İlgiye, yeteneğe göre meslek seçimi artık çok gerilerde kaldı.
İdealizmin ne anlama geldiğini ise hatırlayan yok.
Meslek seçiminde, gençlerin birinci önceliği, artık popülarite ve kazanç.
Peki Türkiye’den en fazla maaşı kim alıyor?
Ve çok daha çarpıcı bir soru:
En fazla istifanın yaşandığı sektör hangisi?
Ve, en mutlu çalışanlar, hangi sektörde?..
Üniversitelerarası Kurul, fazla bir yaptırım gücü olmasa da, sık sık güncel akademik sorunları masaya yatırıyor.
Eskiden yararlı olabiliyordu çünkü üniversite sayısı bu kadar fazla değildi. Her ay olmasa da en geç iki ayda bir, farklı bir üniversitede toplanıyorlar ve rektörlerin yanı sıra, her üniversiteden bir temsilci de kurula katılıyor. YÖK Başkanı ve üyeler de ÜAK’ın doğal üyesi. Eğer isterse Milli Eğitim bakanları da gelip başkanlık edebiliyor...
Peki herkese söz hakkı geliyor mu ya da önemli konular yeterince istişare edilebiliyor mu? Evet demek çok zor. İşlerini, güçlerini bırakmaya değiyor mu, sorusunu ise hiç sormak istemiyoruz. Çünkü pek çok rektör bu konuda muzdarip. Bu yüzden, katılmamayı tercih ediyorlar. Son kurulda, üçte bir fire vermeleri, biraz da bu yüzden.
Peki son ÜAK’ta neler konuşuldu ve olabilirlikleri ne kadar gelin hep birlikte gözden geçirelim:
Ek yerleştirme
Ek yerleştirmenin amacından çıktığını belirten Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, “Ek yerleştirmenin amaçlarından çıktığını ve bizi gerçekçi kontenjan bağlamında da zaafa uğratmaya başladığını gördük. Bu yılki amacımız, ek yerleştirmeyi orijinal manasıyla uygulamak. Yani her üniversite
Çok okuyan mı bilir yoksa çok gezen mi?
Şimdi bu ata sözünün pabucunu dama atan yeni bir oluşum söz konusu.
Hem çok okuyacaksın, hem de çok gezeceksin. Böylesi bir durum eskiden ya söz konusu değildi ya da çok zordu.
Örneğin ya çalışmak zorundaydınız, ya okumak ya da ille de gezeceğim diyorsanız, iş ve okulu unutmanız gerekiyordu. Oysa şimdi öyle mi, öğrenci değişim programlarına katılarak, hiç yıl kaybetmeden, dünyanın dört bir yanına gidebilirsiniz. Eğer isterseniz yurt içinde farklı bir üniversiteye de yine değişim programı çerçevesinde konuk olabilirsiniz.
Avrupa öğrenci değişim programı ERASMUS’un kapsamı genişletildi. Yurtiçi değişim programı FARABİ’den yararlanan öğrenci sayısı da giderek artıyor. Eğer bu programlardan yararlanarak yurtiçi ve yurtdışı öğrenim olanaklarından yararlanamıyorsanız, kabahati hiç kimsede değil, kendinizde bulmalısınız.
Çünkü, değişim koşulları hiç de o kadar zor değil. Değişim programından yararlanan öğrencilerin, mezuniyet sonrasında çok daha kolay iş bulabildiklerini de özellikle hatırlatmak isteriz. Hayata dair kazandırdıkları da diğer artı değerler...
Peki, öğrenci değişim programları sadece üniversite öğrencileri için mi söz
Gündem o kadar sık değişiyor ki, bir gün önce çok önemli olan bir konu bile ertesi gün, çok eskimiş oluyor.
İşte bu yüzden geçen yıl fırtınalar kopartan konular, sanki bin yıl önce yaşanmış gibi tarihin derinliklerinde kalıyor.
Örneğin serbest kıyafet uygulaması!
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, eğitime, çocuklara, gençlere, kısacası ülkeye özgürlük getiriyorum diye serbest kıyafet uygulamasına geçmiş ve tüm eleştirileri art niyetli girişimler olarak değerlendirmişti.
Peki sonra ne oldu?
Önce kendisi gitti, sonra da her biri ayrı bir “devrim” niteliğinde olan projeleri.
O “devrim” diye nitelendirilen projeleri, kim mi çöpe attı?
Ünlü Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, önceki gece Genç Bakış’ın konuğuydu. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde gerçekleşen programda, üzerinde en çok konuşulan konu Türklerin tarihi oldu. Bir öğrencinin, bir milletvekilinin, Türklük diye bir şey yok, Türklük sentezdir sözlerini hatırlatması üzerine, Çin kaynaklarının Milattan Önce (MÖ) 200 yıl önce, Türklerden bahsettiğini hatırlattı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 2 bin 222 yıllık geçmişinin de buradan kaynaklandığını söyledi...
Öğrencilerin çok yoğun ilgi gösterdiği programdan işte önemli satır başları:
Atatürk tartışılmaz
- Hiç kimse Türkiye tarihinden Kemal Atatürk ismini silemez, sahneden indiremez, bu mümkün değildir.
- Bir ırkı sileceğim diye Türk diye bir ırk yoktur, hepimiz Müslümanız diyorlar. Tamam elhamdülillah Müslümanız ama Araplar ne olacak, İranlılar, Pakistanlılar ne olacak? Onlar da Müslüman. Türk ırkı yoktur çok saçma bir laf. Herkes işine öyle geliyor diye dünyayı planlamaya kalkmasın. Bazı büyüklerin hoşuna gideceğim diye konuşmamak lazım. Akademik unvan taşıyan kişilerin biraz daha dikkatli konuşması gerek.
- 3. Köprü’ye Yavuz Sultan Selim’in isminin verilmesi şu anki İran zıtlaşmasının
Okan Üniversitesi 15’inci, Özyeğin Üniversitesi de 5’inci kuruluş yıldönümünü kutluyor.
Boğaziçi’nin 150. yıl törenleri ise uzun zamandır devam ediyor...
Vakıf üniversiteleri içerisinde ilk kurulan Bilkent oldu. Uzun süre tek başına yoluna devam etti.
Sonra patır patır arkası geldi...
Şimdi sayıları, 70 civarında.
Okan ve Özyeğin’in kuruluşlarını da dün gibi hatırlıyorum. Zaman ne kadar da hızlı geçiyor. Peki, her iki üniversite de kuruluşta açıkladıkları hedeflerine ulaşabildiler mi? Her ikisinin de performansı, çok iyi ama daha kat edecekleri çok yol var... Çünkü her iki üniversitenin hedefi de yerel olarak kalmak değil bir dünya üniversitesi olmaktı.
Her ikisi de farklı yönden dünyaya açıldı. Ve her ikisi de kendi alanlarında iddialı. Peki diğer vakıf üniversitelerine göre bir adım öndeler mi? Önde oldukları üniversiteler de var, geride kaldıkları da.
Üniversite öğretim elemanlarının maaşları konusunda yüzlerce yazı yazdım. Görünen o ki, bir o kadar daha yazacağız. Çünkü, sıra bir türlü onlara gelmiyor. Oysa, ilk sırada onların olması gerekir...
Üniversitenin, bilimin, teknolojinin lokomotif olmadığı bir ülkenin çağı yakalaması mümkün değil.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerine bakın! Hemen hepsi dünya bilimine en fazla katkıda bulunan ülkeler.
ABD, eğer bugün dünyanın patronu haline geldiyse, bunu bilime ve bilim insanlarına borçlu...
Peki bizde durum ne?
Üniversiteye ilgi büyük. Üniversite olmayan ilimiz kalmadı. Bu konuda milyarlarca liralık yatırım yapıldı. Ama dünden bugüne değişmeyen tek şey var o da bilim insanlarının maaşları. Yani taşa toprağa yatırım yaparken müthiş cömertiz ama hocalara maaş verirken ya da onların sorunlarına çözüm üretirken tam aksine müthiş duyarsızız...
İşte size birkaç örnek:
Hani adı konmamış bazı kurallar vardır. Yazılı değildir ama onu herkes öyle bilir. Yüzlerce örneği vardır. Doğru olanın, tam aksi olduğunu söyleseniz de, “Hiçbir başarı cezasız kalmaz“ sözünün altına imza atmayanı zor bulursunuz...
Peki bu niye böyle?
Gerçekten de her başarı, kolayca harcanıyor, kolayca cezalandırılıyor mu?
Ya da başka bir ifade ile ödüllendirilmek için başarının çok ötesinde farklı kıstaslar mı gerekiyor?
Neresinden bakarsanız bakın fazlasıyla tartışmalı bir konu.
Peki bu konuya neden girme gereği hissettik? İşte nedeni: