Abbas Güçlü

Son yıllarda, yargı vetosu yemeyen eğitim reformu(!) yok gibi.
MEB, YÖK ve ÖSYM’nin aldığı neredeyse tüm önemli kararlar, yargıdan döndü.
Peki, kabahatli kim?
Yargı mı yoksa hiçbir hukuki temeli olmayan şipşak kararlar alan ilgili kurumlar mı?
Bu noktada yargıya kabahat bulmak gerçekten de abartılı olur.
MEB, YÖK ve ÖSYM’nin hali ise ortada...
Ne yanlışsız bir sınav yapıyorlar, ne hak, hukuk, adalet tanıyorlar ne de hatadan döneminin de bir erdem olduğunu kabulleniyorlar.

Şu günlerde, kimilerine göre Türkiye’nin en büyük sorunu, koalisyon hükümeti gibi görünse de, milyonlarca aile için çocuklarının kaydı ve onların geleceğinden daha önemli bir şey yok.

Zaten, eğer hükümet kurulması o kadar önemli olsaydı, şimdiye kader kırk defa kurulurdu. Seçimlerin üzerinden neredeyse 40 gün geçti, hâlâ turlara bile başlanamadı.

Nasıl olsa maaşları işliyor, nasıl olsa, herkes hayatından memnun. Ama veli ve öğrencilerin içinde bulundukları durum, onlarınki kadar keyif verici değil.

İşte o milyonlarca aileden sadece birkaçı:

Dereceye girdik ama!

“Kızım geçen yıl LYS’de 389’uncu oldu ve Çapa Tıp’ı kazandı. Bizim sorumunuz burs! Devlet bursu çıkmadı, eşim vefat ettiği halde. Yurt da çıkmadı. Nereden burs imkânı sağlayabiliriz. Bize bu konuda yardımcı olabilir misiniz? Güya çocuğum derece yaptı ama Türkiye’de bir tane bile devlet bursu alamıyor. Açıkçası çok sıkıntıdayım...’

Çok cimriler!

Kızım, LYS MF3’te TÜBİTAK ek puanıyla ilk 100’de yer aldı. Ancak üniversite seçiminde ikilem yaşıyoruz. Kendini ispatlamış üniversiteye mi yoksa yeni açılan bir üniversiteye mi gitsin karar veremedik. Yeni üniversiteyi kuran kişi çok muteber, başarılı biri. Ekip iyi, verdiği imkânlar iyi. A

Tıp ve hukuk fakültelerine getirilen barajla ilgili nihai karar henüz verilmedi. Araya hafta sonu girdiği için muhtemelen pazartesiye kaldı.

Yürütmeyi durdurma kararı reddedilirse sorun yok. Ama eğer kabul edilirse, ortalığın toz duman olacağı kesin. Hele bir de puan türünün değiştirilmesiyle ilgili bir karar çıkarsa işler daha da karışabilir. İşte o zaman Tercih Kılavuzu’nun da revize edilmesi ve eski puanların da kılavuza konulması gerekir.

Her iki olasılığa göre ne olur, önce ona bir bakalım:

Birinci olasılık, mahkeme YÖK’ü haklı bulur ve baraj uygulaması, aynen devam eder. Bu durumda, tercihler Perşembe akşamına yani arife günü gece yarısına kadar devam eder.

İkinci olasılık ise baraj uygulamasının doğru ama zamanlamasının yanlış olduğu gerekçesiyle, baraj kararı iptal edilir. İşte bu durumda da, şu ana kadar yapılan tüm tercihler geçersiz sayılıp, adaylardan yeni tercih listesi hazırlamaları istenebilir. Ya da, değişiklik yapmak isteyenlere, ikinci bir şans tanınabilir. Ama bu durumda da, ileride bazı adaylar, yapılan açıklamalardan benim haberim olmadı, kılavuza göre tercih yaptım, oysa ben de Hukuk’a girebiliyormuşum diye yeni davalar açabilir. O zaman işler daha da içinden

Ülke için kafa yoran herkese, dün, “Eğitimi iflastan kim kurtaracak?” sorusunu sormuştum.

Siyasetçiler, her zaman olduğu gibi, üç maymunu oynamaya devam ettiler ama yüzlerce değerlendirme geldi.

Hemen hepsinde de çok önemli tespit ve öneriler vardı.

Öyle ya da böyle reform için bir adım atılsa, destekleyeni çok olacak.

Ey Ankara, ne olur artık eğitimi ve bilimi ciddiye al!..

Dayatmalar sona ersin

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesİ Kurucu Dekanı Prof. Dr. Şevket Ruacan Hocamız da bu konuya yıllardır kafa yoran isimlerden birisi. Eğitim ve bilimin üstünlüğüne kayıtsız, şartsız inananlardan.

Ve söz onda:

Azeri şirket Socar’ın Türkiye CEO’su Kenan Yavuz Twitter hesabından tam 17 tweet paylaşarak, YÖK’ü ve üniversiteleri topa tuttu. Yavuz, “Gelen CV’leri çöpe atıyorum kapım üniversitelilere kapalı” dedi.
Peki ne tepki geldi?
YÖK, o, önce kendine baksın popüler olmaya çalışıyor diyerek ciddiye almadı. Üniversiteler de mikrofon uzatmasanız görüş açıklamıyor. Oysa üniversitelerimiz, ne YÖK ve rektörlerin iddia ettiği gibi çok iyiler ne de Yavuz’un söylediği gibi yerlerde sürünüyor. Dünyanın her yerinde de, çok iyi üniversiteler olduğu gibi çok sıradan olanlar da var.
Bizde de durum farklı değil.
Örneğin dünyanın en iyi üniversitelerinin bulunduğu ABD’de bile fazlasıyla gecekondu üniversite bulunuyor. Ama asıl önemli olan, üniversiteleri eleştirenlerin, bu konuda ne yaptıkları? Üniversitelere ne kadar donanım desteği sağlıyorlar, ne kadar stajyer alıyorlar, ne kadar burs veriyorlar?..
Bir de Batılı şirketlerle, kendilerini bu konuda karşılaştırsınlar!..
Ne dedi?

Eğitim sistemimiz tamamen bir facia. Milli Eğitim Bakanları ve YÖK Başkanlarının da bunda çok payı var.
Birileri çıkıyor, eğitim sistemini ve üniversiteleri yerden yere vuruyor!
Tık yok!
Yaptıkları işin arkasında kendileri bile duramıyorlar…
Ama bir de mutsuz ve huzursuz öğretim kadrolarının yarattığı tahribat var ki, işte bu, hiçbir şekilde bağışlanamaz...
Eğitimin ve eğitimcinin amacı, her koşulda, öğrencileri kazanmaktır.
Elitist bir anlayışla, başarılı öğrencilerle ilgilenip, diğerlerini “ıskarta”ya çıkartmak, hiçbir eğitim sisteminin de, eğitimcinin de haddine değildir.

Dünkü dünya ile bugünün dünyası nasıl ki, birbirinden çok farklıysa, yarınki de çok farklı olacak.
Çok eskiden 10 yılda birçok önemli gelişme olurmuş. Tekerleğin icadı, ateşin bulunması, otomobilin gelişmesi için yüzlerce hatta binlerce yıl beklenmiş.
Şimdi öyle mi?
On yılda, neredeyse bin yıllık gelişmelere şahit oluyoruz. Hele hele bilişim çağının hızına ayak uydurmak mümkün değil. Aldığınız telefonu ya da bilgisayarı daha eskitmeden, çok daha donanımlı yenileri çıkıyor. Ve çok daha önemlisi, dünün gençleri ile bugünün gençleri öylesine farklı özelliklere sahip ki, onları anlamamız, çoğu zaman mümkün olmuyor. İşte bu yüzden onlara meslek dayatma yerine, onları anlamaya çalışmak, sanki çok daha doğru olacak…
Peki, üniversitelerimiz Bilişim Çağı’nın bu hızına ayak uydurabiliyorlar mı?
Bırakın bizimkileri Avrupa üniversitelerinin bu çağı yakaladıklarını söylemek çok zor. İnovasyon Çağı’nı yakalayamadıkları için Avrupa ülkeleri de ABD’nin açık ara gerisinde kaldı.
Türkiye bu açıdan daha şanslı.

Milli Eğitim Bakanlığı bu yıl, sınavlarda tam anlamıyla çuvalladı. Hatasız sınav yapamadığı gibi puanları da hatasız hesaplayamadı. Halen devam etmekte olan tercihler ve sonrasında gerçekleşecek kayıtlar aşamasında da ciddi anlamda kaos yaşanacağının sinyalleri geliyor.
Son tartışma konusu ise seçmeli dersler.
MEB bu konuda da hata yaptığını ve puanları yeniden hesapladığını ve yerleştirmelerin ona göre yapıldığını hatırlatarak, velilere her yazılana, her duyduklarına inanmamaları önerisinde bulundu. Ama öyle bir noktaya gelindi ki, veliler artık MEB’in açıklamalarına inanmıyor! Çünkü ne söylese tam tersi çıkıyor.
İşte MEB’in, puanların yeniden hesaplanmasına yönelik son açıklaması:

Puanlar yeniden hesaplandı
“2014-2015 yılı Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş sürecinde ikinci dönem gerçekleştirilen sınavda bir sorunun iptaline ilişkin 26.06.2015 tarihli yargı kararı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olması gereken öğrencilerin talepleri, seçimlik ders notlarını sisteme girmekte sorun yaşayan öğretmenlerimizin istekleri ve notlara yönelik yasal süresi içinde yapılan itirazlar doğrultusunda Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş kapsamındaki yerleştirmeye