Fazla değil, birkaç yıl öncesine kadar, sınav günlerinde hayat adeta dururdu.
Veliler günün erken saatlerinde yollara dökülür, belediyeler, cemaatler, sivil toplum örgütleri sınav çadırları kurar, otellerde yer kalmadığı için sokakta geceleyenler olur, trafik felç olduğu için şaşkınlar sınıfı kurulur, Eyüp Sultan’da dualar edilir, televizyonlar saatlerce canlı yayın yapardı...
Şimdi hemen her şey gibi sınavlar da öylesine sıradanlaştı ki, girenlerde bile heyecan yok. O dünün çılgın sınav anneleri bile yok olup gitti. Niye? Evet niye ve nasıl bu noktaya gelindi?
Aslında sorunun cevabı, bizim gibi işin içinde olanlar için çok basit ama dışarıdan algılanması biraz daha zaman alacak... Her ne kadar tüm liseler Anadolu lisesine dönüştürülse de ortada, eski anladığımız anlamda Anadolu lisesi kalmadı. Sadece 15’e yakınında hazırlık sınıfı var ve bazı dersleri hâlâ yabancı dille yapılıyor. Diğerlerine gelince, alın birini vurun diğerine.
Sonuçta hepsi birbirinin aynı.
Kaliteyi yukarı çekemediğimiz için hepsini aşağıda eşitledik! Bu da bir reform(!) olsa gerek...
Üniversitelere gelince, neredeyse her köşe başında bir üniversitemiz oldu. Son birkaç yıldır, kontenjanların çok
Üniversite sınav maratonu bugün tamamlanıyor.
Ve asıl zorlu süreç bundan sonra başlıyor.
Önce puanlar açıklanacak, ardından da bir ömür boyu sürecek olan meslek seçimi için kollar sıvanacak.
Kimilerine göre üniversite seçimi çok daha önemli gibi görünse de asıl önemli olan meslek seçimi.
Peki, bu konuda son sözü kim söylüyor yani meslek seçimine kim karar veriyor?
Aileler mi yoksa bizzat adayların kendileri mi? Ya da koşullar mı?
Adaylar en çok istedikleri mesleklere mi yöneliyorlar yoksa iş bulabilecekleri alanlara mı öncelik veriyorlar?
Hemen her konuda uzman doktor olduğunu biliyordum ama bu konunun uzmanlığı da ayrı bir alanmış.
İki üniversitemiz, Resmi Gazete’ye ilan verirken, aradığı üroloji hocalarında, “Sildenafil sitrat konusunda çalışmış olmak” koşulunu şart koşmuş.
Peki, bu ne anlama geliyor?
Hem tıp doktoru hem de hukukçu olan Erkin Göçmen, bu konuya ciddi anlamda kafa yormuş ve cevabını aramış.
Ortaya çıkan tablo ise ilginç mi ilginç!
Hangi üniversiteler?
Kavramlar öylesine karıştı ki ne, ne anlama geliyor, içinden çıkmak mümkün değil.
Eğitim yatırımları müthiş arttı, peki eğitim düne göre daha mı iyi?
Öğrenci bursları neredeyse beşe katlandı, peki öğrenci halinden memnun mu?
Ya da zorunlu temel eğitime bakalım. 5’ti, 8 oldu, şu anda 12 yıl.
Peki, gençlerimiz düne göre çok daha donanımlı mı?...
Bu örnekleri sayfalar dolu artırabiliriz ve tartışma da günlerce sürer.
Benim bugün asıl değinmek istediğim konu, giderek zenginleşiyor muyuz yoksa fakirleşiyor muyuz sorusuna cevap aramak.
Dershanelerin okula dönüşümü konusunda nasıl bir güzergâh izleneceği hâlâ belli değil.
MEB, açıklama üzerine açıklama yapıyor ama kafalar hâlâ karışık. Her şeyden önce dershaneler hâlâ bu dönüşüme inanmıyor. Bu yönde hareket etmiyorlar. Kararın Anayasa Mahkemesi’nden döneceğine inanıyorlar.
Peki bu gerçekleşir mi?
Her şey mümkün!..
Yasal düzenlemeler yapılırken çalışanlar da keşke dershane patronları kadar korunup kollansalardı! İşte o zaman dönüşüm çok daha kolay olabilirdi. Değişime tepkinin bu kadar yoğun olmasının en önemli gerekçelerinden birisi de bu!
Hâlâ çok sayıda çalışan önünü göremiyor. Özellikle de idari personel!
Yasa koyucular belli ki bu önemli ayrıntıyı atlamışlar, işte o zaman, bu sorunu gidermek MEB’e düşüyor.
THY, dünya markası olan, sayılı şirketlerimizden biri.
Büyüme rekorları kırıyor. Rakiplerini kıskandırıyor.
Önceki gün gerçekleştirdiği yeni bir anlaşmayla rekorlarına bir yenisini daha ekledi.
Boeing’le yaptığı anlaşma çerçevesinde 15 tane yeni 737 MAX 8 siparişini kesinleştirdi.
Bu uçakların liste fiyatı 1.6 milyar dolarmış. Müthiş bir rakam ve bu daha ilk partiymiş.
Arkadan 50 tane de yeni nesil 737 MAX geliyormuş.
Ülkemizde havacılık sektörünün bu kadar büyümesinde Binali Yıldırım lokomotif oldu ama Hamdi Topçu ve Temel Kotil’in bu alandaki vizyoner atılımlarını da unutmamak gerekir.
Okullar kapandı, sınavlar bitti, CHP ve MHP’nin çatı adayı da belli oldu.
Peki, düne kadar her şey çok daha iyi mi?
Keşke öyle olsaydı...
Okullar kapandı ama nasıl açılacağı hiç belli değil.
Milyonlarca öğrenci, eylülde okullarının yerinde yeller estiğini, isminin ve yöneticilerinin değiştiğini, kendisinin de başka bir okula yönlendirildiğini görürse hiç şaşırmasın...
Bu yaz eğitimde öylesine değişiklikler olacak ki yaratacağı etkileri tahmin etmek mümkün değil.
Bazı sendikalar değişim sürecini 12 şiddetinde depreme benzetti.
LYS Maratonu’nun ilk turu dün tamamlandı.
Sorular cumartesi de pazar da zor değildi. Hatta, aradaki üç, beş soruyu dikkate almazsanız, kolaydı denilebilir.
Genel değerlendirmeler bu yönde. Peki bu iyi mi, kötü mü?
Sınav stresi yaratmıyor, sınavdan keyifle çıkılmasına olanak sağlıyor ama yerleştirme sırasında, aynı puanda çok yığılma olacağı için sıkıntı yaratacaktır...
YGS, LYS tarzı sınavlarda, ortalama bir puanda, on binlerce aday yığılması oluyor. Dolayısıyla soruların kolay olması yarardan çok, zarar getirebiliyor...
Türkiye ortalamaları