Gençler üzerine kafa yoran çok fazla kimse yok. Olanların da zaten umurunda değil. MEB’e, YÖK’e, YURTKUR’a, Gençlik Bakanlığı’na bakın yeter...
Ağızları açılsa herkes elinden gelini yaptığını söylüyor ama o kadarı yetmiyor. Onun da ötesine geçilmesi gerekiyor.
Devlet, iktidar ya da kurumlar böyle de muhalefet, medya ve sivil toplum örgütleri farklı mı?
Alın birini vurun diğerine...
Umarız, gençler, yeniden manşetlere çıkmadan önce bu konuya kafa yoranların sayısı daha da artar...
İşsizlik ilk sırada!
Türk eğitim sisteminin en büyük handikabı ne diye sorsanız, yüz tane gerekçe sayılabilir ama onların en başında üreten, sorun çözen insan yetiştiremiyor olmamız gelir...
Peki bu konuda tek kabahatli Milli Eğitim Bakanlığı mı?
Kesinlikle hayır.
Ortada ciddi bir kabahat var ve bu konuda hepimiz sorumluyuz.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdemir, bu konuda çok çarpıcı tespitlerde bulunmuş. Bu tespitlerin hepsini değil ama konuyla ilgili olan bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum:
* Türkiye’yi tüccarlar idare ediyor.
* ASO’nun 5 bin, ATO’nun 150 bin üyesi var.
Üniversitelerin bir çoğunda dersler başladı. Önümüzdeki hafta da açılmaya devam edecek. Ama boş kalan kontenjanlara yönelik, ek yerleştirme takvimi, YÖK ve ÖSYM tarafından hâlâ açıklanmadı. Oysa, kesin kayıtlar geçen hafta sona erdi!..
YÖK de tıpkı MEB gibi zamanı hovardaca harcayıp, sonra başvuru ve kayıtları birkaç güne sığdırmaya çalışıyor.
Bu yüzden de ne üniversiteler ne de öğrenci ve veliler, bir türlü önlerini göremiyorlar...
Ek yerleştirmede, bu yıl, 150 bine yakın gence daha üniversiteli olma şansı doğacak.
Peki, ek yerleştirmeden kimler yararlanacak ve hangi bölümlere öğrenci alınacak?
Üniversitelerin dolmayan kontenjanları ile yeni açılan üniversite, fakülte ve yüksek okullara öğrenci alınacağını özellikle hatırlatmak isteriz.
Birinci yerleştirmede herhangi bir yeri kazanan öğrenciler, ek yerleştirmeden yararlanamayacak.
Okullar açıldı ama kayıtlar hâlâ sürüyor. Bitecek gibi de değil. Çünkü, liselere girişte tam bir kaos yaşanıyor...
Bir yanda kayıt için sıra bekleyen yüz binlerce öğrenci, öte yanda on binlerce boş kontenjan.
Ve MEB, boş kontenjanları bir türlü dolduramıyor. Bu kafayla giderlerse, doldurması da mümkün değil.
Bakan Avcı, geçen haftaki sohbette, boş kontenjanlar doluncaya kadar kayıtlar devam edecek demişti. Yardımcısı ve üst düzey bürokratların tümü de oradaydı. Bu sözlere hiç birinden de itiraz gelmedi. Demek ki, boş kontenjanların dolmasını onlar da istiyordu.
Peki ama nasıl?..
MEB, kayıt takviminde olmamasına rağmen, geçen hafta yeni bir kayıt dönemi açtı. Ama görünen o ki, cuma akşamına kadar devam edecek bu kayıt dönemi de boş kontenjanların dolmasına yetmeyecek.
Neden dolmayacak, sorusunun cevabına geçmeden önce, MEB’in dün öğleden sonra yayınladığı durum tespitine bir göz atalım:
İlk ve orta dereceli okullar, dün, yeni öğretim yılına başladı. Üniversitelerde ise bu yıl durum çok farklı. Ellerinden gelse hiç açılış yapmayacaklar ama usulen de olsa sessiz sedasız törenlerle yeni öğretim yılına giriyorlar. Çünkü emir büyük yerden!..
YÖK, üniversiteleri bir bir arayarak, açılış törenlerinin mümkün olduğunca sade olmasını istemiş. Bırakın Ankara’dan birilerini, yerel yöneticilerden bile uzak durun talimatı verilmiş.
Bu isteği harfiyen yerine getirenler çoğunlukta ama “bizde sorun yaşanmaz“ diye kaale almayanlar da yok değil.
Peki bu noktaya niye ve nasıl gelindi?
İsterseniz gelin olayın perde arkasında neler oluyor ona bakalım...
Gezi olaylarından sonra tüm dikkatler üniversitelere çevrilmişti. Yaz tatilinin gelmesi, olayların üniversitelere sıçramasını önlemişti. Ve o tarihten itibaren, üniversitelerin sancılı açılacağına yönelik söylentiler yükselmeye başladı. Provoke edenlerin çıkacağı dilden dile dolaştı.
Yaz aylarında, bazen rektörlerin isteğiyle, bazen de onlar davet edilerek, üst düzeyde görüşmeler yapıldı, durumun aciliyeti anlatıldı.
İlk ve orta dereceli okullar, bugün yeni öğretim yılına başlıyor.
Üniversiteler de tek tek açılmaya devam ediyor. Öğrencisiyle, velisi ve öğretim kadrolarıyla hepsine keyifli ve bir o kadar da verimli bir öğretim yılı diliyoruz...
Sorunlar çok. Sıralamaya kalksak buradan Çin’e yol olur. Ama yine de iyimser olmak zorundayız. Çünkü zaten herkes patlamaya hazır bomba gibi, canlarını daha fazla sıkmak istemeyiz.Peki, bu sorunlar nasıl çözülecek?Örneğin üniversite öğrencilerinin yurt ve burs sorunu! Her yıl yüz binlerce konut üreten bir ülke nasıl olur da her yıl birkaç yüz yurt yapamaz anlayabilmiş değilim! Yine aynı şekilde bütçesi trilyon dolara dayanan bir ülke niye öğrencisine hâlâ üç kuruş burs verir bunu anlamak da çok zor.
Her kente üniversite açıldı ve öğrencilerin neredeyse üçte ikisi ailesinin bulunduğu ilde değil, farklı bir ilde öğrenim görüyor. Bu yüzden de ev kiraları aldı başını gidiyor.
Öğrenci gelinceye kadar kiracı bulmakta zorlanan ve birkaç yüz liralık kiraya evet diyen ev sahipleri şimdi uçuyorlar. Keşke Batılı ülkelerde olduğu gibi, bizde de evlerde boş kalan çocukların büyüyüp gitmesiyle boş kalan odalar, öğrencilere kiralansa. İşte o zaman hem ev
Eğer çocukla ilgiliyseniz Kitapyayınevi’nin şu iki kitabını mutlaka okumalısınız.
İlki Colin Heywood’un Baba Bana Top At! Batı’da Çocukluğun Tarihi, ikincisi ise Yahya Araz’ın 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak.
Her iki kitapta da müthiş anekdotlar var. Tarihi belgeler, mahkeme kararları, dinlerin çocuğa bakışı ve daha pek çok ayrıntı...
Her satır sizi ayrı bir dünyaya götürüyor, bu kadarı da olmaz dedirtiyor...
Bugün için kim ne derse desin, evlerin yeni patronu çocuklar. Yemek onlara göre yapılıyor, tatiller onların isteğine göre düzenleniyor, televizyonun kumandası da yine onlarda. Ayrıca yedikleri önlerinde, yemedikleri de arkalarında.
Evrensel Çocuk Beyannamesi ve yasalarla da, temel hak ve özgürlükleri en iyi şekilde korunuyor.
Peki ya dün?
Üniversite öğrencilerine yönelik en son af, 25 Şubat 2011’de çıkmış ve yapılan yeni düzenlemelerle, bundan böyle artık affa gerek kalmayacağı açıklanmıştı. Yani atılma olmayacak, zordaki öğrencilere, yeni şanslar tanınacaktı. Ama görünen o ki, yeni bir af zamanı gelmiş de geçiyor. Önümüzde seçimler olduğu için mutlaka yeni bir af çıkacaktır. Zaten, bu konuda yasa teklifleri çoktan verilmiş...
Şubat 2012’den bugüne kaydı silinen öğrenci sayısının 150 bin civarında olduğu iddia ediliyor.
Peki afla gelenlerin ne kadarı, başarılı oluyor?
Çok azı.
Çünkü hem yasalar eksik çıkıyor hem de atılma gerekçeleri ortadan kalkmadığı için yeniden atılıyorlar. Örneğin, hocaların taktığı ya da o üniversitede sınıf geçmesi artık imkansız olan bir öğrenciyi, tekrar aynı yere göndermenin hiçbir anlamı yok... En komiği ise, harçlarını ödeyemediği için atılan öğrencilerin durumu. Harçlar kalktı ama onlar atıldıklarıyla kaldı. En azından onlara dönüş yolu açılsa!..