07.02.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
PINAR ERSOY Washington
Washington’da önümüzdeki aylarda Türkiye daha sık tartışılacak. Zira başkentin en köklü ve en saygın düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’nde -TÜSİAD’ın da katkılarıyla- Türkiye projesi oluşturuldu. Projenin direktörlüğüne ise Türk dış politika ve akademi dünyasının yakından tanıdığı Profesör Dr. Kemal Kirişçi getirildi. Boğaziçi Üniversitesi’nin efsane öğretim görevlilerinden olan Kemal Kirişçi daha önce birkaç kez Amerikan üniversite ve düşünce kuruluşlarında çalışmıştı. Fakat bu kez daha uzun soluklu ve iddialı bir projeyle karşımıza çıktı. Amaç ABD’de Türkiye’nin daha sık ve daha derinlikli tartışılması. Kirişçi bu kapsamda Brookings’te her ay Türkiye toplantıları düzenlemeyi planlıyor. Dört ayda bir yayınlanacak kapsamlı raporlar ve kitap projeleri de gündemde... “Uzun yıllar stratejik ve askeri alana sıkışmış Türk-Amerikan ilişkilerinin” ekonomik boyutu, Türkiye’nin kendi bölgesiyle entegrasyonu öncelikli konular arasında... Profesör Kirişçi, Washington’daki ilk röportajını Milliyet’e verdi. Yalnızca Türk-Amerikan ilişkileri değil Avrupa Birliği, Kürt meselesi, göçmen politikaları ve diplomasi tarihi konusunda da Türkiye’nin sayılı uzmanlarından olan Kirişçi ile Türkiye’yi konuştuk.
Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni dönemde en önemli meseleler ne olacak?
İran var tabii. Ama İsrail daha da önemli olacak. ABD tahmin ediyorum bir şekilde İsrail ve Türkiye’nin arasını yapmaya çalışacak. Suriye konusunda Türkiye, ABD’nin daha aktif olmasını istemeye devam edecek ama Washington’da bu irade var mı emin değilim. Irak’ta da tabii Türkiye’nin (Irak Başbakanı) Nuri el Maliki ile çok kötü ilişkileri var. Sıcak politika gündemin ön sıralarında olmaya devam edecek.
Türkiye-ABD işbirliği devam edecek diyebilir miyiz?
Obama ve Erdoğan ilişkileri yakın. Ama Erdoğan son dönemde, Obama’ya sert açıklamalarda bulundu... Bunlar not düşüldü. Ama etkisi ne olur tabii bilmiyorum. Galiba Amerikan tarafında dikkatli bir şekilde Türkiye ile daha da yakın ilişkilerin geliştirilmesi eğilimi var. Ben Türkiye nezdinde de Amerika ve Batı’ya geri dönüş hissediyorum.
AVRUPA’NIN PARÇASI
Ne demek Batı’ya dönüş?
NATO ile ilişkilerde, hatta AB ilişkilerinde bir yakınlaşma göreceğiz bence... Edindiğim intiba 2012’ye göre hem Amerika’nın, hem AB’nin Türkiye için önem kazanacağı ve ilişkilerin tekrar canlandırılmaya çalışılacağı yönünde...
Avrupa Birliği, Türkiye için hala gerçekçi bir ihtimal mi?
Ben gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Çünkü AB’de siyasi rüzgarlar değişiyor. Üstelik Avrupa’da Türkiye’nin ekonomik olarak daha önce hiç tahayyül etmedikleri bir yere geldiğini kabul ediyorlar. AB’nin dünya sahnesinde Türkiye olmadan fazla bir ağırlığı olmayacağının da farkındalar...
Çok pozitif bir tablo çizdiniz...
Evet ama bunun uygulamaya geçirilmesinde sorunlar var. Çünkü AB’nin kendi içinde karar alma süreçlerinde sıkıntı var.
Türkiye’nin de çok fazla adım attığı söylenemez...
Bence Türkiye yanlış yapıyor. Türkiye’nin Batı ile 500 senelik bir ilişkisi var. Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası olarak görüyorum.
Müslüman olması faktör değil mi?
Bundan kaynaklanan sorunlar var. İstanbul’un fethedilmesi mesela hala bir Hıristiyan-Müslüman çatışması olarak sunuluyor. Ben öyle görmüyorum. 15-20 sene diplomasi tarihi dersi vermiş biri olarak söylüyorum, Osmanlı’nın Avrupa’daki yerini Fransa’da Bourbon, Avusturya’da Habsburg, Rusya’da Ramonov hanedanlarından farklı görmüyorum.
Peki ya Cumhuriyet dönemi?
Türkiye’yi Avrupa’dan koparmak Türkiye’ye yapılacak en büyük yanlış olur maalesef. Ama iki tarafta da çekememezlik, kıskançlık var. Ben Türkiye’nin 2012 senesinde AB’ye dönüp “Ya kötü günümüzde hep yanımızda oldunuz, şimdi siz kötü günler yaşıyorsunuz, biz el verelim, ne yapabiliriz” diyebilmesini isterdim.
Şanghay Beşlisi formülüne ne diyorsunuz?
Çin’de yönetime gelen yeni elit bile ülkede çok ciddi hukuk ve yolsuzluk sorunlarının olduğunu kabul ediyor. E bizde meşhur bir söz vardır: Üzüm üzüme baka baka kararır. İster istemez bizim çok arzu etmeyeceğimiz birtakım etkileşimlerin oluşabileceğini düşünüyorum. Türkiye’nin demokrasisi Batı ile entegrasyonu devam ettiği müddetçe sağlıklı kalacaktır.
AB’ye alternatif olmamalı diyorsunuz...
Olamaz diyorum. Eğer ki Türkiye 2023’te demokratik hukuk devleti ve güçlü bir ticaret ülkesi olacaksa...
Türkiye-Rusya örneği
Türkiye’nin dış politikasındaki değişimi 2009 tarihli bir makalenizde ticaret devleti teorisiyle açıklıyorsunuz. Nedir ticaret devleti?
1980’lerde ABD’li bir akademisyenin ortaya attığı teori ekonomik ilişkilerini geliştirmiş olan ülkelerin zor siyasi sorunları diyalogla çözebildiklerini ve bunun ülkelere zenginlik getirdiğini söylüyor. 1990’ların Türkiye’si Kuzey Irak’a sık sık operasyon düzenleyen, Suriye’nin bir ucundan girip öbüründen çıkacağını söyleyen bir Türkiye idi. 2000’lerin ortasındaki Türkiye ile karşılaştırınca en büyük fark ticaret.
Sıfır sorun politikası sonrasında Türkiye için ticaret devleti teorisi hala geçerli mi?
Bazı adımlar ticaret devletinin gerektirdiği politikalardan ayrılıyor. İsrail mesela... Hipotetik olarak bir ticaret devleti İsrail ile yaşanan tüm sıkıntılara rağmen köprüleri atmazdı, bir şekilde o toplumla ilişkilerine çözüme yönelik adımlar atardı.
Başarılı örnek hangisi?
Türkiye ve Rusya, Suriye krizini tam bu teoriye uygun şekilde yönetti. Suriye konusunda aralarında ilan edilmemiş bir savaş var ama yetkililerin konuşmalarına baktığımda hiç öyle zımni bir savaş içinde bulunan ülke yetkililerinin dili değil. Çünkü iki taraf da farkında ki ilişkiler öyle bir noktaya gelmiş ki o söylemle bu ilişkiler zedelenebilir ve zarar görebilir.
Prof. Dr. Kemal Kirişçi kimdir?
Prof. Dr. Kemal Kirişçi, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyeliği ve Avrupa Entegrasyonu Jean Monnet Kürsüsü görevini yürütüyor. TÜSİAD Üst Düzey Araştırmacısı olan Kirişçi, Türkiye dış politikası ve göç konularında uzman. Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nde de (EDAM) Yönetim Kurulu üyesi. Araştırma alanları arasında AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa entegrasyonu, sığınma, sınır idaresi ve etnik çatışmalar bulunuyor. Kirişçi doktorasını Londra’daki Şehir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı. Kirişçi’nin Türkiye ve Komşuları: Geçiş Döneminde Dış Politika, Dünya Politikasında Türkiye: Yükselen Bölgesel Güç, Kürt Sorunu: Kökeni ve Gelişimi adlı kitapları bulunuyor.
ABD Türkiye’yi TAFTA sürecine dahil etmeli
Brookings Enstitüsü Obama yönetiminin ikinci dönemindeki beklenmedik ancak etkisi çok büyük olacak riskleri “Büyük Fırsatlar ve Kara Kuğular” isimli bir raporda bir araya getirdi. Raporda Türkiye’den bahsedilmiyordu. Kirişçi göreve başladıktan sonra rapora bir ek yayınlayarak bir konunun özellikle üzerine durdu: Trans Atlantik Serbest Ticaret Antlaşması (TAFTA) ve Türkiye’nin potansiyel rolü... Kirişçi Türkiye ekonomisinin kaderini değiştirebilecek bu konuyu anlattı:
- Gümrük Birliği’nde ülkelerin uyguladığı ortak bir mevzuat var. Türkiye, AB üyesi olmadığı için o mevzuata katkıda bulunamıyor.
- Serbest ticaret anlaşmaları da bunun bir parçası. AB, Güney Kore ya da Hindistan’la bir serbest ticaret anlaşması imzalıyor. Bu noktada Gümrük Birliği mevzuatının bir parçası oluyor. Dolayısıyla Türkiye pazarlarını anlaşma yapılan ülkeye açmak durumda oluyor fakat o ülkeler AB’ye tanımış oldukları kolaylıkları Türkiye’ye tanımak zorunda değil.
- AB, ABD ile bir serbest ticaret anlaşması (TAFTA) müzakere etmeye hazırlanıyor. Diyorum ki Obama yönetimi bu müzakerelerden önce Türkiye’nin şikayetlerini dinlesin ve AB tarafını Türkiye ile konsültasyon sürecinin başlatılması yönünde çaba harcamaya ikna etsin.
Türk demokrasisi için en kritik rolü Bill Clinton oynadı
Bir makalenizde Türkiye’nin demokrasi ve ekonomi standartlarını yükseltmekte en kritik rolü Bill Clinton oynadı diyorsunuz. Neden?
Ben bu dönemi çok yakından inceledim. Arşivlerde araştırma yaptım, Kongre tutanaklarını okudum. Süreçte rol oynamış önemli isimlerle mülakatlar yaptım. Amerika’nın o dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkileri, demokratikleşmesi, sivil toplumun canlandırılması konularında muazzam bir çaba sarf ettiği sonucuna vardım. Mesela bizim için dönüm noktası olan 1999 AGİT zirvesinin Türkiye’de yapılması gündeme geldiğinde ABD bunun için çok uğraştı ve başardı.
Bu bağlamda Obama’yı nerede konumlandırmak lazım?
Türkiye’nin 2000’lerde yaptığı reform sürecinin ağırlığı devam ediyor. Tabii Türkiye son dönemde kendi demokrasi açısından sıkıntılar yaşamaya başladı. Ama şunu da görmek lazım dünya genel olarak demokrasi konusunda sıkıntı yaşıyor, hem Batı Avrupa hem de Amerika... Onun için Türkiye ile bu ülkeler arasında 1990’lardaki kadar bir zıtlık yok.
Gerçekten mi?
11 Eylül öncesi Amerika son derece liberal, dünyada demokrasi yayılması konusunda gayet önemli çalışmaları olan, insan hakları konusuna kaynak ayırabilen bir ülkeydi. 11 Eylül ile birlikte Amerika da kendi içine kapandı, eski liberal havası bozuldu. Tabii ki Türkiye ile karşılaştırıldığında özellikle hukuk devleti açısından çok güçlüler. Ama 1990’lardaki fikir özgürlüğünün devam ettiğini söyleyemeyiz. Avrupa’da da aynı durum var.
AB çıpası gitti
Türkiye demokratik adımlar atmak için illa AB ya da ABD’nin itici gücüne mi ihtiyaç duyuyor?
Ben bunu ancak örneklerle açıklayabilirim. İspanya, Portekiz, Yunanistan... Bunlar birer diktatörlük idiler ve demokrasiye geçiş süreçleri öyle kolay olmadı. Özellikle İspanya’da AB çıpası çok önemli bir rol oynadı. İspanya artık silaha davranmadan mecliste Baskların haklarını tartışabiliyor. İspanya’yı bu noktaya getiren Avrupa Birliği oldu.
Kürt sorununun çözümünde de önemli rol oynayabilir o zaman...
(Bu meselede) hep İrlanda, İspanya ile paralellikler yapılıyor. Şunu unutmamak lazım bu örneklerde AB şemsiyesi altında oluşan konsensus ve onun rüzgarıyla bir yere gelindi. Türkiye’de 2009 yılından bu yana çok az insan Türkiye’nin daha demokratikleştiğini söyleyebilir. Ne değişti? Bana göre AB çıpası gitti.