200’e yakın rektörden hangisi siyasete girmez diye 10 isim seçin deseniz, herhalde bunlardan birisi de Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga olurdu.
Niye?
Çünkü işinde, gücünde olan birisiydi.
Ve, dün istifa etti.
Başbakan Davutoğlu bizzat kendisi siyasete davet etmiş. Sana ihtiyacımız var demiş.
Nasıl “kandırdı” bilmiyoruz ama ikna oldu ki istifa etti... Prof. Tolga’yı, İTÜ’deki hocalığından beri tanırız. Neredeyse 20 yıl oldu. Arada Galatasaray Lisesi Müdürlüğü, Galatasaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kurucu Dekanlığı, YÖK üyeliği ve son olarak da ikinci dönem rektörlük yapıyordu.
GS Eğitim Vakfı Başkanı İnan Kıraç’a en yakın isimlerden birisiydi. YÖK eski Başkanı Teziç’in de en yakın çalışma arkadaşları arasında yer alıyordu.
Haziran seçimleri için aday yağmuru var. On binlerce kişi milletvekili olabilmek için partilerin kapısını aşındırıyor...
Devlette görev yapıp da aday olacakların istifa süresi de bu akşam sona eriyor.
Diğer pek çok bakanlıkta olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı’nda da hareketli saatler yaşanıyor. Dün akşam saatlerine kadar istifa eden çok sayıda isim vardı. Bugün onlara yenileri eklenebilir.
Üniversitelerden de bu kervana katılan rektör ve dekanlar oldu. Bugün sürpriz isimler ortaya çıkabilir...
Milletvekilliği adaylık sürecinde siyasete gireceğine kesin gözüyle bakılan ve bir anlamda MEB’in gölge bakanı olarak isimlendirilen Müsteşar Yusuf Tekin’in aday olmaması eğitim çevrelerinde şaşkınlık yarattı. Gelen bilgiler Ak Parti’den kesin kabul almadığı yönünde.
Peki, MEB’den kimler
aday oldu?
Hemen herkes makam sahibi olmanın peşinde.
Hele şu günlerde on binlerce kişi milletvekili olmak için sıraya girmiş.
İçlerinde memlekete hizmet etme sevdasında olanlar elbette var. Ama öyle isimler duyuyoruz ki, şaşırmamak elde değil.
Bir bugüne kadar yaptıklarına bakıyorsunuz, bir de aday olduğu makama, o mu ülkeyi yönetecek demeden geçemiyorsunuz...
Biraz azalsa da diploma sevdasından vazgeçmiş değiliz.
Hele bir diplomam, sermayem, makamım olsa neler yaparım neler diyenler o kadar çok ki!..
Peki makamlar mı insana değer katıyor yoksa kişiler mi oturdukları makamı önemli hale getiriyor?
İktidar, tam da seçimler öncesinde, harçlar konusunda, kendi kendini zora soktu. Öğrencileri ayağa kaldırdı. Muhalefetin eline koz verdi. Neyse ki bu kaos uzun sürmedi.
YÖK, dün, üniversitelere bir yazı göndererek, öğrenimini süresinde bitiremeyen öğrencilerden ücret alımının, şubat sonuna kadar ertelenmesini istedi. Yani, “haraç gibi harç” uygulaması şimdilik rafa kaldırıldı. İşte özeti:
“Bilindiği üzere öğrenim ücreti ve katkı payları ile ilgili işlemler Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca değil, ilgili mevzuat çerçevesinde kanun ile düzenlenmektedir. Yükseköğretim Kurulu olarak yasa hükmünün dışına çıkarak düzenleme yapabilmemiz ve karar alabilmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte Başbakanlıkça bir çalışma başlatıldığı için, yükseköğretim kurumlarını program sürelerinde bitiremeyen öğrencilerden ücret alımının şubat ayı sonuna kadar ertelenmesine ilişkin üniversitelerimize bugün bir yazı gönderilmiştir. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından, konu ile ilgili yapmış olduğunuz haberlerde bu hususu dikkate almanızı önemle rica ederiz.”
Yetki kimde?
Üniversiteler, günlerdir “haraç gibi harçlar”ı konuşuyor.
Öğrenciyi tahrik için bundan daha çarpıcı bir
Genç Bakış’ta önceki gece, herkesin merak ettiği konulara cevap aradık. Konuğumuz Prof. Dr. Mehmet Altan ve farklı üniversitelerden öğrencilerdi.
Yunanistan seçimleriyle ilgili ilginç tespitler vardı. Ankaralılaşmak deyimini ilk kez duydum ve sevdim. Ankara’ya giden gücü ele geçirip, eleştirdikleri gibi oluyormuş...
Ankara’da neler oluyor, ekonomi nereye gidiyor, dini ve etnik kökene dayalı siyaset dünyada bitme noktasına mı geldi, önemli satır başlarıydı. Öyle olmasa yüzde 97’si Ortodoks olan Yunanistan’da ateist bir başbakan söz konusu olabilir miydi denildi.
Yunanistan seçimleri
* Çipras, Avrupa Birliği ile bir orta yol bulabilirlerse bir şekilde devam eder yoksa çok zor. Yunanistan’ın üretim kapasitesi çok kısıtlı. Hiçbir kriz olmasa da geçimini sağlayabilecek bir potansiyeli yok. Tam sıkıntılı dönemde yeni bir renk, yeni bir iddia olarak geldi. İnsanlara sempatik geldi. Oldukça genç ama siyasette uzun süre dirsek teması olduğu hissi var bende. Bir taraftan da ana muhalefet lideri, sistemi bilen biri. Paranın kaynağını bulabilirse çok başarılı olur.
* Türkiye’de hâlâ din, ırk ve mezhep üzerinden oy toplanıyor. İnsan hakları, hukuk ve demokrasi üzerinden
Geçenlerde yazmıştım. Cumhurbaşkanı Erdoğan gençler ve eğitim için ne yapmaya kalksa, birileri onu baltalamak için elinden geleni yapıyor.
Alın size çok çarpıcı bir örnek daha.
Ortalık yıkılıyor. Öğrenciler, veliler ayakta. TBMM’ye soru önergesi üzerine, önerge veriliyor.
Niye, harçlar katlamalı olarak geri döndü diye?
İşin boyutları öylesine karmaşık ki, anlayabilene aşk olsun. İlgili maddeler sürekli değişiyor ve öğrencilerden normal harcın iki, üç katı paralar alınıyor...
Peki, hani kalkmıştı? En başa dönelim.
Bir önceki seçim öncesinde, üniversite harçları kaldırıldı ama bu arada ikinci öğretimler unutuldu. İşte bu yüzden iktidar göğsünü gere gere, harçları kaldırdık diyemiyor.
Meslek stan- dartları yerlerde sürünüyor.
Yeni mezun, işin ehli doktor, mühendis, yargıç, öğretmen, gazeteci ya da herhangi bir meslekten birini bulmanız mümkün değil. Çünkü üniversite sayısı arttıkça kalite çıtası düştükçe düştü.
Hele hele bazı vakıf üniversiteleri, tıpkı 60’lı yıllarda olduğu gibi “Denize nazır, diploma hazır” ilanları vermeye başladı...
Peki, üniversiteler bu hale nasıl geldi?
Önce siyasilerin her kente, hatta ilçeye bir üniversite açma sevdasından, sonra da YÖK ve ÖSYM’nin yüzünden.
Çünkü el birliğiyle altyapı, öğretim kadrosu, iyi öğrenci var mı, yok mu demeden her köşe başına bir üniversite açıp, herkese diploma verdiler...
YÖK ve ÖSYM, YGS ve LYS’de baraj puanlarını öylesine düşürdü ki 100 üzerinden 20-25 alan barajı aşar hale geldi. Kontenjanlar dolmadığı için de barajı aşan herkes, tercih ettiği bölümlere girebiliyor.
Yaz aylarında bir damla suya muhtaçtık.
Hemen her gün, gazete, televizyon ve internet sitelerinde, hava durumu raporu gibi barajların doluluk oranları veriliyordu...
Sanki o günler hiç yaşanmamış gibi şimdi de her yeri sel götürüyor.
Peki, bu kadar yağmur, bu kadar kuraklık, başka ülkelerde olmuyor mu?
Onlar da bizim gibi yazın susuzluk, kışın sel felaketleriyle yüz yüze geliyorlar mı?
Bu topraklarda yaşam yeni başlamadı ki... Binlerce hatta on binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayanlar da bizim gibi eziyetin, rezaletin her türlüsünü yaşamaya mecbur mu bırakılıyorlardı?..
Su akar, biz bakarız!