Gelin önce bazı tespitlerde bulunalım:
Coğrafya, dünyanın en eski bilim dallarından biri!
Üzerinde yaşadığımız coğrafya dünyanın en stratejik bölgesi!
Son aylarda yaşadığımız felaketlerin neredeyse tamamı coğrafik!
Kuraklık ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıyayız!
Dünyanın geleceğinin konuşulduğu, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda dile getirilen, gelecek 10 yılda bizi en çok korkutacak olayların tamamına yakını da yine coğrafyanın ilgi alanına giriyor.
Örneğin aşırı değişken hava olayları, örneğin iklim krizinin ciddiye alınmaması, örneğin büyük doğal afetler, örneğin biyolojik çeşitliliğin azalması, örneğin insan kaynaklı çevre felaketleri, örneğin su krizleri, örneğin salgın hastalıklar...
Peki böylesi bir dünyada Coğrafya bilimine ve Coğrafya dersine verilen önem daha da artırılmalı mı yoksa bitirmek için elimizden geleni yapmalı mıyız?
Üniversite sınavları için başvurular dün başladı!
3 milyona yakın başvuru bekleniyor.
Ve yine yüz binlerce kontenjan boş kalacak! Çünkü işsizlik sıralamasının en tepesinde hâlâ üniversite mezunları var!
Çok daha önemlisi, 20 yıl sonra bugünkü mesleklerin yüzde 70’i yok olacak ama bu durum başta MEB, YÖK ve üniversiteler olmak üzere kimsenin umurunda değil.
Haberin başlığı aynen şöyle:
Çürük raporuna rağmen 6 yıl eğitim yapılmış!
İstanbul’da da öyle olmadı mı? 5.8’lik depremden sonra, onca okul boşaltılmadı mı?
Bursa’da, Manisa’da, Elazığ’da ya da diğer kentlerde durum farklı mı?
O bir baba, o bir iş adamı, o bir köy çocuğu, o bir yenilikçi, o bir doğa sevdalısı, o bir yurtsever ama en çok da iyi bir eğitimciydi. En verimli çağında aramızdan ayrıldı. Oysa hayata geçirmek istediği daha pek çok hayali vardı. Önceki gün, ölümünün 4. yıldönümünde, kendisini bir kez daha rahmetle andık...
Arıkan, sadece eğitim alanında değil, hemen her alanda, karşımıza çıkan önemli isimdi. Demokrasiye olan inancı, eğitime olan sevgisi, doğaya olan saygısı, ülkesine ve doğduğu topraklara duyduğu hasreti, çocuklara olan güveni ve bitmez tükenmeyen enerjisi, onu, hep diğerlerinden farklı kıldı.
Hayata değer katmayı önemseyen, yetiştirdiği öğrencileriyle, yarattığı markalarıyla, yarım asır topluma hizmet ve öncülük eden İbrahim Arıkan’ın ticari faaliyetleri çok bilinmez. Oysa ticarette de eğitimde olduğu kadar başarılıydı.
Peki, ama niye ticaret?
Daha çok kazanmak, daha lüks yaşamak, daha çok okul açmak ve çok daha büyük bir güce sahip olmak için mi?
Hayır!
Ticari
Tatil cenneti bir ülkeyiz.
Tatil süremiz uzun, tatil mekânımız da çok.
Turizmde rekorlar kırıyoruz.
Gelen turist sayısı, kişi başına harcanan para ve doluluk oranları, sevindirici boyutlarda. Peki, tatil, herkesin yapması gereken bir hak ve gereklilik mi, yoksa parası ve zamanı çok olanlara yönelik bir aktivite mi?
Son günlerde bu konu, iç siyasetin, en önemli polemik konularından biriydi.
Yeri, zamanı, şekli, süresi, paylaşılması ve daha pek çok yönüyle tartışıldı.
Kimi en doğal hak dedi, kimileri de öküzün altında buzağı aradı.
Sonuçta, gelinen nokta, hiç de keyif verici değildi...
Liselere gidecek öğrenci sayısı bu yıl en az yüzde 50 artacak.
İmam hatip ve meslek lisesi dışındaki okullar tıklım tıklım. Merdiven altları, öğretmen odaları bile sınıf yapıldı. Çoğunda ikili eğitime geçildi, sınıf mevcutları 40’ı, 50’yi aştı. Ücretli öğretmen sayısı 100 bini buldu!..
Bakan Selçuk, 4+4+4 nedeniyle oluşan, 600 bini fazladan olmak üzere 1.8 milyon lise 1. sınıf öğrencisine nasıl okul bulunacağını henüz açıklamadı. Zorunlu eğitim kapsamında oldukları için kapı önüne konulamaz, açık liseye yönlendirilmeleri de hiç etik olmaz!
Madalyonun ön yüzünde görünen sorun bu. Arka yüzünde ise 600 bin yeni öğrenci için gereken öğretmenlere yönelik ek bir atama yapılıp, yapılmayacağı var!
Olası Büyük İstanbul Depremi’ne yönelik bir seferberlik için daha neyi bekliyoruz?
Alınması gereken önlemler konusunda, son 30 yılda, en az 30 rapor hazırlandı. Hazırlanmaya da devam ediyor.
Sonuç: En iyimser tahminle, on binlerce bina enkaza dönüşecek, on binlerce yurttaşımız can verecek!
Hiçbir şey yapılmadı mı? Elbette çok şeyler yapıldı ama bu kadarı yetmedi. Fazlası gerek!
Ülkemizde aynı riski taşıyan daha pek çok kentimiz var. Hepsi için topyekûn seferberlik gerekir.
İstanbul için atılacak adım, onlar için de örnek ve kurtarıcı olacaktır.
Halkımız, tasada ve kederde olduğu gibi önlemler konusunda da taşın altına elini koyacaktır.
Yeter ki sorunu ve çözüm yollarını el birliğiyle çözmeye talip olalım.
İki önemli konuda, bugünden itibaren bir kampanya başlatıyorum.
Gerekiyorsa, onlarca, hatta yüzlerce yazı yazacağım. Bazen sıkıntı yaratsa da asla vazgeçmeyeceğim. Çünkü birinin ya da birilerinin bunu yapması gerekiyordu.
İlki olası Büyük İstanbul Depremi’ne, ikincisi ise bu yıl sınava girecek 1.8 milyon ortaokul son sınıf öğrencisine yönelik! Her iki konuda da bizi tam bir felaket bekliyor ama nedense hiç kimsenin umurunda değil!
Neden bu duyarsızlık!
Onlarca yıldır Büyük İstanbul Depremi’ni bekliyoruz! Tüm bilim insanları eli kulağında diyor.
Peki, ne yapıyoruz? Sadece konuşuyoruz! İstanbul’a yönelik bir kampanya için ille de İstanbul’un yerle bir olması, yüz binlerce yakınımızın ölmesi mi gerekiyor? Daha neyi bekliyoruz? O çürük binaları deprem yıkmadan devlet yıksın, felaket sonrası yapılacak vicdani çağrılar ve bağışlar da deprem olmadan hayata geçirilsin ki bir işe yarasın!
Depremin kimi, nerede yakalayacağı belli olmaz! Yani, her yerin güvende olması gerekir! Bu kampanya hepimiz için samimiyet testi olacaktır.
Her