Mustafa Altıoklar’ın dördüncü uzun metrajlı çalışması “Asansör", senaryo ve oyunculuğu zayıf, görüntü ve kurgusu sağlam bir film
Türkiye'nin önde gelen anchorman'lerinden Can Şarman, çapkınlık yapmaya gittiği eski bir binada, tuzağa düşürülüp asansörde kalır. Onunla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan, Barbie tipli bir kadının gözetiminde iki kat arasında dört gün geçirir... Kimliğini finalde öğreneceğimiz kadının amacı Can Şarman'nın gerçek yüzünü kamuoyuna göstermektir. Ne kadar kaba, saygısız, bencil, açgözlü, ikiyüzlü, korkak olduğunu, deliliğin sınırında gezindiğini kanıtlamak, böylece Şarman'ın geçmişe neden olduğu bir cinayetin intikamını almak ister. Ama planını gerçekleştirirken ummadığı bir gelişme olur...
Medya eleştirisi oldum olası sinemacıların ilgisini çeken bir konudur. Televizyon özel yaşamları alenileştirmekle yetinmeyip özel alana müdahale etmeye başlayınca eleştirileri de çoğaldı ve çeşitlendi. Geride bıraktığımız sezonda, "Mad City", "Truman Show", "Pleasantville", "EdTV" gibi teşhirci medya ve röntgenci izleyici türünü on ikiden vuran filmleri ve aynı eleştiriyi sinemayla ilişkilendiren yönelten "Pop Corn" adlı oyunu Dormen Tiyatrosu'nda izledik.
Mustafa Altıoklar, "Asansör"de bir tür medya eleştirisi yapmaya çalışıyor ama finalde Oliver Stone'un "Katil Doğanlar / Natural Born Killers"da içine düştüğü ahlaki ikileme düşüyor.
Eleştirinin üzerinde odaklandığı Can Şarman kişiliği medyanın bütününe mal edilemeyecek kadar ayrıksı bir tip. Bilimsel olmayan terimle zırdeli olarak tanımlanabilir. Ne kadar hesapçı ve çıkarcı olduğunu, izleyiciyi küçük gördüğünü kamufle edebilecek soğukkanlılığa ve akli dengeye sahip olması gerekirdi ki emsallerinden kuşku duyabilelim. Oysa Şarman
otomobil kullanırken eli kolu dolu bir yaşlı kadının üstüne su sıçratacak kadar mizantrop, Internet üzerinden tanıştığı ve hiç görmediği bir kadının evine gidecek kadar şehvetten gözü dönmüş, asansörde kalır kalmaz kendi kendine konuşmaya başlayacak kadar kontrolsüz. Öte yandan içine düştüğü durumda adamcağıza acımamak olanaksız. Kazma kuyuyu kendin düşersin, ava giden avlanır atasözlerinin canlı örneği olarak karşımıza çıkıyor. Anlı şanlı medya celladı kurban konumuna geçiyor. Adalet arama bahanesiyle ona cefa çektiren avukat hanımın amacı da kullandığı aracı meşru kılmıyor, doğal olarak. Kısasa kısas yönetimi onu Şarman ile özdeşleştiriyor. Özdeşleşmenin nereye varacağını filmde izleyeceksiniz, ama zaten pek de inandırıcı olmayan iki karakterin bu kadar ani, 180 derece dönüş yapmalarının çok yadırgatıcı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Karakterlerin bu biçimde ele alınışı oyunculuğu da olumsuz etkiliyor. Mustafa Uğurlu gibi yetenekli bir komedyen o kadar abartılı bir
oyun çıkarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. Arzu Yanardağ ise bir femme fatale, bir vamp olması gerekirken zihinsel engelli bir kız çocuğu gibi konuşuyor. Zaten asansörde hapis kalmış adamcağızı kışkırtmak için bacaklarının ve göğüs dekoltesinin uzun uzun teşhir edilmesine neden gerek duyulduğu anlaşılmıyor. Diyelim ki kadın bilinçaltında adamı gerçekten baştan çıkarmak istiyor. O zaman Şarman'ın gördüğünü kameranın / izleyicinin neden görmesi gerektiği ayrı bir soru.
Senaryo ve oyunculuk yönünden zihinde bir tatminsizlik izlenimi bırakan "Asansör"ün görüntü yönetimi ve kurgusunun iyi olması ise sevindirici. Filmin büyük çoğunluğunun geçtiği kapalı ve daracık mekan doğru değerlendirilmiş. Hızlı kurgu da filmi akıcı kılıp izlemeyi kolaylaştırıyor.
"Asansör" - Yönetmen / Senarist: Mustafa Altıoklar / Görüntü: Ömer Faruk Sorak / Müzik: Erkin Aslan, Demir Demirkan / Oyuncular: Mustafa Uğurlu (Can Şarman), Arzu Yanardağ (Arzu), Funda Barın (Asistan).