Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer çocukla ilgiliyseniz Kitapyayınevi’nin şu iki kitabını mutlaka okumalısınız.
İlki Colin Heywood’un Baba Bana Top At! Batı’da Çocukluğun Tarihi, ikincisi ise Yahya Araz’ın 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak.
Her iki kitapta da müthiş anekdotlar var. Tarihi belgeler, mahkeme kararları, dinlerin çocuğa bakışı ve daha pek çok ayrıntı...
Her satır sizi ayrı bir dünyaya götürüyor, bu kadarı da olmaz dedirtiyor...
Bugün için kim ne derse desin, evlerin yeni patronu çocuklar. Yemek onlara göre yapılıyor, tatiller onların isteğine göre düzenleniyor, televizyonun kumandası da yine onlarda. Ayrıca yedikleri önlerinde, yemedikleri de arkalarında.
Evrensel Çocuk Beyannamesi ve yasalarla da, temel hak ve özgürlükleri en iyi şekilde korunuyor.
Peki ya dün?
İşte onu da 1666’da Fransız Papaz Pierre de Berulle yorumlamış:
“Çocukluk, ölümden sonra, insan yaşamının en kötü ve en sefil dönemidir...”
Betimlemeyi abartılı bulanlar olabilir. Ama söz konusu iki kitabı okuduğunuzda, belki de siz çok daha uçlara gidebilirsiniz..

Cevabı zor soru
Kime çocuk denir, çocuk nedir, kimdir?
Çocukluk, ne zaman başlar, ne zaman biter?
Hakları nedir, ne değildir?
Cezai sorumlulukları ne zaman başlar, ne zaman biter?
Kaç yaşında reşit sayılır, kaç yaşında evlendirilirler?
Kaç yaşında hangi koşullarda başkalarına verilirler?..
Dünden bugüne miras kalan, eti senin kemiği benim mantığı hala devam ediyor mu?..
Farklı zaman, farklı ortam ve farklı coğrafyalarda bu soruların yanıtları çok tartışıldı hala da ortak bir cevap bulunmuş değil.
Ortaçağ’da, çocuğu yetişkinlerden, hatta gençlerden ayıran özgün doğası, hiç bilinmiyordu. Onlar hep küçük yetişkinler olarak algılandı.
Bu durum, bizde böyle de Avrupa’da farklı mıydı?
Ya da farklı dinlerde, sarayda, kırsalda, çocuğa bakış açısı değişken miydi?
Ufak nüanslar olsa kesinlikle hayır?
Son yüzyıla gelinceye kadar çocuklar 5-7 yaş arasında yetişkinler dünyasına itiliyor, çocukluk ve gençliğe geçiş dönemi denilen adölesan dönemini dahi hiç dikkate alınmadan, en zor koşullarla baş başa bırakılıyorlardı.
Şimdi farklı mı, hele bir İstanbul dışına çıkın nelerle karşılaşacaksınız diyenler mutlaka olacaktır.
Özellikle de mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına bakın, yarın okullar açılıyor, onlar hala tarlada çalışıyor, bu kimin umurunda diye feryat edenlere de hak veriyoruz. Ama her iki kitabı okuyunca o dönemlerin, bugünden çok daha farklı olduğunu göreceksiniz...

Çocukluğun keşfi?
Çocukluğun keşfi Batı’da ancak Ortaçağ’ın sona ermesiyle gerçekleşti. Osmanlı’da ise Tanzimat’la birlikte onlara yönelik haklar tanınmaya başlandı. Osmanlı’da, 19 yüzyılın ikinci yarısında kaleme alınan Mecelle’de, çocukluğun sınırlarının İslam hukuku çerçevesinde düşünülmeye devam ettiğine vurgu yapılıyor. İslam’ın çocuğu ne kadar koruyup, kollayan yönleri olsa da, her türlü istismarın önüne geçilemediği örneklerle anlatılıyor.
Kitaplardan ilki yani Batı’yı anlatanı, çocukların, yetişkinlerin dünyasına karışmadan önce, özel bir bakıma, yani “bir çeşit karantinaya” ihtiyaç duyduklarını, bunun ancak Ortaçağ’ın sona ermesiyle başladığını, Batı toplumlarının çocuğu nasıl algıladığını irdeliyor, çocukların aileleri ve yaşıtlarıyla ilişkilerini anlatıyor, onların iş, sağlık ve eğitim sorunlarını ele alıyor ve okurları, yeni doğmuş çocukların öldürülme veya terk edilmelerinin gerçek hikayelerinden çocuk oyunlarına kadar uzanan farklı bir yolculuğa çıkarıyor...

Çocuğun adı yok!
Şu günlerde, çalışan çocukları, çocuk evliliklerini üçüncü sayfa haberi olarak daha sık görmeye başladık. Ve her 23 Nisan’da dünyada çocuk bayramı olan tek ülkeyiz diye gurur duyuyoruz. 12 yıllık temel eğitimin yanı sıra okul öncesi eğitim de giderek yaygınlaşıyor...
Peki cumhuriyet öncesine gidildiğinde çocuğun toplumdaki yeni neydi?
Dokuzeylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yahya Araz, ikinci kitapta işte bu soruya cevap aramış. En büyük şaşkınlığı ise bu konunun dünden bugüne hiçbir şekilde ele alınmayışı. “Osmanlı toplumunda çocukların yaşamına, içinde büyüdükleri ve şekillendikleri çevreyle ilişkilerine değinen ilk kitap“ diyor çalışmasına.
Sade bir dille kale alınmış, mahkeme kararlarından gelenek, göreneklere çok önemli ayrıntılara girilmiş. Kolay okunuyor, şok etkisi yaratıyor.
Anlayacağınız, bugünün kralı çocuklar, dün az çekmemişler...
Çocukluğun keşfi bir anlamda, uzun yaşamın da keşfi ama bu hala göz ardı ediliyor. Ve ayrı bir yazı konusu...
Özetin özeti: Tarih ve bilim müthiş önemli iki alan. Bu kitapları okurken, neleri ihmal ettiğimizi çok çarpıcı bir şekilde, bir kez daha görüyorsunuz...