Kimilerine göre, dünyanın en keyifli mesleği öğrencilik. Hele bir de istediğiniz bir üniversiteye girer ve yıl kaybetmeden mezun olursanız, değmeyin keyfinize...
Bu yüzden, mastır ve doktoraya yönelerek, öğrenciliğini uzatanların sayısı bir hayli fazla. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var ve oradaki tablo hiç de söylendiği kadar pembe değil.
Örneğin dün açıklanan LYS’ye yönelik sayısal bilgilere bir göz atalım:
Sınava giren adayların neredeyse yarısı eski mezun. Yani aradığını bulamayanlar.
LYS’ye girenlerin 489 bini liseden bu yıl mezun, 300 bini önceki yıllarda mezun olup da kazanamayan, 115 bini halen üniversite öğrencisi, 32 bini üniversite mezunu, 9 bini de üniversite terk...
Yani bir anlamda adayların altıda biri daha önce üniversiteyi kazanmış ama hâlâ arayış içinde. Belli ki kazandıkları bölümlerden memnun değiller.
Peki, bu yıl, hayalini kurdukları bölümlere girebilecekler mi?
Üniversite kenti olmaya aday kentlerin en başında İzmir geliyor. Her yönüyle bu unvanı almayı hak ediyorlar... Üniversitelerin tümünde eğitim kalitesi Türkiye ortalamalarının çok üzerinde. Ulaşım ve yurt sorunu yok gibi. İzmir’in tümü büyük bir kampüs gibi, hoşgörünün, denizin, tarihin, sosyal yaşamın daha iyisini başka yerde bulmak biraz zor.
Vakıf üniversitelerindeki öğrenim ücretleri ve yaşam masrafları Ankara ve İstanbul’la kıyaslanmayacak kadar mütevazı ölçülerde. Burs olanakları fazlasıyla var. Öğrenci değişimi ve yabancı öğrenci sıralamasında de hep en ön sıralardalar. Ama en çarpıcı özellikleri, birbirlerinin rakibi değil, birbirlerinin tamamlayanı olmaları. Her üniversite, herkese açık. Başka kentlerde, üniversiteler birbirlerini yerken, onlar, sürekli güç birliği arayışındalar. Örneğin İstanbul’da ya da Anadolu’da bir yerlerde, öğrencilik çok eziyetli bir hale gelebiliyor. Oysa İzmir, bir ömür unutulmayacak en güzel anılara ev sahipliği yapıyor. LYS sonuçları açıklandı ve şimdi tercih zamanı. Sizleri etkilemek istemeyiz ama keyifli ve verimli bir öğrencilik için İzmir üniversitelerini de düşünmenizde sonsuz yarar var...
Gençlerimizin, özelikle de iyi yetişmiş gençlerimizin, en büyük hazinemiz olduğu, her fırsatta dile getiriliyor ama iş onlara sahip çıkmaya gelince, maalesef yeterli desteği sağlamıyoruz.
Oları sevmediğimizden ya da önemsemediğimizden mi?
Kesinlikle hayır.
Pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da açık ve güvenilir kaynaklar yok. Ayrıca olup bitenlerden kamuoyu yeterince haberdar değil.
Keşke, her şey çok daha şeffaf olsa!..
Bugün sizinle iki farklı gencimizin mücadelesini paylaşacağım. İlki, ülkemizin en iyi okullarından birinden mezun olup, dünyanın en iyi üniversitelerinden kabul aldı ve ciddi anlamda bursa ihtiyacı var. İkincisi ise yeni kurulan ve çok zor şartlarda eğitimini sürdüren bir üniversitemizdeki hocaların kaprisi yüzünden yıl kaybetme noktasına geldi...
Dünyanın en eski ve en itibarlı mesleklerinden biri de kesinlikle öğretmenliktir.
Hangi ülkeye giderseniz gidin, hangi yaş grubuna sorarsanız sorun, itibar sıralamasının en üst sırasında onlar yer alır.
Peki öğretmenler kendilerini bu skalanın neresinde görüyorlar?
Öylesine yıpranmış, yorulmuş ve horlanmışlar ki keyifleri hiç yerinde değil.
Her ne kadar mesleklerini canı gönülden seviyor olsalar da toplumun kendilerine yeterince itibar gösterdiğine inanmıyorlar...
Kesinlikle yanılmıyorlar.
Çünkü, anne babalar ve devletler için de çocuklardan daha önemli bir varlık olmamasına rağmen, yeri geldiğinde en fazla horlanan hep onlar oluyor.
Sınavlar bitti, okullar kapandı, puanlar açıklandı ama milyonlarca veli ve öğrenci, derin bir oh çekip hâlâ tatile gidebilmiş değil. Çünkü hem liselere girişte hem de üniversiteler konusunda önlerini göremiyorlar.
Peki bu süreç nereye kadar devam edecek?
Eylül başına kadar dersek hiç abartılı olmaz. Tercihler, kayıtlar, ek yerleştirme derken, bu koşuşturmanın ardı arkası kesilmiyor.
Siz siz olun tercihler konusunda son kararı mutlaka kendiniz verin ve bu konuyu enine boyuna araştırmadan listelerinizi hazırlamayın.
Okul ve dershaneler maalesef bu konu da çok da hassas değiller.
Okul ve dershane başarısı yükselsin diye, öğrencileri kazandıklarında gidip öğrenim görmeyecekleri okullara da yönlendiriyorlar ve bunun faturası öğrencilere çok ağır oluyor.
Sağdan, soldan gelen telkinler de çoğu zaman fiyasko ile sonuçlanabiliyor.
Bizim de artık bilim diplomat- larımız olacak.
Tıpkı büyükelçiler ve konsoloslar gibi farkı ülkelerde görev yapıp, ülkeler arasındaki bilimsel alışverişi geliştirecekler.
Bilim elçilerinden ilki Berlin’e atanacak.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın görevlendireceği diğer daimi bilim ve teknoloji diplomatları ise ABD, Güney Kore, Japonya ve Çin’de Türkiye’yi temsil edecekler..
Geç kalmış, çok önemli bir adım. Umarız, ilk diplomatlar, eş, dost, yandaş kontenjanından gitmez ve iyi örneklerin devamı gelir!..
Mesleki eğitim
Sınav ülkesi olduk desek, yalan olmaz.
Hemen her yıl 10 milyona yakın aday sınavlara giriyor.
Sektöre akan paranın 10 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor.
Lise ve üniversitelere girişte bu yıl da önemli değişiklikler oldu.
Yine çok sayıda soru iptal edildi.
Onca dopinge rağmen Türkiye ortalamaları yerlerde sürünüyor.
Mevcut sınavlar bir sıralama sınavı değil de başarı sınavı olsaydı, adayların yüzde 90’ı hiçbir yere giremez, açıkta kalırdı!..
2014 Sınav Maratonu, resmen sona erdi.
Kombine LYS sınavlarının sonuncusu, dün yapıldı.
Peki, adaylar ve aileleri derin bir oh çekebildiler mi?
Evet demek mümkün değil.
Çünkü bugünden itibaren, tüm zamanları, “nereye girerim?” sorusuna cevap aramakla geçecek ve Tercih Maratonu da en az sınavlar kadar önemli.
Hatta çok daha önemli.
Nedeni de çok açık: Milyonlarca gencin geleceğini, yani kaderini, bir anlamda, bu süreçte yapılacak tercihler belirleyecek.