Dün bir soru sormuştum:
Güçlü ülkelerin mi güçlü üniversiteleri oluyor yoksa o ülkelere güç veren güçlü üniversiteler mi?
ABD örneğini verip, yeniyetme bir devleti dünya patronu haline getirenin akıl, bilim, teknoloji, inovasyon, özgürlükler yani üniversiteler olduğunu söylemiştim.
Şimdi bu çerçeveden baktığımızda, ülkemiz çok güçlü de üniversitelerimiz mi sıradan? Ya da üniversitelerimiz dünyanın en iyileri de ülke olarak biz mi onların gerisinde kalıyoruz?..
Sizlerin cevabı ne bilmiyorum ama benim görüşüm:
Üniversiteleriniz ne kadar güçlüyse, ülkeniz de o kadar güçlüdür.
Kimileri bu konuda ekonomiyi, demokrasiyi, yargıyı, orduyu ve daha pek çok kriteri öne çıkarabilir. Ama sonuçta hepsinin olmazsa olmazı, üniversal bakış açısıdır...
Şimdi gelelim yazının başlığına: Üniversitelerimiz susturuldu mu, yoksa sessizliği kendileri mi tercih ediyor?
Vurun abalıya kurum- ların başında gelen YÖK, bu kez kendi vurmaya başlayacakmış. Gelen duyumlar çok enteresan. Örneğin pek çok üniversite yeni bölümler için izin alamıyoruz diye kıvranırken, bazı üniversitelere bu yıl hiç öğrenci verilmeyecekmiş. Hem de birkaç üniversiteye birden. Çünkü yükümlülüklerini yerine getirmiyorlarmış!..
İsimler şu an için sır gibi saklansa da biliniyor ama yine de gelecek hafta gerçekleşecek YÖK Genel Kurulu’nda kesinleşeceği için biraz daha beklemekte yarar var.
Peki, bu üniversiteler kaderlerine razı olup aldıkları cezaya razı mı olacaklar yoksa yargı yoluna mı gidecekler?
Gelen duyumlar, yargıya gidecekleri yönünde...
Gülcüler, Erdoğancılar!
YÖK’e üç kaynaktan üye geliyor. 21 üyenin 7’sini Cumhurbaşkanı, 7’sini hükümet, 7’sini de genelde YÖK’ün güdümünde olan Üniversitelerarası Kurul atıyor.
YÖK başkanını direkt Cumhurbaşkanı atadığı için YÖK’teki genel çoğunluk hep Cumhurbaşkanı’ndan yana oluyor. Ama bunun için elbette zamana gerek var. Çünkü 4 yıllık görev süreleri dolmadan yerlerine yeni üye atanmıyor.
MHP Grup Başkan-vekili Oktay Vural, haziranda Türkiye’de çok önemli değişimlerin yaşanacağını, bunların ilk sırasında da iktidar değişikliğinin olduğunu söyledi.
Önceki gece Genç Bakış’ta konuğumuz olan Vural, tüp geçitten üçüncü köprüye, çok sayıda mega projenin kendi bakanlığı döneminde projelendirildiğine dikkat çekerek çok daha büyüklerine imza atacağız, Çanakkale Boğazı’nda gerçekleştireceğimiz yeni bir tüp geçit de onlardan biri olacak dedi...
Türkiye’nin iyi yönetilmediğini ve değişim zamanının geldiğini her fırsatta dile getiren Vural, bugün için Türkiye’nin en önemli sorununun işsizlik ve ekonomik sıkıntılar olduğunu ve bunu katma değeri yüksek ürünler üreterek yeneceklerini iddia etti. İşte programdan önemli satır başları...
Kadının adı yok!
Eğer bir partiye üye değilseniz milletvekili seçilme şansınız yok gibi. Bu yüzden de, mevcut siyasi yapıyı ya da partileri içine sindireme-yenlerin, politikaya girme şansları çok zor.
Daha önce bağımsız seçilenler olmadı mı?
Elbette oldu?
Ama onlar, ya bir hareketin temsilcileriydi ya da çok önemli figürlerdi…
Batuhan Aydagül’ü, Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi’nin önde gelen isimlerinden birisi olarak yıllardır tanıyoruz.
Eğitim sorunları için çok kafa yordu. Geçenlerde ben de adayım dediğinde şaşırdım. Çünkü hiç bir ortamda sus pus olmayacak kadar özgürdü.
Bağımsız olarak giriyorum dediğinde daha da çok şaşırdım.
Hıdırellez’de dilek tutmak âdettir. Hatta geceden hazırlık yapılır, sabahın köründe kalkılır ya da gün boyunca dilekler tutulur.
Her yörenin geleneği farklı. Ama ortak olan bir şey var ki herkes bir dilek tutar ve bu dileğin yerine geldiğine inanır. Yoksa bu gelenek dünden bugüne hâlâ yaşar mıydı?..
Evet haydi siz de bir dilek tutun.
Kendiniz için de olabilir, aileniz ya da ülkemiz için de...
Muhtemeldir ki içinde bulunduğumuz seçim atmosferi nedeniyle dileklerin çoğu siyasi olacaktır.
Ayrıca sanki bu kez, futbol takımı tutar gibi değil de hizmet ya da vaatler üzerinden dilek tutulacaktır...
Kimin hangi partiye oy vereceğini sorgulamak ne kadar yanlışsa, kimin hangi dileği tutacağı konusunda ahkâm kesmek de o kadar yanlış olur. Ama en azından nabız tutmak açısından, tuttuğunuz dilekleri bize de yazarsanız, en azından, kim ne dilek tuttu, genel eğilim ne yönde onu görmüş oluruz. Ve eğer içinde genel bir mesaj varsa onu da kamuoyuyla paylaşırız...
Kime ne sorsanız, herkes seçim sonrası diyor.
Ankara zaten kontak kapatmış durumda, arayın ki birini bulasınız.
İş dünyasında yaprak kımıldamıyor.
Çarşıdaki, pazardaki esnaf bile, hele bir şu seçim geçse de rahatlasak diyor.
Emlak sektörü de durmuş.
Alacak olan almıyor, satacak olan da satmıyor.
Esnafın, tüccarın, politikacının, bürokratın tamam seçimle işi olabilir.
7 Haziran seçiminin en renkli milletvekili adaylarından birisi de olası CHP iktidarının ekonomiden sorumlu bakanı olarak görülen Selin Sayek Böke...
Tanıyıp da hakkında olumsuz konuşan tek kişi yok gibi. Siyasete atıldıktan sonra, bakış açılarında biraz değişmeler olmuş ama hâlâ çok seviliyor.
Çünkü hep pozitif, hep yüzü gülüyor ve en önemlisi de bir siyasetçiden daha çok bir arkadaş, bir abla ve başı derde düşenin can kurtaran simidi gibi. Samimi, donanımlı, heyecanlı ve kıpır kıpır. Yerinde duramıyor, enerjisini hiç kaybetmiyor. Son günlerde hemen her gün bir kaç televizyon kanalı ve bir kaç kent dolaşıyor. Onu bazen ekranlarda, bazen de meydanlarda görüyoruz. Ve görünen o ki siyaset sahnesinde daha uzun süre kalacak...
Siyaseti seviyor, çünkü siyaseti seven ve siyaset yapan bir aileden geliyor. Rahmetli annesi Füsun Sayek, Türk Tabipler Birliği Başkanı’ydı. Siyasete girişine, küçük oğlu Aksel’in dışında ailenin tümünden destek gelmiş.
Aksel (4), arada bir eve uğrayan annesine öylesine bozulmuş ki, eve son gelişinde, oturduğu koltuğa, koli bandıyla sıkı sıkıya bağlamış ve artık bir yere gidemezsin diye ültimatom vermiş. Çalışmam gerekir dediğinde, bilgisayarını
Dijital Oyun Yazılımı Programı açma konusunda daha önce başka üniversiteler de YÖK’e başvurup ret almıştı, Haliç Üniversitesi de aynı hüsrana uğramış.
Oysa, dijital oyun pazarı, silah sektöründen sonra, dünyadaki en büyük pazarlardan biri olarak dikkat çekiyor. Yüzlerce milyar dolarlık çılgın bir yarış söz konusu...
Türkiye dijital oyun pazarı da her yıl yüzde 30 büyüyormuş. Şu andaki hacmi ise 500 milyon dolara yaklaşmış. Ve çoğu ithal oyunlar.
Yerli yazılımcılar da yok değil ama çok az. Ancak çok bakir bir alan olduğu kesin!..
Her ülkenin stratejik büyüme öngörüleri vardır, özellikle gelişmiş ülkeler için bilişim ve yazılım da bunlardan biridir.
Bizde de öyle gibi görünüyor. Çünkü FATİH Projesi’nin başlatılma gerekçelerinden biri de buydu...
Ama gelin görün ki her şey söylendiği gibi olmuyor.