03.08.2010 - 00:50 | Son Güncellenme:
DIŞ HABERLER SERVİSİ
Karadeniz’de bir robot denizaltıyla çalışmalar yapan Leeds Üniversitesi’nden bilimadamları, nehrin yerüstü benzerlerinde olduğu gibi belirgin bir yatakta aktığını ve yer yer şelaleler bulundurduğunu açıkladı. Nehir karada aksaydı debi açısından dünyadaki en büyük altıncı nehir olacaktı. Denizlerdeki 2 bin metrenin altındaki geniş düzlükleri karalardaki çöllere benzeten bilimadamları, sualtı nehrinin bu çöllere yoğun tuzlu suyla birlikte yaşamsal besin ve mineraller aktardığını kaydetti. Nehrin suyunun yoğunulğu çevresindeki deniz suyuyla karışmasının da önüne geçiyor.
4 bin kilometre
Dr. Dan Parsons ve ekibinin keşfettiği sualtı nehri, Akdeniz’den başlayıp İstanbul Boğazı’nı aşarak Karadeniz’e 37 kilometre giriyor ve bu noktada tuzlu ve mineralli suyu derin ve geniş deniz yatağına boşaltıyor. 4 bin kilometre uzunluğundaki nehrin yer yer 800 metre genişliğe ulaştığını belirten bilimadamları, henüz adlandırılmamış nehrin şimdiye kadar bulunan tek aktif su altı nehri olduğunu kaydettiler. Sualtı nehrinde akan suyun debisinin Avrupa’nın en büyük nehri Ren’e göre 10 kat fazla olduğu açıklayan bilimadamları, hızını saatte 6.5 km olarak belirttiler. Nehirden saniyede 22 bin metreküp su akıyor. Denizlerdeki besin kaynakları, karalardaki nehirlerin taşıdığı mineraller sayesinde sürekli besleniyor. Bu keşif, minerallerden büyük oranda yoksun derin okyanuslarda yaşamın nasıl mevcut olduğunu açıklaması bakımından kritik önem taşıyor.
‘18. yüzyıldan beri biliniyor’
Prof. Dr. Naci Görür (İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi): Boğaz’ın kendisi orjinal olarak daha Marmara ile veya Akdeniz ile Karadeniz’in ilişkisi olmadan yani bundan en az 12 bin sene önce bir akarsu yatağıydı. Son buzul dönemi sona erince 12 bin seneden günümüze kadar dünya deniz seviyesi yükseldiğinden Akdeniz’in suları Karadeniz’e ulaştı. Bunu izleyen dönemde de Boğaz’da iki yönlü bir akıntı sistemi gelişti. Bunlardan daha tuzlu, dolayısıyla yoğunluğu daha fazla olan Akdeniz suları dipten Karadeniz’e doğru daha az tuzlu ve hafif olan Karadeniz suları ise üstten Marmara’ya doğru akmaya başladı. Bugün de bu akıntı sistemi mevcut. Bu akıntı sisteminin yani dip ve yüzey akıntılarının böyle olduğu 18. yüzyıldan beri biliniyor. İngiliz araştırmacıların söylediği ve ölçtükleri, inceledikleri dip akıntının hızı, Akdeniz suyunun Karadeniz’e doğru ne kadar geldiğini ve bunu da bir bakıma akarsuya benzeterek söylemiş olmalarıdır. Yoksa hiçbir bilim adamı veya bu konuya vakıf hiçkimsenin, bugünkü Boğaz’ı bir nehir olarak yorumlaması mümkün değildir. İki denizel ortamı birbirine birleştiren su yoluna boğaz adı verilir. Böyle bir su yoluna da kimse nehir demez. Nehirler karada doğan ve denize ulaşan veya ulaşamayan aksulara verilen isimdir. Sözü edilen şey bugün akan boğazın dip akıntısıdır, bunu akarsuyla karıştırmak mümkün değildir.