Genç Bakış, önceki gece KKTC’de Girne Amerikan Üniversitesi’ndeydi. Girne Amerikan kurulalı 30 yıl olmuş.
Kuruluşunu hatırlıyorum, yıllar ne kadar hızlı geçiyor. Üniversitedeki gelişmeleri yakından izliyordum ama son halinin hele hele öğrencilerinin, yakından tanıyıp uzun uzadıya sohbet ettiğiniz Türkiye’deki iyi üniversitelerden hiçbir farkının olmadığını görüyorsunuz.
Onlar da siyaseti fazlasıyla seviyorlar.
Konu ve konuk her ne kadar siyasetin çok uzağındaysa da, ne yapıp, ne edip sözü hep siyasete getirdiler.
Selçuk Yöntem, çok başarılı bir sanatçı ve bir o kadar da çok iyi bir insan. Öğrencilerle diyaloğu müthişti. Kendisini çok sevdiler.
Programın en şaşırtıcı anekdotu ise İstanbul’da yaptığımız sokak röportajlarına katılanların neredeyse tamamının Girne’nin nerede olduğunu bilmemeleri hatta ismini ilk kez duymaları. Oysa dünyanın en güzel yerlerinden birisi...
Başlıkta çok çarpıcı bir soru var ama cevabı ondan çok daha önemli!
Hadi bir soru daha ekleyelim:
Sosyal medya, kişileri sosyalleştiriyor mu yoksa asosyalleştiriyor mu?
Hangi ortamda olursanız olun, eminim ki her iki kişiden birinin cevabı farklı olacaktır.
Özellikle de yaratıcılık konusunda.
Eğitimin görünürdeki temel amacı, kişilerin var olan ilgi ve yeteneklerini geliştirmektir. Bunların en başında da yaratıcılık gelir. Ama ezbere ve teste dayalı Türk eğitim sisteminin bunun tam tersi yönde etki yarattığını söylemek için uzman olmaya gerek yok.
Yine aynı şekilde, bilgisayar oyunlarının yaratıcılığı geliştirdiğini söylemek de çok abartılı bir yorum olur. Tıpkı sosyal medyanın kişileri sosyalleştirdiğini söylemek gibi. Çünkü tam aksini savunanların sayısı, bu görüşü savunanlardan çok daha fazla...
Liselere giriş sınavı TEOG’un ikinci tur birinci aşaması, dün Matematik, Türkçe, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sınavlarıyla tamamlandı. Bugün ise Fen, Sosyal ve Yabancı Dil sınavları var...
TEOG’a 8’inci sınıf öğrencileri giriyor ve sayıları bir milyon civarında.
Onlarla birlikte aileleri de tedirgin mi tedirgin.
Çünkü, iyi bir gelecek için olmazsa olmazların başında iyi bir lise geliyor.
Çok daha vahimi, tüm klasik liseler kaldırıldı.
Yani sınav kazanamadığınızda ya meslek lisesine ya da imam hatibe gitmek zorundasınız.
Çünkü başka alternatifiniz yok.
Ankara yine birbirine girdi.
Bu kez, hukuk üzerinden.
Oysa tartışma konusu olmaması gereken en önemli konulardan birisi de o.
Genç Bakış için üniversitelere gittiğimizde, üniversiteler ve kentlere yönelik yaptığımız memnuniyet anketlerinin yanı sıra birkaç soru daha soruyoruz.
Örneğin “Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna inanıyor musunuz?” diye.
Ülkemizin neresine giderseniz gidin bu soruya evet diyecek bir üniversite gençliği bulmak mümkün değil. Hatta pek çoğunda el bile kalkmıyor...
Bu, bir günde bu hale gelmedi. Bugün sadece dibe vurdu o kadar!..
Burcu Koçoğlu, gelecekte ülkemizi gururlandıracak binlerce gencimizden birisi.
ODTÜ İnşaat Mühendisliği’nden bu yıl mezun oluyor.
Roma La Sapienza Üniversitesi ve Politecnico di Milano Üniversitesi İnşaat Mühendisliği yüksek lisans programlarından kabul ve burs kazandı.
Dünyanın en iyi üniversitelerinden kabul alıp burs kazanan pek çok öğrencimiz var. Ama Burcu’nun hikâyesi ve verdiği mücadele çok farklı.
Gelin şimdi, neden inşaat mühendisliğine yöneldi, mastır ve doktorasını hangi konuda yapmak istiyor, cep harçlığı konusunda neden bu kadar zorlanıyor ve en önemlisi de neden bu gençlerimize sahip çıkmalıyız?
İşte tüm bu soruların cevabı:
Ne varsa yine çocuklarda var.
Biz büyükler gibi havanda su dövmüyorlar. Türkiye’nin gerçek sorunlarına çözüm arıyorlar.
Önceki gece Genç Bakış’ta Çocuk Mucitler vardı.
Yani 23 Nisan nedeniyle söz onlardaydı.
Birbirinden ilginç projelerle karşımıza çıktılar.
Hayal ettiler, çalıştılar, çözüm ürettiler...
Bilfen Esenşehir Koleji’nde gerçekleşen programda jüri üyelerimiz ODTÜ eski Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, ATO eski Başkanı ve CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün ve Çocuk Dostu sanatçı Gülben Ergen’di.
Olaylara evrensel boyutlarda baktığımızda hemen her konuda nal topluyoruz.
Ama öyle bir konu var ki, Avrupa’ya da Amerika’ya da parmak ısırtıyoruz. Onlardan bir adım önde gidiyoruz.
Peki kim mi onlar? Kadın akademisyenlerimiz. Sayıları her geçen gün artıyor. Unvan ve ürettikleri de.
Kadın rektör sayısı 10’u çoktan aştı. Nobel alan ilk bilim insanımız da, kadın olursa hiç şaşırtıcı olmaz. Çok daha önemlisi ilimi, bilimi, üniversiteleri yüceltme konusunda, erkeklerden çok daha başarı oldukları kesin. Ayrıca, birbirlerini yeme yerine en büyük destekçileri yine kendileri...
Erkeklerin temel bilimlere olan ilgisizliği tavan yaparken, onlar bilim yolunda ilerlemekte hâlâ kararlılar. Yayınlanan makalelere ve alınan ödüllere bakıldığında da yine açık ara onlar öndeler. Başka meslekleri yapamadıkları için mi eğitime, bilime dört elle sarılıyorlar?
Kesinlikle hayır.
Bilimin önemine ve ülkemize sağlayacağı katma değere daha fazla inanıyorlar, o yüzden. Peki bu sürdürülebilir bir ilgi mi? Evet, dünden bugüne hep daha iyi noktalara geldiler. Hem de her türlü ayak oyunlarına rağmen...
Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarttık. Çok da iyi yaptık. Ama bir kez daha görüldü ki, iş yasa çıkartmakla bitmiyor. Onun gereğini de yerine getirmek gerekiyor.
Zorunlu eğitim demek, o çağ nüfusundaki tüm çocukların eğitim kapsamına alınması demek. Ama sokağa çıkın bakın, bu yaş çocuklar ya atölyelerde ya da tarlalarda işçi olarak çalışıyor veya avare avare dolaşıyorlar.
TÜİK’in anketine göre de üçte ikisi sefalet içerisinde yaşıyor. Yani ne iyi beslenebiliyorlar, ne iyi bir eğitim alabiliyorlar ne de uygun koşullarda yaşayabiliyorlar...
Peki çocuk bayramı olan tek ülkenin, çocukları bu durumda mı olmalı?
Bugün 23 Nisan nutukları atanlar, ellerini vicdanlarına koyup, biz bu ülkenin çocukları için ne yaptık sorusunu kendilerine sorsunlar.
Ve bunu yaparken de, ne olur yasa çıkarttık, yazı yazdık, demeçler verdik demesinler. Somut olarak ne yaptılar onu söylesinler!..