The OthersKutan: Damdan düşmüş gibiyiz

Kutan: Damdan düşmüş gibiyiz

24.06.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kutan: Damdan düşmüş gibiyiz

Kutan: Damdan düşmüş gibiyiz

Meclisten geçirilmesinde güçlük görülen bazı kanunların çıkarılması için, eğer bunlara aklımız yatıyorsa, biz yardımcı olmaya hazırız. Bu maksatla Hükümetin sayın Baykal'ın kapısını çalmasına ve ona yüzsuyu dökmesine lüzum yoktur. Ülkenin yararına saydığımız ve gördüğümüz kanunlara biz destek veririz. Biz her konuda, özellikle Meclis çalışmalarında uzlaşmadan yanayız. Ancak partiler arasında bir görüşme, mutabakat arama çabası lazım"

FAZİLET Partisinin yeni Genel Başkanı Recai Kutan dedi ki:
"- Meclisten geçirilmesinde güçlük görülen bazı kanunların çıkarılması için, eğer bunlara aklımız yatıyorsa, biz yardımcı olmaya hazırız. Bu maksatla Hükümetin sayın Baykal'ın kapısını çalmasına ve ona yüzsuyu dökmesine lüzum yoktur. Ülkenin yararına saydığımız ve gördüğümüz kanunlara biz destek veririz. Biz her konuda, özellikle Meclis çalışmalarında uzlaşmadan yanayız. Ancak partiler arasında bir görüşme, mutabakat arama çabası lazım. Biz, iktidar kanadında bunu göremiyoruz. Bizimle böyle hususlarda hiç bir temasa girilmedi."
Recai Kutan bir burukluğunu da gizlemedi: Genel Başkan seçilmesinden sonra ANAP'tan bir tebrik dahi gelmemişti. Halbuki bu, partilerarası nezaketin en basit bir kuralı değil midir?
"- Ya, öteki iktidar partilerinden?" diye sordum.
DTP'den de bir ses çıkmamıştı. DSP'den sadece Devlet Bakanı Hüsameddin Özkan telefonla başarı dilemişti.
"- Acaba Bülent Ecevit adına mı? Çünkü kendisi onun gölgesi gibidir de.."
Hayır, liderden bahis edilmemişti. CHP de sessiz kalmıştı. Tansu Çiller bizzat gelmişti. BBP de iyi dileklerini bildirmişti. Recai Kutan:
"- Partiler arasında diyalog yok" dedi.
Hafifçe gülümseyerek belirtti ki FP Meclisteki görevini "başarıyla" yerine getirmektedir. Ama FP nihayet bir muhalefet partisiydi ve istemediği kanunları "bütün imkanları kullanarak" önlemesi göreviydi. Kutan gülümsemesini sürdürerek:
"- Obstrüksüyon yapmaktaki meharetimizi böylece ispatladık" dedi ve ciddi bir ifadeyle devam etti:
"- Bunu olumlu alanlarda da göstermeye hazırız. Biz Meclisin içinde de, dışında da işbirliğine taraftarız ve bugünkü durumda memleketin buna ihtiyaçı olduğuna inanıyoruz".

Bu konuşma geçtiğimiz haftanın ortasında bir öğle vakti Başkentin en şık lokantalarından birinin gölgelik bahçesinde geçiyordu. Bir akşam evvel sayın Genel Başkanla Hürriyet gazetesinin 50. kuruluş yıldönümü resepsiyonunda karşılaşmıştık. Birbirimizi tabii tanıyor, fakat tanışmıyorduk. El sıkışırken sayın Kutan eşime "Biz, hemşehriyiz" dedi. Malatyalılıktan bahsediyodu. FP Genel Başkanı muhalefet lideri sıfatıyla şeref masasındaydı, biz ise tam arkadaki masada. Beraber kalkıldı. Sayın Kutan ertesi gün için yemekte buluşup görüşmeye ne diyeceğimi sordu. Elbette ki mutabıktım.
Genel Başkanın, partisinin siyaset hayatında bir itibarla dışlanmış görüntüsünden rahatsızlık duyduğu anlaşılıyordu. Ama bunun bir sebebi, kendileri; Refah değil miydi? RP "sistem"i ayrı, kendilerini ayrı ilan etmemiş miydi? Refah amaçını "sistemi değiştirmek" olarak açıklamıştı. Onu yıkıncaya kadar içinde kalacaktı; sonra onun harabesi üstüne kendi sistemini kuracak, ona "milli görüş"ü egemen kılacaktı. Bunu hatırlattım.
FP'nin yeni genel başkanı bunun bilinçinde.
"- Bizim işimiz herkesinkinden zor. Yeni bir parti nihayet sıfırdan başlar. Biz, eksi beşyüzden başlamak durumundayız. Bunu sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmemde de belirttim ve bu görüntüyü mutlaka sileceğimizi bildirdim. Biz sistemin bir partisiyiz ve amaçımız sistemi yıkmak değil, onu daha sağlıklı şekilde işletebilmektir".
Recai Kutan burada çok ilginç bir tesbit yaptı.
"- Bizler kurucu olarak, çoğumuz, genellikle mühendis, teknik adam kökenliyiz. Belki bundan dolayı Türkiye'nin kalkınmasını ön planda hedef seçtik. Rejimin, sistemin niteliğini, demokrasinin icap ve özelliklerini aynı önemde değerlendirmedik. Ama Refahın başına gelenden sonra anladık ki onlar daha bile vazgeçilemezdirler ve onlarsız kalkınma da mümkün değildir. Onun için biz şimdi damdan düşmüş adam gibiyiz ve halimizi düzeltmek üzere doktor değil, bizim gibi damdan düşmüş birini arıyoruz".
Acaba bundan dolayı mı sayın Süleyman Demirel'den deva soruyorlar diye düşündüm ama bunu kendime sakladım ve dile getirmedim. Zaten Genel Başkan devam ediyordu:
"- Ortada bir tuhaflığın bulunduğu muhakkak. Partilerin en yenisi, fakat altı milyon üyesiyle en büyüğü biziz. Meclisteki en fazla sandalya sayısı da bize ait. Bu, Fazilet Partisine bir sorumluluk yüklüyor ve biz bunun gereğini yerine getirmek istiyoruz: Memlekete, rejime ve sisteme sahip çıkmak. Anayasanın Cumhuriyeti tarifiyle tam bir mutabakat halindeyiz: Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Biz bunların boş laf halinde kalmayıp içlerinin doldurulması gerektiğine inanıyoruz."
FP Genel Başkanı sonra laikliğin vazgeçilmez karakterini aynen şu sözlerle vurguluyor: "Türkiye laik olmadığı ölçüde bir gergin ve çatışma ortamı içerisindedir".
Arkadan "laikliğin tarifi"ne değil - onun sonu gelmez - "hangi laiklik" konusuna geçiyoruz ve sayın Kutan cevabını veriyor:
"- Anglo - sakson anlamındaki laiklik. Biz, Anglo - sakson ülkelerde laiklik nasılsa aynen o laikliğin taraftarı ve savunucusuyuz".
Böylece günün çetrefil sorunlarından birine gelmiş bulunuyoruz ve bunda tabii türban - başörtüsü de yerini alacaktır.

Fazilet Partisinin yeni genel başkanı, partisinin "irtica" karşısındaki durumunu şöyle tarif ediyor: Radikal İslamın teşvikçisi ve koruyucusu değil, engelidir. Tabii o "irtica" demiyor, "radikal islam" diyor. Bu, terminoloji farkıdır. Yoksa başkalarının "irtica", Refahlı ve Faziletlilerin "radikal islam" dedikleri aynı şeydir: Devleti islam dini esasları üzerine oturtmak çabası. Recai Kutan'a göre onun temsilcisi Almanya'daki "Kara Ses", mürteci Cemaleddin Kaplan'ın, örgütüdür. Ama bu, Türkiye'de bir din devleti kurulması çabalarının varlığının da ispatı değil midir? Bugünkü FP Genel Başkanı bunu tabii görüyor:
"- Her dünya görüşünün mutlaka radikal bir tarafı da vardır. Manevi hayata daha büyük önem verenler daima mevcuttur."
Ancak FP bunların çoğunlukta bulunduğu, dolayısıyla onların egemenliği altında olan bir siyasi parti değildi. Bu itibarla Anayasanın öngördüğü siyasi sistemin bir parçası diye kabul edilmesi gerekir. Sayın Kutan'ın söylediği, bu. Elbette ve başımızın üstünde. Ancak tıpkı RP gibi, FP'nin de radikal islamı, nam - ı diğer irticayı geçersiz kılmak için bir "küçük şart"ı bulunuyor: İnanç özgürlüğüne tam saygı. Bu alanda FP Genel Başkanının üç talebi var:
1- Herkes inançında özgür olacaktır,
2- Hiç kimseye inançından dolayı baskı yapılmayacaktır,
3- Devlet bütün inançlara karşı eşit mesafede olacaktır.
"Zaten böyle değil mi?" diye soruyorum. "Hayır" diyor ve kurban derilerinin ille THK'na verilmesi zorlamasını sözlerinin delili olarak gösteriyor. Tabii başka bir delili, üniversitelerdeki türban işidir. Ancak burada Kutan başkanlığındaki FP yönetimi ile partinin bazı çevreleri arasında görüş ve davranış farkının bulunduğu gözden kaçmıyor. FP Genel Başkanı sorunun ulaştığı boyuttan hem rahatsız, hem şikayetçi. Bunun mutlaka bir uzlaşmayla sonuçlandırılmasını istiyor. Şikayetçi, çünkü türban yasağının müslüman kız ve kadınların "Kuranın emrettiği şekilde" saçlarını örtmeleri yolundaki inançlarını baskı olarak alıyor. Rahatsız, çünkü bu, partisindeki "ılımsız kanat"a yönetime baskı fırsatı veriyor. Bunun - samimi veya hesaplı - şampiyonlarını herkes biliyor.
"Maksat saçı örtmekse tornadan çıkmış gibi bir örnek militan türbanları ve giysileri ne?" diye soruyorum. Sayın Kutan toleranslı tutumunu sürdürüyor ve bir "ara yol"un bulunabileceğini, zamanla da meselenin normal mecrasına girebilceğine inanıyor. "Deniz Gezmiş dönemi"nde parkanın "militan simgesi" olduğunu, türbanın da bu dönem aynı maksatla kullanıldığını belirtmek için söylemiştim. FP Genel Başkanı, golü atmayı kaçırmadı: "Şimdi parkayı kim hatırlıyor, kim giyiyor?"
Tornadan çıkmış kılık da, öyle olacak mı?

Çardak altındaki masaya oturduğumuzda ısmarladığımız salata ve lagos ısgarasını beklerken yakın geçmişe gidiyoruz.
RP kapatıldığında, RP'lilerin, özellikle milletvekili ve belediye başkanlarının bir tercihle karşı karşıya kaldıkları biliniyor. Kısa bir süre önce, Fazilet diye bir parti kurulmuş. Elbette ki gerektiğinde "eski RP'liler"i bağrına basmak üzere.. Buna karşılık RP kapatılınca mevcut başka partilerden de davetiye çıkarılıyor. En heveslisi Hasan Celal Güzel'in Yeni Doğuş'u. Demokrat Parti de açık arttırmada. BBP sessiz bekliyor. RP milletvekilleri ve belediye başkanları Fazilet'i seçiyorlar. RP'nin kapatılmasında, tercih tartışmalarında, sonrasında tek fire yok. Recai Kutan "eski RP'li, yeni FP'li"yi şöyle tarif ediyor: Merkezde disiplinli, teşkilatta fedakar. Kutan'a göre Partideki "gençler / aksaçlılar ikilemesi" sadece bir yakıştırma. Kendisinin Erbakan'a rağmen seçildiği de.
Recai Kutan gülerek diyor ki:
"- Siz bizim parti prensibimizi bilir misiniz: Bizde paralı asker yoktur! Merkez teşkilata para göndermez, genellikle orta hallilerden oluşan teşkilat hem kendi masraflarını karşılar, hem de merkezi besler. RP kalsaydı 1998 için devletten 2 trilyonun üstünde para alacaktı. Bugün, tek kuruş verilmiyor. Şunu, şunu, şunu yaparsak 200 milyon kadar alabileceğiz! Ama, bir sıkıntımız yok.."
Genel Başkanı güldüren başka bir husus bir sosyal demokratın "bizim sloganları çaldılar" suçlaması. "Hakça bir düzen" artık varoşlarda Karaoğlan için değil, eski Halkçılardan bile çok daha fazla "fakir halk"ın arasına girmeyi başarmış RP varisi FP için işliyor. Tabii "Hakça bir düzen" dün de yutturmacaydı, bugün de.. Fakat bir gerçek şu: Özellikle varoşlarda - eskiden oralara "gecekondular" denilirdi, şimdi üçkatlı, beş katlı apatmanlardan oluşuyor - kendini yalnız hisseden halk diğer partilerden çok fazla FP'yi yanında görüyor.
Recai Kutan yönetimi "öteki kuvvetler"i RP'den doğmuş, kendisine miras kalmış, haksız olduğu hiç söylenemeyecek şüphelerden de kurtarabilecek mi?
Vaktiyle reddettiği "sistem içindeki yer"ini alabilecek mi? Kısacası "dişleri arasında bıçak taşıyan sakallı rejim düşmanı"ndan, İran tipi molladan, "irtica, nam - ı diğer radikal islam" karşıtı bir "inanç öncelikli anayasal güç" haline dönüşebilecek mi bunu, çok geçmeden göreceğiz.



KEŞFETYENİ
Magazin dünyasının konuştuğu sürpriz nikah! 3. kez evlendi
Magazin dünyasının konuştuğu sürpriz nikah! 3. kez evlendi

Cadde | 16.05.2025 - 09:03

Hayat Bilgisi dizisinde 'Rüya' karakterini canlandıran Yıldız Asyalı, 3. kez dünyaevine girdi.

Yazarlar