Karne verenlere de biz karne verelim!

21 Ocak 2017

Karne denildi mi, eskiden dokuz doğururduk.
Karne günlerinde evde kıyametler kopardı.
Zayıfsız karne yok gibiydi.
Özellikle de ilk dönem sonunda!
Gerekçeleri de çok acımasızdı.
İyisiniz ama ikinci yarıyılda daha iyi olmanız için bu şart derlerdi...
Şimdi bakıyoruz da pek çok şey gibi karnelerin de hiçbir değeri kalmadı.

Yazının Devamı

Vefa, gerçekten de sadece İstanbul’da bir semt adıymış!

20 Ocak 2017

Kurumları kurum yapan en tepedekiler mi?
Yoksa danışmadaki memurundan en tepedeki CEO’suna kadar hemen herkes mi? Ya da sadece ve sadece patronlar mı yoksa tüm çalışanlar mı?..
Ahde vefa diye bir şeyin olmadığını o kadar çok gördük ki söyleyecek söz bulamıyoruz.
İşte bu yüzden de nesilden nesle geçen asırlık kurumların, işletmelerin, yayın kuruluşlarının, aile şirketlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez...
Özellikle eğitim sektöründe, sıfırdan başlayıp, anaokulundan üniversiteye, maaşlı çalışanken milyarderliğe uzanan çok örnekler gördük.
En tepedekilerin elbette çok önemli cesaretleri ve vizyonları vardı ama o derme çatma birimleri kurumsal hale getirenler, asıl yükü çekenler, hep çalışanlardı.
Özellikle de gecesini, gündüzüne katmadan, ailesini, hobilerini, hayallerini öteleyen profesyonellerdi...

Yazının Devamı

Teknoloji bağımlılığı?

18 Ocak 2017

Teknolojinin yaşamımıza kattığı renk ve yararlar saymakla bitmez.
Bırakın eskileri, internetsiz, akıllı telefonsuz, bilgisayarsız, sosyal medyasız, arama motorsuz, sanal ticaretsiz bir yaşam bundan sonrası için düşünülemez.
Bugünün gençliği yemeden içmeden vazgeçer ama internetten zor vazgeçer!..
Hani eskilerin klasik bir sorusu vardır:Bir adaya düşseniz, yanınıza mutlaka almak istediğiniz üç şey ne olur?
Bu sorunun cevabı kesinlikle her yaşa göre değişir!
Çocuklarda ve gençlerde üçünden biri ya da ikisi kesinlikle teknoloji ağırlıklı bir şeyler olur.
Peki, teknolojinin hayatımıza bu kadar girmesi, özellikle de çocuklarımızın vazgeçilmezi haline gelmesi yeni sorunları da beraberinde getiriyor mu?..

Yazının Devamı

Liyakat mi itaat mi?

17 Ocak 2017

adece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde hemen herkes her göreve bir şekilde gelebiliyor.

Fırsat eşitliği açısından baktığınızda sevindirici bir durum.

Ama liyakat açısından baktığınızda, en azından bazı görevler o işi yapabilecek donanıma sahip olunmasını bir ölçüde zorunlu kılıyor.

Eğer onu da ortadan kaldırırsanız, işte o zaman yandık demektir. Yani bir anlamda doktora uçak kullandırır, cerrahı da pilot yaparsanız, işler sarpa sarıverir...

Canım ne var bunda, adam uçak kullanmasını biliyorsa, doktor olmasının ne sakıncası var, diyenler mutlaka çıkacaktır.

Zaten çevrenize baktığınızda da bunun onlarca örneğini görebilirsiniz.

Paraşütle en tepe görevlere gelen o kadar çok insan var ki şaşıp kalıyorsunuz!..

Yazının Devamı

Yarın bugünden farklı mı olacak?

15 Ocak 2017

Arada bir hayal kurar mısınız?
Kurmuyorsanız, büyük bir eksiklik.
Elbette uçuk, kaçık, hayal kırıklığı yaratacak hayaller değil.
Bir anlamda beyin jimnastiği yaptıracak hayaller.
Örneğin, 2023’te, 2053’te, nasıl bir Türkiye ve dünya hayal ediyorsunuz?
Konu başlıkları sınırsız ve siz istediğiniz alanı seçebilirsiniz.
Hayal kurmak, bir şeyi başarmanın yarısı; her şey bir hayalle başlar, hayaliniz kadar varsınız. Hayalsiz yaşam çiçeksiz bahçeye benzer derler.

Yazının Devamı

Önemli olan müfredat mı yoksa öğretmen mi?

14 Ocak 2017

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, müfredat programıyla ilgili ayrıntıları paylaştı.
Yeni programı askıya çıkarttı.
İsteyen öneri getirebilecek, isteyen de karşı çıktığı maddelere itiraz edebilecek.
Demokrasi dediğin böyle olur diyenler mutlaka olacaktır.
Umarız öyle olur!..
Ayrıntılarıyla ilgili detaylara girmek için henüz erken. Önce sonucu görmek gerekir, çünkü Ankara’daki tasarıların başıyla sonu çok farklı olabiliyor.
Bu noktada, müfredattan daha önemli olan, öğretmen yetiştirme ve atama sistemi.

Yazının Devamı

Neden sürekli didişiyoruz?

13 Ocak 2017

Birbirimizi sürekli suçlamak, didişmek, kavga etmek adeta yaşamımızın bir parçası haline geldi!
Meclis’te, gazete köşelerinde, televizyonlarda, tribünlerde, nereye baksanız didişme var.
Terör ve şiddetin yarattığı moral bozukluğu yetmiyor gibi, şimdi bir de suni gündemler yüzünden demoralize oluyoruz.
Millet olarak yorulduk hem de çok yorulduk.
Kahkaha atamasak da, dudak ucuyla da olsa gülümsemek istiyoruz.
Haberleri izlerken, gazeteleri okurken, dizilerin içinde kaybolurken ne olur artık öfke nöbetleri geçirmeyelim...
Siyasetçilerin bir şeyi savunurken ya da karşı çıkarken ille de kavga mı etmesi gerekiyor? Dizilerin hemen hepsinde ciyak ciyak bağırıp çağırmak, daha nereye kadar devam edecek? Tartışma programlarında o öfke, o hiddet niye?

Yazının Devamı

Halktan nasıl koptuk!

11 Ocak 2017

Ülkeye yön verenlerin halkın sorunlarını anlaması mümkün değil. Çünkü halktan ve halkın sorunlarından çok uzağız.
Halkın gündemi ile Ankara’nın, medyanın, siyasetin, sanatın, ekonominin, eğitimin gündemi çok farklı.
Ülkeye, medyaya, sanata, ekonomiye, eğitime yön verenler, en son ne zaman halkın içine karıştılar?
Ne zaman otobüse, trene, dolmuşa bindiler; karda, kışta halkın arasına eskortsuz karışıp sokaklarda yürüdüler, pazardan alışveriş yaptılar?
Televizyonda haberleri izliyoruz, trafik öylesine rahat ki diye cümleler kuruyorlar.
Evet, ana caddeler bomboş çünkü hiç kimse ara sokakları aşıp da ana yola çıkamıyor!
Ankara’yı dinliyoruz, kışın tabii ki kar yağacak, bu işin fıtratında var havasındalar,

Yazının Devamı