The OthersKekeme stand - up'çı

Kekeme stand - up'çı

08.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kekeme stand - up'çı

Kekeme stand - upçı
8 Kasım 1998
Aslı ÇAKIRHer salı Şişli Tiyatrokare'de "Kekeç Oğlan" adlı bir stand - up gösterisi sunan Fatih Altın, eski bir kekeme. Zaman zaman sahnede de kekelermiş gibi yapan Altın, lise yıllarında bir kıza adam gibi "Seni seviyorum," diyemediğine üzülüyor.

3.5 yaşındayken kuşpalazı geçirmiş Fatih Altın. Nefes borusunda baloncuklar oluşmuş. "Bu çocuk ölür," demişler. Ailesi ise onu ölüme bırakacak değil ya, Kayseri'de bir hamamı açtırıp, hamamın içindeki bütün kurnalara buğuseptik dökmüşler. Nefes borusu böylece açılmış ama o arada havale geçirmiş. Böylece 13 yıllık kekemelik süreci de başlamış.
Bugün 27 yaşında olan Altın, zamanla kekemeliği yenmekle kalmayıp, çocukluğundan beri ilgi duyduğu tiyatroya da atılmış. Şimdilerde her salı Şişli Tiyatrokare'de "Kekeç Oğlan" adlı stand - up gösterisini sunuyor. Onu zaten TGRT'deki Kırık Kalpler Kulübü adlı programda çarşamba günleri İbrahim Sadri'ye eşlik etmesiyle de tanıyoruz. İşte kekemelik günleri ve stand - up üzerine anlattıkları...
* Nasıl başladı bu stand - up'lar?
Ben Kayseri'de Erciyes Üniversitesi'nde 10 yıldır iktisat okuyorum. Üniversitenin ilk yıllarında kekemeliği yenmiştim. 1991 senesinde "Çatı Kabare" adlı tiyatro grubunu kurdum. Kendimi de hemen yönetmen ilan ettim. İlk oyunumuz "Bizden Bu Kadar"ı ben yazıp yönettim. İki perdelik bir oyundu. İddia ediyorum şimdi oynasak yine insanları kırar geçiririz. Daha sonraki oyunlarımızı da kuzenim Savaş Somoncu yazdı. Kayseri'ye damgamızı vurduğumuzu söyleyebilirim.
Ortaokul yıllarında edebiyat öğretmenim beni Moliere'in bir oyununda oynatmak istedi. Nasıl oynayacağım? Azılı kekemelik dönemlerim. Mümkünü yok ama bunu öğretmene anlatamıyorum ki. Üçüncü perdede çıkıp "Efendimiz geldi," diyeceğim, efendi gelecek, ben geri çekileceğim. Üç ay prova oldu, ben bir kere "Efendimiz geldi," diyemedim. Çıktım, eğildim, efendi geldi, ben geri çekildim. Babam da bir şey yapmışım gibi, "Bak isteyince oluyormuş," deyip alkış tutardı. Lise ikide de İngilizce öğretmenim Mehmet Genç beni bir oyunda oynatmıştı.
Ayrıca yazı çalışmalarım vardı. Levent Kırca'ya göndermiştim. Beğenmiş. Beni evden aradı ama konuşmak ne mümkün telefonda. O konuşuyor, ben ıhlıyorum.
* Tiyatro eğitimin var mı?
Konservatuvar eğitimim yok. Ama ben de kendi kendime okuyarak, "Hababam Sınıfı"nın metinlerini buldurarak, Kayseri Melih Gazi Belediyesi'nin konservatuarındaki hocalardan ders alarak alt yapımı oluşturdum. Sahnede nasıl durulacağını, ışığın nasıl olması gerektiğini, dekoru hazırlamayı biliyorum artık.
* Lise yıllarında nasıl okudun? Herhalde hiçbir sözlüye çalışmıyordun.
Hayır çalışacağım ama ne fayda... Bütün arkadaşlar Fatih bugün çalışmış hocam deyip sözlüye kaldırmaya çalışırlardı. Bir kere "Han Duvarları"nı okutmaya çalıştı hoca bana. Tamam okuyacağım da daha han duvarları diyemiyorum. Okudum, öğretmen de emekli oldu gitti o arada.
* Ya kızlarla aran nasıldı?
Ben çok şıpsevdiydim. Her gün sınıftaki başka bir kıza aşık olurdum. Ama kızın karşısına geçip, "Bak güzelim ben senden çok hoşlandım," diyemiyorsun ki. Ancak "ııhh, ıııh" diyebiliyorum. Lise ikiye kadar bu böyle gitti.
* Şimdi nelere şükrediyorsun?
Her şeye. Fotokopiciye gidip de "Bana her birinden onar tane," diyememişsin ki hiç. Ya da bakkala giderdim. Mimiklerimle anlaşırdık. Annem elime bir kağıt tutuştururdu. Akıllı köpekler gibi hiç konuşmadan hallederdim işimi. Bana bir ekmek diyebilmek için tepinirdim, oraya buraya vururdum ki güç alayım da laf çıksın ağzımdan.
* Gelelim stand - up'ına. Kekeme oluşun senin için artı bir puan olmuştur herhalde. Hem malzeme hem de reklam açısından.
Evet, yıllarca konuşamayınca hem de benim gibi esprili bir çocuk olunca hepsini bir köşede biriktiriyorsun. Diğer yöne gelince... Billur Kalkavan'ı gördüm, davet ettim oyunuma, bana "Siz şu eskiden kekeme olan stand - up'çısınız değil mi? Sizi izlemek istiyorum," dedi. Demek ki onun da etkisi olacak.
* Gösterinin adı da "Kekeç Oğlan" zaten...
Kekeç Kayseri'de kekeme demek. Kekemelik anılarımı anlatıyorum tabii. Mübalağa sanatını ister istemez kullanıyorum tabii. Bazen duraklıyorum, kekeler gibi oluyorum ve seyirci "Bu çocuk hakikaten de kekeme," diyor. Gülüyorlar.
* İstanbul'da ilk defa çıkıyorsun...
Bundan önce 11 gösteri yaptım Kayseri'de. Evet İstanbul ilk. Ama korkmuyorum. Çünkü Anadolu seyircisi gibi çok zeki ve çok ince espri anlayışı olan bir seyirciden sonra korkmama gerek yok. Yine de açılış gecemde heyecanlanıp ilk cümleyi bir türlü söyleyemedim. Ben rüşvet istemiyorum. Alkışlanıyorsam hakettiğim için olsun.
* Hak etmek nasıl oluyor. Güldürerek mi?
Ahkamsa ahkam ama bir şeyler anlatacağım. Sen halkın arasına inmeyeceksin. O zaman sahne bir karış yukarıda olmazdı. Aranızda bir halat var. Sen o halatla birlikte halkı kendi yanına, sahneye çekeceksin. O halat kopmazsa başarılısın demektir. Ama ben aşağıya iniyorsam ya da halat kopuyorsa zaten bir bankaya müdür olurum ve bu işi de bırakırım.
* Senin stand - up'ında argo, bel altı durumu nasıl?
Belli bir argoyu, cinselliği elbette kullanacağım. Günlük hayatta yeşil ışık yanıyor, arkadaki korna çalıyor, öndeki küfrediyor. Herkesin küfür ettiği bir ortamda ben argoyu çok zekice işlemeye çalışıyorum.
* Mesajın ne?
Her gösterinin sonunda vergi kutsaldır mı diyeceğim. Mesaj kaygım yok ama illa bir mesaj istiyorlarsa seyirciler şunu düşünsün: Bu çocuk 12 - 13 sene konuşamamış. Şimdi konuşarak bizi güldürüyor. Özürlü insanlara destek olsunlar.
Bu röportajdan sonra Fatih Altın'ı seyretmeye gittim. Gerçekten de salondakileri kırdı geçirdi. Ama azıcık işlediğim dediği argo ve bel altı biraz daha fazlacaydı anlattığından. Fatih aynı lise yılarındaki esprili, fırlama, sempatik çocuklara benziyordu. Sahnede çok rahattı ve okul arkadaşlarını sınıfta güldürüyor gibiydi. Halata gelince. Halatın kopmadığı kesin ama halatla seyirciyi sahneye mi çekiyor, yoksa kendisi mi aşağıya iniyor; bunu söylemek için henüz çok erken.
Kekemelik öyküleri
Kitabın adı "Gerçek Bir Kekemeden Kekemelik Öyküleri". Yazarı, Basın Şeref Kartı sahibi Özer Öztep. Kendisi de kekeme. Aksoy Yayıncılık'ın "Yaşantı Dizisi"nden çıkan kitapta Öztep kekemeliğini tiye alıyor, komik anılarını anlatıyor. Birçok öykünün başında kekemeliğin aslında hiç de ayıplanacak bir durum olmadığından bahsediyor. İşte Öztep'in kitabından aldığımız birkaç öykü:
* (...) Önemli bir karşılaşmayı izlemek amacıyla gittiğim stadyumda, cam oda içinde Halit kıvanç'ı görmez miyim? (...) Yerimden kalktım, yayın odasının önüne geldim, cama vurdum. Halit "Hayrola Özer?.." diye sordu. Cevabım şöyle olmuştu:
"Çı...çı...çık, dı...dı...dışarı...yaaa, i...ikinnn...cii de...dev...reyiii dee, be... ben an... anla... ta... ta... yım!.."
* (...) Müberra Yetkin de parasızlıktan dem vurdu: "Özer Ağabey... Parasız kaldım. Biz de mi banka soysak ne?" dedi.
Hemen itiraz ettim: "Be... ben... ge... ge...lememmm!"
Nedenine cevabım şu olmuştu: "Se..sen ya..yal...nıız git Mü...mü...berra... Ba...ban...ka...ya gi...gir...dik... Be...ben, "Ee...ellller yu...yu...kaarııı" de...de...yin...ceeye ka...kadar, po...po...polis...leeer ke...ke...kel...ep...çeee...leri, bi...bibilek...leri...mi...mize geç...geç...irir...leeer bi...bile..."
* (...) Bir gece eve geldiğimde, eşim Emine Gül Öztep'in suratını hiç de iyi görmedim. Herhalde o gün canını sıkan bir olay oldu diye düşünüyordum. Yemekten sonra eşim birden bire dedi ki:
"Özer... Sen bu tedaviyi bırak!.."
Nedenini sordum... Aldığım cevap şu oldu:
"Ben özelliğin olduğu için seninle evlendim... Kekeme olmayan, özelliği bulunmayan kocayı ben ne yapayım?.."

"Kekemelik erkeklerde daha yaygın"
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Ahmet Konrot bir dil ve konuşma terapisti. Konrot kekemelik türlerini ve bu soruna çözüm bulunup bulunulamayacağını anlattı:
"Kekemelik ancak kişi konuşunca fark edilir. Çocuklar doğar doğmaz konuşamadıklarından doğuştan kekemelik var mı yok mu hala tartışılır.
Bir de yedi yaşına kadar düzgün konuşup da sonradan kekemeleşenler de olabiliyor. Bunları çevreye, aileye, korkuya bağlayanlar var. Bazı durumlarda çevredekiler "Neden heyecanlanıyorsun yavrum, yavaş konuş," diyerek çocuğun ne dediğinden çok nasıl dediğine dikkat ettiklerini belli ederler. Çocuk bir daha konuşurken yine uyarılacak, yine onun konuşmasına bakılacak diye daha da çok heyecanlanabilir.Konuşma sırasında kullandığımız organlardaki bir aksaklık nedeniyle kekemelik olmaz. Yani bademcikte, damakta, dişte olan bazı bozukluklar kekemeliği yaratmaz. Ama bazı nörolojik vakalarda kekemelik gözleyebiliyorsunuz. Yani merkezi sinir sisteminde meydana gelen hadiselerden ötürü de kekemelik olabiliyor.
Bir eşgüdüm sorunu olduğu çokça kabul edilen bir şey. Konuşmada kullandığımız mekanizmaların yani nefes alıp vermekten düşünceleri örgütleyip onları ifade etme, bedenini kontrol edebilme, ruhsal durumun kontrol edebilmeye kadar hepsinin uyumlu olması gerekiyor konuşurken. Bunlardaki eşgüdüm sorunu kekemeliği de beraberinde getiriyor.
Kekemeliğin derecelerine gelince... Bir topluluğun karşısına çıktığınızda nutkunuzun tutulması gibi. Bunlar normal kabul edilen şeyler. Bazılarında bunlar yerleşik davranış haline gelebiliyor. Bunun derecesi tutukluğun ortaya çıkmasının sayısının artmasıyla ilgili. En ağırında kişi herhangi bir sesi çıkartabilmek için dizlerine vurur, kaşını gözünü oynatır.
En hafif derecesi ufak tefek, normal kabul edebileceğimizden biraz daha fazlaca tutukluk yapanlar. Bazıları konuşmayı başlatamaz. Söyleyeceği şey oradadır da söyleyemez. Bazıları bazı sözcükleri söylemekte zorlanır. Kimileri ünlülerle başlayanları söyleyemezler. Bazıları k'leri, ş'leri söyleyemez. Kekemelere baktığınız zaman kendi başlarına olduklarında çok rahat konuşurlar. Bu kişinin etrafından olumsuz yönde etkilendiği konusunu gündeme getiren bir husus. Şöyle açıklayabiliriz: Boyunuzu aşmayan yerlerde yüzme gibi bir alışkanlığınız varsa, derin yerlerde yüzme bilmenize rağmen debelenirsiniz. Debelendikçe de daha çok batarsınız. Paniklersiniz. Aynı panik olayı kekemelerde de vardır. Acaba ben ağzımı açtığım zaman kekeleyecek miyim, düzgün konuşabilecek miyim, şu kelimeyi söyleyebilecek miyim? Bu işin psikolojik boyutunu oluşturuyor.
Türlerini ise şöyle özetleyebiliriz... Bazıları kekeleyeceklerini anladıkları sözcükler arasına bazı sesler sokar. Eee derler, ıı derler. Bazıları harfleri, heceleri ya da sözcükleri tekrarlar. Yani en bilineni. Bir tanesi heceleri uzatmak olabilir. Aaaaaaraba gibi.
Akıcı konuşmaya yardımcı yöntemler değişebilir. Kekemeliği yüzeysel bir olay olarak ele alıp, kişinin aslında akıcı konuşabileceğini kişinin kendisine hissettirmeyi hedeflerseniz, metronom kullanabilirsiniz. Yavaş yavaş konuşmasının hızını ayarlaması için tempodan yararlanırsınız. Her vuruşta bir hece ya da kelime söyletirsiniz. Ama yapay bir konuşma oluyor bu. Eğer kekemeliğin bir soluk eşgüdümü sorunu olduğunu kabul ediyorsanız kişinin nefes kontrolünü ayarlamaya yönelik birtakım çalışmalar yapabilirsiniz. Bundan iyi sonuçlar alınabiliyor ama benimle beraberken. Örneğin seanslarımızda kişi sizin yanınızda size alıştıkça konuşabiliyor ama başka kişilerle birlikte tekrar kekeleyebiliyor. Psikolojik tedavi de yanında gitmeli.
İlaçla tedavi yöntemini salık verenler var, ben o görüşlere çok fazla katılmıyorum. Sakinleştiriciler verip, kişileri sakinleştirip kekemeliğin ortadan kalkmasını bekliyorlar.
"Ben kekemeliği ortadan kaldırıyorum" gibi bir iddiayla kimse ortaya çıkamaz. Sigarayı bırakan bir insan gibi kekemelikten kurtulan biri yaşadığı olaylar sonucunda tekrar kekelemeye başlayabilir. Kekemelerin bir kısmı da kekeme olduklarını kabul etmezler. Konuşmasında bir şey olduğunu bilir ama bunun adına kekemelik demez.
Şarkı söylerken hiçbir sorun olmaz. Çünkü bir melodi var. Ritm ve melodi işin içine girdiği için. Yöntemlerden bir tanesi de melodiyle kişiye konuşmayı kazandırmak. Kekemelik konuşma bozukluklarının arasında en çok karşılaştıklarımızdan. Erkek kekemeler kadın kekemelerden fazla."

KEŞFETYENİ
27 yıl sonra 'Ruhsar' itirafı! 'Sezen Aksu’yu ben eledim'
27 yıl sonra 'Ruhsar' itirafı! 'Sezen Aksu’yu ben eledim'

Cadde | 15.05.2025 - 13:13

Ünlü oyuncu Hande Ataizi, 90'ların fenomen dizisi "Ruhsar"la ilgili yıllar sonra dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Yazarlar