Milli Eğitim Bakanı Dinçer, öğretmen atamalarından SBS’ye, dershanelerden öğretmenlere yönelik şiddete, Kürtçe eğitimden KPSS’ye kadar merak edilen tüm sorulara cevap verdi.
Bazı konularda umut dağıttı, bazı konularda ise katı tutumunu sürdürmeye devam etti. Dinçer, önceki basın sohbetleriyle kıyaslandığında konulara daha hakimdi. Ama üzerindeki baskılar nedeniyle, çok da rahat değildi. Örneğin sınavlar nasıl kalkacak, dershaneler nasıl kapanacak, tek atama dönemi 4+4+4’e nasıl oturacak?.. Sık sık uykusunun kaçtığı kesin. Bakan Dinçer’in sabah kahvaltısında gazetecilerin sorularına verdiği cevaplardan bazı satır başları şöyle:
* SBS kaldırılıyor mu?
Önümüzdeki öğretim yılında yine SBS uygulanacak. Ama bir sonraki yıl SBS kaldırılacak.
Bu yıl tüm ilköğretim mezunları ortak sınava girecek ve ortak tercih listesi hazırlayacak. Yerleştirme de yine ortak yapılacak.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in katılımı ile bugün İstanbul’da çok önemli bir konferans gerçekleşiyor.
Üç gün sürecek konferansın açılışında AB Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı da bir konuşma yapacak. Peki, yerli ve yabancı uzmanların katılımı ile gerçekleşecek bu konferansta neler konuşulacak?..
Yaşam ya da hayat boyu eğitim kavramı, gelişmiş ülkelerde çok uzun yıllardır gündemde, daha da önemlisi hayata geçmiş durumda. Örneğin ABD eğitim bütçesinin yarıdan fazlası, yetişkinlerin eğitimi için harcanıyor.
Hayat boyu eğitim, elbette, Türkiye için yeni bir kavram değil. Farklı kurumlarda çok uzun yıllardır gerçekleşiyor. Ama hem yaygın değil hem de günümüz koşullarının çok uzağında...
İşte bugün başlayacak bu konferansta biraz da bu konular tartışılacak, yani Avrupa ve Türkiye’deki uygulamaları masaya yatırılacak. Farklılıklar ve yapılacaklar konuşulacak.
Hayat boyu öğrenme sistemleri, hayat boyu öğrenmeyi destekleyen yenilikçi öğrenme metotları, bilgi ekonomilerinde hayat boyu öğrenme, önceki öğrenmelerin tanınması yaklaşımı, rehberlik ve danışmanlık hizmetleri ve istihdam konuları dünyadan, AB ülkelerinden ve Türkiye’den örneklerle detaylı olarak ele
YÖK yasası gibi başka bir yasa var mı bilmiyorum. Çıktığı ilk günden bu yana değiştirilmesi gündemde.
12 Eylül’ün mirası. Doğramacı getirdi, siyasiler de dört elle sarıldı.
Ne zaman seçim olsa, hemen her partinin öncelikli yapacağı işler arasında, YÖK yasasını değiştirmek ya da hepten ortadan kaldırmak var.
Ama ne hikmetse, son 30 yıldır kim iktidara gelirse, YÖK’ü kaldıracağına, YÖK yasasını değiştireceğine, mevcut konumunu daha da güçlendiriyor.
Çünkü o gücü kendileri kullanmak istiyorlar.
Ak Parti de, tıpkı şimdi olduğu gibi, 10 yıldır YÖK yasanı değiştireceğini söylüyor.
Ama gelinen nokta sıfır elde var sıfır.
Öyle meslek mensupları var ki, onları baş tacı etmemiz gerekir. Öğretmenler, askerler, polisler, yargıçlar, doktorlar ve daha niceleri...
Günlerdir doktorları yazıyorum, çünkü maalesef medyada kendilerine yer bulamıyorlar. Ne yazılı basında ne de görsel medyada.
Oysa hayat mücadelesi verilen en zor anlarda yanıbaşımızda onlar var. Şifa dağıtabilmeleri için önce onların sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmaları gerekir. 36 saate varan kesintisiz nöbetlerin yaşamlarını altüst ettiğini yazdıktan sonra bizzat Bakan Akdağ’dan sorunun çözümüne yönelik adımlar atıldığını ve arkasının geleceği iletilmişti. Ama görünen o ki sadece samimi çabalar yetmiyor!..
Hemen her konuda, çok sayıda mail geliyor. Ama hiç bu kadar şikayet trafiği olmamıştı.
Tabip odalarından devlet ve üniversite hastanelerine, doktor eşlerinden anne-babalara kadar herkes doktorlarımızın içinde bulunduğu vahim durumdan bir an önce kurtulmalarını istiyor.
Bakan Akdağ’dan ve YÖK’ten yeni adımlar bekliyoruz.
Niye mi, aşağıdaki mailleri okuyunca sizler de hak vereceksiniz!..
İyi bir okul arayışı ne zaman gündeme gelir? Okula başlarken mi yoksa lise veya üniversiteye hazırlanırken mi?
Hiçbiri de değil.
Gelinen nokta bunun çok daha ötesinde.
Anne karnındaki bebeği için okul peşinde koşanlara alışmıştık.
2,3 yaşındaki çocuklar için geç kaldınız diyenleri de çok gördük.
Bu devirde, ne evlenilir ne de çocuk yapılır diyenler, her zaman vardı.
Ama çocuk yapmaya karar vermek için önce doğru okulu bulmamız gerekir diye kapımızı çalanları ve bu konudaki detayları, enine boyuna araştıranları ilk kez gördük:
Gazeteci olarak Türkiye’nin son kırk yılına tanıklık eden Nazlı Ilıcak, dünden bugüne yaşananları değerlendirdi. Öğrencilerin sorularını cevaplandırdı.
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde gerçekleşen Genç Bakış’ta, Ilıcak’ın sivri söylemleri nedeniyle, zaman zaman gergin anlar yaşandı. Ilıcak liderler değerlendirmesi yaparken, Demirel ve Ecevit’i en demokratlar olarak değerlendirdi, Cumhurbaşkanı Gül’ü sükunetli, Başbakan Erdoğan’ı da duygusal ve başarılı buldu...
İşte programdan satır başları:
Ak Parti otoriterleşiyor
- Ak Parti’de bir otoriterleşme görüyorum ama bir vesayet sistemi kuracaklarını düşünmüyorum.
- Açlık grevlerinin çözülmesini çok arzu ediyorum. Eğer kayıplar yaşanırsa ülkemiz daha da gerilir.
Hemen her konuda, rakiplerine göre fark yaratanlar, her zaman bir adım önde oluyorlar.
Eğitimde de durum farklı değil. Eğitime sektöründe öyle ya da böyle fark yaratanlar gibi eğitime yönelik faaliyetlerinde fark yaratanlar da hemen göze batıyorlar. Örneğin İş Bankası, örneğin Sabancı Üniversitesi.
İş Bankası, üniversite giriş sınavlarında üstün başarı gösteren öğrencileri 1971 yılından bu yana “Altın Gençler” adı altında ödüllendiriyor. Ve bugün, 41. ödül törenini düzenliyor.
Banka, her yıl “Altın Gençler” töreninde, yaşına eşit sayıda öğrenciyi ödüllendiriyor. Bu yıl 88 öğrencinin ödül alacağı törende, bu yılın “Altın Gençler”i ile geçmiş yılların “Altın Gençleri” bir araya gelecek. Daha önceki törenlerde olduğu gibi ev sahipliğini bizzat İş Bankası Genel Müdürü yapacak.
Adnan Bali de tıpkı kendinden önceki genel müdürler gibi eğitim ve kültüre yönelik samimi duygulara sahip.
Keşke önümüzdeki yıllar için her yıl ödüllendiği bu “Altın Gençler” şimdi nerede konulu bir çalışma yapsalar ve rol model olarak gelecek nesillere sunsalar. İyi ki varsın İş Bankası..
Doktorların işkenceye dönüşen uzun nöbetleri, herkes gibi Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘ı da rahatsız ediyor. Bakan Akdağ, bu konuda bir genelge çıkartmakla kalmayıp, konunun yakın takipçisi de. Ama ne yaparsa yapsın, başta üniversite hastaneleri olmak üzere, bu işkenceye son verebilmiş değil.
Akdağ’ın bu konuda çok hassas olduğunu ve dayatma içerisinde olanları yakın takibe aldığını özellikle hatırlatmak isteriz. Ayrıca Sağlık Bakanlığı gibi YÖK de üniversite hastaneleri için benzer bir yönetmelik çıkartmak zorunda. Hem de en kısa zamanda!..
Hasta sağlığı!
36 saat kesintisiz nöbet tutan doktorların kendi sağlıkları kadar, hizmet verdikleri hastaların sağlığını da tehlikeye atmaları, yeni önlemler getiriyor. Prof. Dr. Recep Akdağ imzalı aşağıdaki genelge de bunun bir sonucu. Her ne kadar bazıları hala görmezlikten gelmeye çalışsa da, işte o genelgeden bazı satır başları:
“Bilindiği üzere eğitim ve araştırma hastanelerinde sağlık hizmetleri uzmanlık eğitimleri ile birlikte yürütülmektedir. Sağlık hizmetinin vazgeçilmez unsuru olan uzmanlık öğrencilerinin (asistanların) tuttukları nöbetler, eğitimlerine önemli katkı sağlamaktadır. Ancak, zaman zaman asistanlara blok