Üniversite ikinci basamak sınavı LYS için başvurular başladı. YGS’yi kazanan bir milyon 300 bin adaydan, bir milyon kadarının başvurusu bekleniyor.
Peki aradıklarını bulacaklar mı, yani istedikleri üniversiteye girebilecekler mi?
80-100 bin kadarı kazandığında sevinir ama geriye kalanın, büyük hayal kırıklıkları yaşayacağı şimdiden belli.
Henüz kontenjanlar açıklanmadı ama neredeyse her iki kişiden birine yetecek kadar yani 400 binin üzerinde olacağı kesin. Açık öğretimde ise sınırsız kontenjan var. Yani isteyen herkes üniversiteli olabilir.
Önemli bir not da bu yıl yine 100 bin hatta çok daha fazla kontenjanın açık kalacağı. Her ne kadar YÖK, kontenjanları azaltsa da. Çünkü gençler artık, mezun olduklarında iş bulamayacakları fakültelere gitmek istemiyorlar.
Bu çerçeveden bakıldığında kapısına kilit vurma noktasına gelecek fakültelerin başında Fen-Edebiyat’lar geliyor. Çünkü artık onlara öğretmenlik formasyonu verilmeyecekmiş. Yani artık öğretmen olamayacaklarmış.
Peki o zaman bu fakültelere hâlâ on binlerce öğrenci niye alınıyor?
Başbakan Erdoğan, halkın nabzını çok iyi tutuyor. Kimin hangi konuda derdi var, çok iyi tespit ediyor. En azından eğitimde, bu böyle.
Son birkaç aydır sırasıyla, önce dershaneleri, sonra sınavları şimdi de ödevleri gündeme getirdi...
Keşke Milli Eğitim Bakanı o olsaydı.
Eminim ki şimdiye kadar, dershane, sınav, ödev, hepsi de tarih olmuştu!..
Şimdi birileri çıkıp da, her şeye muktedir olan bir Başbakan, nasıl olur da böylesi bir sorunu çözemiyor, diyenler çıkabilir.
Haklılar, ama hangi birine yetişsin. O hedef koyuyor, yerine getirmesi gerekenler ise başkaları.
Belediye başkanlığından bu yana öğrencileri ve eğitimi sevdiğini biliyoruz. O yüzden, samimiyetine de inanıyoruz. Keşke buna, yanı başındakiler de inanabilselerdi!..
Çocuk bayramı olan tek ülkeyiz diye, dün yine uzun uzadıya nutuklar dinledik.
Yalan değil. Evet, çocuk bayramı olan tek ülkeyiz.
Peki, ama aynı zamanda, çocuğa hak ettiği değeri veren bir ülke miyiz?
İşte bu soruya evet demek mümkün değil.
Varsa bir babayiğit, bizi de inandırsın, kendisini başımızın üzerinde taşıyalım.
Araştırmalara bakılırsa, en azından bazılarımıza göre, halimiz hiç de fena değil. En azından komşularımıza göre daha iyi durumdayız.
Ama çocuklar için aynısını söylemek o kadar da kolay değil!
Türkiye, üniversiteye girişteki katsayılar yüzünden, yıllarca büyük gerginlikler yaşadı. Sanıldı ki sorun katsayılarda. Oysa katsayılar, devde kulaktı. Ona harcayacağımız zamanı ve enerjiyi, eğitim sisteminin iyileşmesi için harcasaydık, YGS’de bugün bu tabloyla karşılaşmazdık.
YGS’deki okul türlerine göre başarı sıralamasında meslek liseleri ilk 15’te yok. O beğenmediğimiz mahalledeki liselerden bile daha alt sıradalar.
İşte sıralama:
Sosyal Bilimler Lisesi, Askeri Lise, Fen Lisesi, Anadolu Liseleri, Özel Fen Lisesi, Öğretmen Liseleri, Polis Koleji, Yabancı Dille Eğitim Yapan Özel Kolejler, Yabancı Dil Ağırlıklı Eğitim Yapan Liseler, Astsubay Hazırlık Okulları, Sağlık Liseleri, Özel Liseler, Liseler, Güzel Sanatlar Liseleri, İmam Hatip Liseleri, Teknik Liseler, Sekreterlik Lisesi, Otelcilik ve Turizm Liseleri, Spor Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Özel Akşam Liseleri, Ticaret Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Akşam Lisesi...
En başarılı liseler
Başta üniversite giriş sınavları olmak üzere tüm sınavlarda ciddi bir başarısızlık söz konusu.
En kolayı, öğretmenleri, öğrencileri, sistemi ya da iktidarları suçlamak.
Ya da YÖK'ü ve ÖSYM'yi hedef tahtası haline getirmek. Başarı ya da başarısızlığı, neye göre belirliyoruz? Giriş sınavlarına göre. Peki bu giriş sınavları, sağlıklı bir ölçme değerlendirme yapıyor mu? Evet demek mümkün değil. Kaplumbağa ile tavşan arasındaki yarış ne kadar adilse, OKS, YGS, LYS ve benzeri sınavlar da o kadar adil. Şırnak Lisesi öğrencisi ile Robert ya da Galatasaray Lisesi öğrencisini aynı sınava sokup, birine başarılı, diğerine başarısız demek hiç doğru değil. Daha da önemlisi, sistemin tümünü eleştirmek ve gereğini yerine getirmek yerine, birbirimizi suçlamak, yanlışların en büyüğü. Peki çözüme yönelik olarak, kırk yıldır, bir arpa boyu bile yol alınamayan bu konuda, mutlu sona nasıl ulaşılır? Her şeyden önce samimi bir irade gerekiyor. O olursa gerisi zaten kendiliğinden gelecektir.
YÖK, ÖSYM ve MEB, tümüyle sınıfta kaldı da, öğretmeniyle, öğrencisiyle, velisiyle, siyasetçileri ve medyasıyla biz geçtik mi?
Sabah, akşam televizyon başından ayrılmayan ve diziler dışında dünyası
Üniversite sınav sonuçları eğitimin röntgenini bir kez daha çekti. Ve durum eskisinden de berbat...
YGS’de 40 soru vardı. Türkiye ortalaması kaç biliyor musunuz? Sadece ve sadece 3. Yani onca eğitim, dershane ve özel ders dopingine rağmen adaylar sadece soruların yüzde 10’unu çözebiliyorsa, alarm zillerinin bangır, bangır çalıyor olması gerekirdi.
Cumhurbaşkanı Başbakana, Başbakan Milli Eğitim Bakanına, Milli Eğitim Bakanı da il milli eğitim müdürleri ve okul yöneticilerine onlar da öğretmenlere bu “rezalet“in hesabını sormalı. Sormalı ki, durum her geçen yıl daha vahim noktalara gelmesin...
Sıfır alanları, hiç sorgulamıyorum bile. Çünkü onlara alıştık iyice...
Sorumlular hesap versin!
Diğer tüm giriş sınavları gibi YGS sonuçları da, bir anlamda Türk eğitim sistemini bir aynası konumunda. Alınan doping, gösterilen vurdum duymazlık ve en önemlisi de umut tacirliğine yönelik her şey bir bir ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin onlarca sorunu var. Ama sanki en önemlilerinden, hatta en önemlisi enerji. Her yıl on milyarlarca dolar doğalgaza, petrole ve diğer enerji kaynaklarına gidiyor. Cari açığın en önemli nedeni de yine enerji. Tıpkı büyümenin önündeki en büyük engel gibi! Ama bu durum kimin umurunda ve kamuoyunun ne kadar ilgisini çekiyor? Hükümetin nükleer santraller konusundaki kararlılığı ve ona olan tepkiler olmasa, bu konudaki gelişmelerden hiç haberdar olmayacağız. Ayrıca olunsa da ne kadar duyarlılık gösteriliyor o da ayrı bir konu!..
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ndeki Genç Bakış’ta, önceki gece bu konuyu ele aldık. Münazara gruplarının başında, bu kez, konunun uzmanı koçlar da vardı.
İşte programdan satır başları:
Nükleer olmadan, olmaz!
EVET TAKIMI: Prof. Dr. Osman Sevaioğlu (ODTÜ öğretim üyesi), Oğuz Çomakoğlu (Kimya Mühendisliği Bölümü öğrencisi),
Zincir okulların sayısı giderek artıyor. Çünkü yatırımcılar büyük paralar kazanmaya başladı...
Enteresan olan, eğitim sektörüne eskiden, idealler için girilirdi. Şimdi ise para ve güç için. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Bu işe iyi niyetle yapan vakıflar da patronlar da elbette var.
Yatırım fonlarının da bu sektöre ilgi göstermesi, okul zincirlerine yani tekelleşmeye yönelmenin en önemli etkenlerinden birisi haline geldi. Madem ki para ediyor, niye daha fazla büyümeyelim görüşü hakim.
Ayrıca devletin, özel öğretim kurumlarından hizmet satın alacağını açıklaması da iştahları iyice kabarttı.
Peki yatırımlar hangi parayla gerçekleşiyor?
Bunu ne siz sorun ne de ben anlatayım. Çünkü tam bir trajedi yaşanıyor...
Okul yatırımlarının çok önemli bir bölümü, öğrenim ücretlerinin üzerine eklenerek velilerin sırtına yükleniyor. Dolayısıyla zincir okul sahipleri velilerin sırtından büyüdükçe büyüyorlar...