01.06.2025 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Türk resminin figüratif temsilcilerinden Ahmet Umur Deniz’in yeni sergisi “Sınır-Sız”, Brieflyart Galeri’de sanatseverlerle buluştu. Deniz, bu kez Nâzım Hikmet’in meşhur “Şeyh Bedreddin Destanı”ndan esinlenerek ürettiği yakın dönem tablolarını ve eskizlerini alıyor. Hem destanın imgeselliğinden hem Nâzım Hikmet’in işaret ettiği evrenden yeni bir dünya kuran sanatçı, ikilikler dünyasındaki sınırları “Sınır-Sız” ile kaldırıyor. Sergiyi Ahmet Umur Deniz’den dinledik…
■ Nâzım Hikmet ve “Şeyh Bedreddin Destanı” nasıl etkiledi sizi?
Ben Şeyh Bedreddin olayını Nâzım Hikmet’in şiirlerinden öğrendim. İlk olarak destanla ilgilenmeye başladım. Daha sonra tarihle ilgili birtakım kitaplar okudum ve Nâzım Hikmet’in destanla ilgili oluşturduğu imgeler bana çok resimsel geldi. 20 yıl önce zaten “Ben bu konuyla ilgili resim yapacağım” demiştim ve okuduğum şeyleri tekrar nasıl bir kompozisyon oluştururum düşüncesiyle tekrar okumaya başladım, önce bana en etkili gelen sahneleri düşündüm.
■ Hangi sahnelerdi onlar?
“Duvarsız Sınırsız Kardeş Sofrası” tablosu, o düşüncenin bir tür ütopyasıydı. Dolayısıyla önce onunla başladım. Diğer tarafta Bedreddin’in ağaca asılı sahnesi vardı onu yaptım, müthiş sahneler var tabii destanda. En son yaptığım da Börklüce’nin çarmıha gerili olarak deve sırtında dolaştırılması sahnesiydi.
■ Şiir, destan gibi türler edebiyatın çok imgesel türleridir. Destandan tabloya uzanan süreç, sizin sanattaki katmanlarınızı, resminizi nasıl etkiledi?
Benim destansı bir ifadeye çok yakınlığım vardır, daha önceki işlerimde de görülür. Sinemaya, edebiyata, türkülere olan ilgim destansı olguyla çok örtüşüyor. Biraz hüznü de barındırdığı için bu türlerin bana yakın olduğunu düşünüyorum. Resimlerimde ise bana kompozisyon olanakları sağladı diyebilirim. Şöyle bir açılıma destek oldu, o daha dinamik ve destansı özellik, çok figürlü kompozisyon oluşturmaya başladı ve içerikle birlikte sürece ivme kazandırdı. Tabii bu temayla ilgili resimler yaparken güncelliği olan konulara da değindim. Karadenizli direnen kadınlarla ilgili resimlerim de var bu sergide. Öğrencilik yıllarımdan beri haksızlıkları, direnişleri ele aldım, bunlar da duygusal tepkinin resimsel ifadesidir. Daha önce Irak’la ilgili, kâğıt toplayıcılarla, kömür işçileriyle ilgili, Haydarpaşa’yla ilgili resimler yaptım. Nâzım Hikmet’in oluşturduğu dünya görüşüyle bütün bunların birbiriyle ilişkili olduğunu düşünüyorum.
■ Sergiye adını veren “Sınır-Sız”ın referansları neler?
İki türlü değerlendiriyorum, Bedreddin’in dünya görüşünde benim yakaladığım, var olduğunu düşündüğüm bir sınırsızlık, mülkiyetsizlik meselesi var. İçeriğiyle ilişkisini böyle düşünüyorum. Bununla birlikte resimle ilişkisinde benim önceki dönemlerde daha konturle biçimi kapattığım, daha kapalı form anlayışıyla ilgili resimler var. Süreç içerisinde o formlar da kırılmaya, açılmaya başladı. Çünkü resimlerimde atmosferi daha fazla düşünmeye başladım. Bu da o sınırların kırılması, formun parçalanması anlamına geliyor. Dolayısıyla ikisini içeren bir isim oldu “Sınır-sız.”