Üniversitede kalite arayışı devam ediyor.
YÖK Başkanı Saraç, tıp ve hukuk fakülteleri için getirilen baraj uygulamasından çok memnun.
Geçen yıl yerlerde sürünen puanlar, bu yıl toparlandı. Gelecek yıl mühendislik fakültelerine de baraj getirilecek dedi...
Kalite yarışında bir adım öne çıkmak isteyen üniversitelerden Başkent çıtayı çok daha yüksek tutmasına rağmen kontenjanlarının tamamını doldururken, Bahçeşehir hem tıpta hem de hukukta kontenjan açığı verdi.
YÖK, tıp için 40 bin, hukuk için de 150 bin barajı getirmişti.
Başkent ve Bahçeşehir bununla yetinmedi.
Başkent barajı tıpta 20, hukukta da 70 bine çekerken, Bahçeşehir de 22 ve 98 bine indirdi.
Şu günlerde, çocuğunuzun geleceği için harcayacağınız yeterince paranızın olmamasından daha büyük bir eziklik olamaz.
Eğer sizin de kıyıda köşede on binlerce liranız olsaydı, çocuğunuzun gireceği lise ve üniversite ile seçeceği meslek çok daha farklı olabilirdi.
Parayı bastıranın, baraj getirilen tıp ve hukuk da dahil her fakülteye ve neredeyse her üniversiteye girdiği bir ortamda, yoksulluk nedeniyle hayallerinize veda ediyorsanız, bundan daha acı veren ne olabilir ki!..
Hani herkesin eşit eğitim hakkı vardı?
Parayı veren bir anda yüz binlerce sıra öne geçebiliyorsa, hak, hukuk, adalet bunun neresinde?
Şaşkın ÖSYM’nin önceki gece oldukça maceralı bir süreçten sonra açıkladığı üniversite yerleştirme sonuçları sadece Türk eğitim sisteminin acizliğini ortaya koymakla kalmadı, nasıl bir kaosun içinde olduğumuzu da açıkça sergiledi.
Dış politikada yaşananların bir benzeri hatta daha fazla maalesef eğitimde de yaşanıyor...
Önemli satır başları
Cevabı hem çok kolay hem de çok zor bir soru.
İsterseniz gelin hep birlikte sesli düşünelim?
En güçlü kurumumuz hangisi?
Beştepe mi?
O eskidendi diyen çok olacaktır.
Hükümet mi?
Neredeyse iki aydır müstafi durumda.
Günümüzde en değerli hazine, bilgi ve zaman. Birini kazanmak, diğerini de geri getirmek zor ötesi!
Ve her iki konuda da yerlerde sürünüyoruz.
Bilgi Toplumu olmanın gereklerini zerre kadar yerine getirmiyoruz.
Daha da vahimi, bilgili olanı ödüllendirme yerine adeta cezalandırıyoruz...
İşsizlik sıralamasının en tepesinde üniversite mezunlarının olması, bilim insanlarımızın maaş skalasının en diplerde yer alması, Ar-Ge’ye yapılan harcamaların yok denecek kadar az olması boşuna değil.
Zaman konusundaki hovardalığımızı ise mantık ölçüleri içerisinde anlamak mümkün değil.
Seçimin üzerinden neredeyse 50 gün geçti, hâlâ hükümet kurulamadı.
Uçaklar saatlerce rötar yapıyor, randevulara saatlerce geç geliniyor, üç günde tamamlanabilecek kayıtlar üç ay devam ediyor, on dakikalık yol iki saat sürüyor, televizyonlarda 22.00’de başlayacak denilen film 24.00’te zor başlıyor ve bu zaman katliamı kimsenin umurunda değil!
Milyon-larca kişi bayram tatilini kıvranarak geçirdi.
ÖSYM ise her zamanki gibi suskundu.
Oysa üniversite adaylarının da KPSS’ye girenlerin de gözü kulağı onlardaydı...
Tatil bitsin istenir mi, çok zor ama gençler istedi.
Çünkü önlerini göremiyor ve ne olacaksa bir an önce olsun, hayatlarına ona göre yön versinler istiyorlar...
Üniversite adaylarının meraklı bekleyişi, bu hafta sona erebilir mi?
Belki!
Çocuklarımızı test manyağı yaptık.
Kızlarımız yemek yapmayı bilmiyor, oğullarımız tamirat.
Ağaçları, meyveleri, balıkları tanıyan yok gibi.
25 yaşına gelinceye kadar, birkaç ay da olsa çalışanı ara ki bulasın.
Sanat, kültür, edebiyat fantezi olarak görüldü.
Siyasete olan ilgileri hepten kopartıldı.
Sesini yükseltenin canına okundu.
Spor mu, o da ne ki, noktasına gelindi.
Türkiye’nin neresine giderseniz gidin hiç değişmeyen bir ritüel var.
Çok pahalı evler, çöplüğe dönüşmüş sokaklar.
Tatil yörelerine gittiğinizde, bu tablo daha da çirkinleşiyor.
Tatil köylerinin, sitelerin, milyon dolarlık malikânelerin içi saray gibi ama kapıdan çıktığınızda lime lime dökülüyorlar.
İçerideki özenin onda biri dışarıya da gösterilse, her taraf cennet gibi olacak ama yapmıyoruz, yapamıyoruz ya da yaptıramıyoruz...
Hadi ev sahipleri, tatil köyleri, oteller ya da sitelerin umurunda değil, peki ya belediyeler ne için var? Bu onların görevi değil de kimin?
Tatil beldelerinden birçoğunun hatta en ünlülerinin altyapı sorunları bile hâlâ çözülmemiş! Yolları Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun köy yollarından daha kötü.
Yeşili ve doğayı koruma yerine adeta katletmişler.
Nasıl ki eski doma- teslerin, eski İstanbul’un tadı yoksa, bayramların da tadı tuzu kalmadı.
Büyüdük de o yüzden mi böyle oldu?
Ya da çocukluğumuza mı özlem duyuyoruz? Hiçbiri değil. Modernleşme adı altında giderek artan bir şekilde ortak değerlerimizi kaybediyoruz. Oysa bizi biz yapan, farklı kılan o kaybettiğimiz, yozlaştırdığımız değerlerimizdi...
Bozulan ekonomi düzelir, iktidarlar gelir gider, eğitim sistemi revize edilir, işsizlik sona erer, yılan hikâyesine dönen koalisyon hükümeti bile kurulur ama parçalanan değerleri yeniden toparlamak hiç de kolay değil.
İşte bu yüzden, bir an önce, bayramları eski coşkusuna kavuşturmamız gerekiyor. Yoksa bugünleri de mumla arar noktasına geliriz... Bayram eşittir tatil oldu ama tatiller de eski havasında değil..
Bayram armağanı
Tolunay Fındık, köye ilgi duyan, deneme yazıları yazan ve o yazılardan en azından birinin, bir bölümü de olsa, ulusal medyada yayımlanmasını hayal eden ve aklı bizim gibi çok gerilerde kalan bir okurumuz.
Eskiden bayramlarda küçük büyük demeden hepimiz sevindirilirdik. İşte bu bayram, hepiniz adına, Tolunay Hanım’ın yazısından bir bölümünü yayımlayarak, bayramınızı kutlamak istiyoruz.