14.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Milliyet Gazze'de - Burcu Karakaş - Yavuz Özden
Gazze’de hemen her mahallede, İsrail’in hava harekâtında kayıp veren ailelere rastlamak mümkün. Her ev, ayrı bir hikâye. Şehrin kuzeyindeki Jabalia bölgesinde yer alan “Şehitler Mezarlığı”ndayız. Burada yatanların hepsi “şehit” değil ancak verilen isim bu. Şehit olarak anılanlar için mezar taşları fotoğraf ve bayraklarla donatılmış. Mezarlık, İsrail sınırı ile karşı karşıya. Rehberimiz, az ileride dalgalanan İsrail bayrağını gösteriyor.
Mezarlıktan yolumuzu ara sokaklara çeviriyoruz. İnşaat halindeki bir binada çalışan işçilerle konuşmak için arabadan iniyoruz. Bizi binanın alt katında kurulmuş bir çadıra yönlendiriyorlar. Orta yaşlı bir kadın ile göz göze geliyoruz. Burası onun “evi”.
Ejmeia Slam, aslında 47 yaşında. Ancak yüzündeki çizgiler oldukça derin. Annesini, 4 yaşındaki kuzeni Muhammed ile son olarak 14 yaşındaki yeğeni Hammad’i kaybetmiş bir kadın o.
5 Ocak 2009. İsrail’in “Dökme Kurşun Harekatı”nın yaşandığı dönem. Gecenin yarısı, gökten bomba yağmaya başlamış. İlk saldırı başladığı zaman, aile bireyleri birbirlerine “Dışarı çıkmayalım” uyarısında bulunmuş. Hatta sokakta olanlar da o binaya sığınmış.
5 Ocak 2009...
İkinci saldırıda, binanın başlarına yıkılmasından korkunca, evi terk etmeye davranmışlar. Ne olduysa, o zaman olmuş. Ejmeia’nın da içinde bulunduğu bir grup, önden can havliyle dışarı atılmış. 70 yaşındaki annesi Saleem ile 4 yaşındaki kuzeni Muhammed, arkada kalmış. Ejmeia, binanın annesi ve kuzeni üzerine yıkıldığına şahit olmuş. İki can, oracıkta beton yığınlarının altında yitip gitmiş. “5 Ocak 2009” diye tekrar ediyor Ejmeia, gözleri buğulu buğulu.
Ejmeia hiç evlenmemiş. Bizi ağırladığı çadırda yalnız başına kalıyor. 2009’da yıkılan evleri, hala inşaat halinde. Aslında katlarda oturanlar var ama Ejmeia, yukarı taşınmak istememiş. Annesi ve 4 yaşındaki kuzenini kaybettiği yerde hayatına devam etmeye çalışıyor. Bir geçim kaynağı yok. Yediği içtiği, yardım kuruluşlarından getirilenler.
Söz barıştan açılınca, Ejmeia elleri havada, “Ne barışı” der gibi sallıyor. Yüzünde boşvermiş, kırık bir tebessüm:
“İsrail bizi küçültmek istiyor. Hiçbir zaman barış olmayacak.”
5 kişilik mezar
Ejmeia’nın annesi Saleem ile kuzeni Muhammed’in yattığı mezarın başındayız. Mezarda otlar bitmiş. Ejmeia, dua ettikten sonra bize dönüyor. Tek parça, uzun bir mezar var yan tarafta:
“Komşumuzdu hepsi” diyor. Uzun ve dalgın bakarken mezar taşına, yatanların isimlerini saymaya başlıyor:
“Muhammed, İbrahim, Feda, Eman ve Rakan...”
Aynı aileden 5 kişi. 2009’daki saldırıda çadırları bombalanmış. Şimdi yan yana yatıyorlar.
‘Çok sevecen bir çocuktu’
Ejmeia’nın ablası giriyor içeri az sonra. Adı, Selmeia. Hammad’in annesi. 14 yaşındaki çocuk, aynı operasyonda ancak farklı bir gece hayatını kaybetmiş. Oğlunun fotoğrafını getirip gösteriyor. Selmeia hanımın beş çocuğu var artık. Ama Hammad başkaymış onun için:
“En yakın çocuğumdu bana. Çok sevecen bir oğlandı. Öğretmen olmak istiyordu. Dersleri çok iyiydi.” Hammad’ı, öldükten sonra eve getirmişler. Orada son kez bakabilmiş annesi yüzüne. “La ilahe illallah” diyor derin bir iç çekerek.
Selmeia hanımın 7 ay önce bir torunu olmuş. İsmini, Hammad koymuşlar. Onunla avunmaya çalışıyor ancak çok zor:
“Hiçbir şey hissetmiyorum artık. Yaşamın bir tadı yok. Oğlum, gece gündüz aklımda...”
Gazze’den ayrılma vakti. Evladını, torununu, kardeşini savaşa kurban verenlerin ağırlığı üzerimizde.
Acılar, gelecek nesillere hikayeler ve isimler üzerinden aktarılırken, umut beslemek kolay değil.
Dönüş yolunda, Mahmud Derviş, “Bir Filistinli Yaranın Güncesi” için kaleme aldığı dizeleri kulağımıza fısıldıyor sanki:
“Biz yirmi yıldır ey bacım
Şiir yazmıyoruz ama
Savaşmaktayız savaşmakta”
‘Tatil diye geldik, Gazze’ye yerleştik’
Birgül El Sadi, Manisalı. 47 yaşında. Gazze’de arabayla gezinirken, “Kuaför Türkiye” yazılı bir tabela dikkatimizi çekiyor. İçeride oje sürdüren genç bir kadın ile 4 genç kız var. İçeri girdiğimde, arka taraftan başka bir kadın kafasını uzatıyor. “Türkçe biliyor musunuz?” diye sorunca, “Evet!” diyor; koşarak yanıma geliyor.
Birgül Hanım’ın eşi Filistinli. Ankara’ya tıp okumaya geldiğinde görücü usulü tanışmışlar. Türkiye’de oturuyorlarmış, ancak 16 sene önce bir gün, yaz tatili için Gazze’yi ziyarete gelmişler. Birgül Hanım şehri çok beğenmiş:
“O vakit, şimdi olduğu gibi karışık değildi tabii buralar...”
Birinci İntifada’dan başlayarak, Filistin’in sancılı senelerine tanıklık etmiş Birgül Hanım eşi ve 2 çocuğuyla:
“Kızım ilkokula başlayacaktı. Bir karar vermek durumunda kaldık. Ya orası ya burası... Sonunda kalmaya karar verdik.”
Kasım ayındaki operasyonda, evlerinin camları kırılmış. O gece evde tek başına olduğunu gülerek anlatıyor.
Durumlara alıştığı her halinden belli: “Hiç korkmadım valla. Geçti gitti, unuttuk bile.”
Sohbetimiz, Türkiye’deki dizilere meraklı Filistinli genç kadınlara geliyor. Bir ara “Yaprak Dökümü”ndeki annenin kızıl saç renginden isteyen çok olmuş.
Anıtın etrafında piknik
Gazze Limanı’na yapılan, “Mavi Marmara Anıtı”nın çevresi, hava kararana kadar Gazzeli ailelerin uğrak yeri. 2001’de inşa edilen anıtın etrafında Türkiye ve Filistin bayrakları dalgalanıyor. Anıtın üstünde, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıda hayatını kaybedenlerin isimleri yazılı.
Çocuğunu gezdiren, piknik yapan, çimlerde sohbet eden... Her yaştan Gazzeli, anıtı çevreleyen parkta oturup denizi seyrediyor.
BİTTİ