikti. Daha sonra yapılan eklemelerle kapasitesi 38 bine çıkarıldı. 1947’de açılışında adı İnönü Stadyumu iken 1952’de Mithatpaşa Stadyumu, 1973’de tekrar İnönü Stadyumu adını aldı.
(İstanbul Ansiklopedisi’nden)CUMARTESİ