Gündem ‘Sultanlar’ ona emanet

‘Sultanlar’ ona emanet

09.06.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Filenin Sultanları, Dünya Grand Prix ilk ayak maçları için Güney Kore’de. Grand Prix sonrası İtalya’da başka bir turnuvaya katılacaklar. Daha sonra da olimpiyat... Sayısız maç, sayısız antrenman. İşte bu noktada fizyoterapist Mesut Selami devreye giriyor

‘Sultanlar’ ona emanet

Filenin Sultanları, yani Voleybol Kadın Milli Takımı şu anda Dünya Grand Prix ilk ayak maçları için Güney Kore’de. İlk maçlarını önceki gün oynadılar ve Japonya’yı 3-0 yendiler. İkinci maç bu sabah (9 Haziran) ev sahibi takım Güney Kore ile.
Burada bir maç daha oynayıp 15 Haziran’da Sırbistan’a gidecekler. Yine üç maçtan sonra Japonya’ya uçacaklar. Eğer finalde oynama hakkı kazanırlarsa bir sonraki durakları Çin olacak.
Bitmedi. Grand Prix dönüşünde onları İtalya’da dört günlük bir turnuva bekliyor. Ve malumunuz, 24 Temmuz’da Londra’da
Olimpiyatlar’da olacaklar.
Bu nefes kesen program sayısız maç, sayısız antrenman demek. Yorulmak, zorlanmak, sakatlık riskinin artması demek. Bu noktada devreye giren, çokça aşina olsak da spor alanlarında adını yeni duymaya başladığımız bir meslek var: Spor fizyoterapisi. Voleybol Kadın Milli Takımı’nın fizyoterapisti Mesut Selami. Hikayesi dinlemeye değer... Mesut Selami İranlı. 1970’de Urumqi’de doğdu. Okul müdürü bir baba ile ev kadını bir annenin üç oğlundan biri. Hayatının değiştiği tarih, bütün İranlılar gibi 1978.
“Devrim olduğunda 8 yaşındaydım. O zamanki coşkuyu çok iyi hatırlıyorum. Biz de çok matah bir şey yapıyormuşuz gibi broşürler dağıtırdık.”
“Hayatımı devrim değil savaş etkiledi” diyor Mesut Selami. Sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı...
“Lise son sınıfta ya bir ay gitmişimdir okula ya da bir buçuk ay. Hava saldırıları artmıştı, okulları kapattılar. Hatta üniversite sınavına sığınakta girdim.”
Bunların izi hala üzerinde mi? Apolitik olmasına neden oldu savaşın tam ortasında geçirdiği yıllar: “Herkesin yalan söylediğini düşünüyorum. Bendeki etkisi bu. Hele ki yaşadıklarımızın dışarıya nasıl yansıdığını görünce buna daha çok inandım. Türkiye yakın bir ülke, herkes neler yaşadığımızı biliyor sanıyordum. Oysa buradakiler benim hangi dili konuştuğumu bile bilmiyorlardı. Arapça diyen de oldu, İbranice diyen de...”

Sıfır Türkçeyle üniversite
1994’te Türkiye’ye gelene kadar hayatının merkezinde hentbol vardı Selami’nin. Ortaokul, lise ve radyoloji okuduğu üniversite yılları boyunca profesyonel olarak hentbol oynadı.
O üniversitedeyken, İran’dan kaçan birçok genç gibi abisi de Türkiye’ye geldi. Çünkü erkekler bile Tahran’ın 40 derece sıcağında kısa kollu gömlekle üniversiteye alınmıyordu. Türkiye’de iş kurdu, evlendi. Mesut Selami, kısa bir süreliğine abisini ziyarete geldiğinde “öylesine” girdi üniversite sınavlarına ve bingo! Hep hayalini kurduğu fizyoterapi bölümünü kazandı. Hem de Hacettepe Üniversitesi’nde.
Onu hemen okulun kadınlar hentbol takımının koçu yaptılar. Ancak bir sorun vardı: Farsça ve Azerice konuşuyordu Mesut Selami, ama Türkçe hayır. Yarım yamalak Azericesiyle idare etmeye çalıştı bir süre. “Dille epey sorun yaşadık. Mesela Azeriler ayağa kıç derler. ‘Ayağını buraya koyma’ diyeceğim, ‘Kıçını koyma’ diyorum; olmuyor tabii”.
Bugün ise kusursuz bir Türkçesi var. Arkadaşları sayesinde... “Ankara’da çok fazla İranlı tanımıyordum. Hani Türkler bir yere gittiğinde hemen diğer Türkleri arayıp bulur ya, biz birbirimizden kaçarız. Herhalde güvenememekten. Devrimden sonra böyle oldu.”

Sakatlığına ağlayan sporcu
Okulu bitirirken aklında spor kulüplerinde çalışmak vardı. İlk durağı Kocaelispor futbol takımı oldu. Bu arada da yüksek lisansına devam etti. Hem de haftada bir, gece otobüse binip Ankara’da bütün gün derslere girip, o gece yine otobüsle Kocaeli’ye dönerek!
İkinci takımı ise Beşiktaş’tı. Yine futbol... Bu noktada bir parantez açalım ve bir spor takımında fizyoterapist ne yapar kulak verelim:
“Kısa süre öncesine kadar bizim yaptığımız işi masörler yapıyordu. Halbuki eğitimimiz çok farklı. Masaj işimizin bir parçası yalnızca. Benim ilk işim sakatlığı önlemek. Bakarım, sporcunun hangi kasları zayıf. Güçlendirmek için çalışırız. İkinci iş korumak. Bunca antrenmanda, ısınırken onları sakatlıktan korurum. Üçüncü iş ise sakatlık durumunda tedavi.”
Filenin Sultanları ile buluşması ise henüz bir yılını doldurmadı. Ama tercihi şimdiden onlardan yana. “Futbolcuların egosu çok yüksek” diye başlıyor anlatmaya; “Futbolcu deyince herkes önünü ilikliyor neredeyse. Hangisini daha çok seviyorsun dersen hemen voleybol derim. Karşılıklı bir ilişki kuruyorsun. Öbür tarafta onun için çalışan birisin sadece”.

İki ay süren kamp
Kadınlarla çalışmak ise bambaşka bir deneyim Selami için: “Kendimi çok tecrübeli sanıyordum. Değilmişim. Burada ilk kez bir sporcunun sakatlığından dolayı ağladığını gördüm”.
Üstelik voleybol takımının işi daha ağır. Bir kere haftada üç maç yapıyorlar, bir o kadar da antrenman. Sakatlık riski daha fazla. Hele kamplar, iyiden iyiye ağır. “Kamp dediğin ne kadar sürer?” diyor Selami, “Futbolda üç gün, bir hafta, hadi bilemedin iki hafta. Biz geçen yıl tam iki ay kamp yaptık”.
Ama hiç şikâyetçi değil bu tempodan. Olimpiyatların hayalini kuruyor takımla birlikte. Ve oradan zaferle dönmenin...

Haberin Devamı

‘Sultanlar’ ona emanet

Eşi Bulgar, evdeki dil Türkçe
Mesut Selami’nin eşi Daniela Kamenova da meslektaşı. O, Eczacıbaşı Spor Kulübü’nde çalışıyor. Bulgaristan’dan Türkiye’ye uzanan yolu Mesut Selami ile Kocaeli’de kesişti. Yedek kulübesinde uyumaya alışık iki çocukları var. Geleceklerini de Türkiye’de kurguladıklarını anlatıyor Selami: “Ben Türk vatandaşı oldum. Eşim henüz kazanmadı o hakkı. Çocuklar burada okula gidiyor, evimizin ortak dili Türkçe. Artık kendimi Türk gibi görüyorum.”