Milliyet farkı

26 Ekim 1998

       MİLLİYET'in sadece kağıt üzerinde gerçekleşen ama, devamı gelmeyen satışının hikayesini diğer arkadaşlarımız uzun uzun yazdı. Gerçekten büyük bir badire atlattık.
       Özetin özeti: Milliyet, bir onur mücadelesinden yüzünün akıyla çıktı. Kurumsal kimliğini, benzeri kurumlarla kıyaslanmayacak şekilde bir kez daha ortaya koydu. Umarız çetelerle, kara parayla, kirli siyasetçiyle, polisle onur savaşı veren Türkiye de aynı mutlu sona ulaşır...
       Milliyet, Aydın Doğan'la bütünleşmişti. Ayrılmaz sanıyorduk ama, ayrılır gibi oldu. Oysa son gelişmeler gösterdi ki, bu yapay bir ayrılıkmış. Aydın Bey'in ve çalışanların yüzlerindeki ifade her şeyi öylesine güzel anlatıyor ki, görenler için fazla lafa gerek yok. 10 gün öncesinin gergin yüzleri, hüzünlü sesleri artık yerini coşkuya bıraktı. Umarız, yüzlerdeki bu gülücük, gönüllerdeki bu sevgi hep daim kalır...
       Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nı 'ne de güzel yazmışsın' diyenlere, 'Allah bir daha o satırları yazdıracak ortamı bizlere yaşatmasın', şeklinde karşılık verirmiş. Biz de şu günlerde onunla

Yazının Devamı

Duyarsız İzmir

24 Ekim 1998

      İZMİR Türk Amerikan Derneği'nin konuğu olarak önceki akşam İzmir'deydim. 75. yıl çerçevesinde düzenlenen panelde Dokuzeylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fethi İdiman ve Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cemal Taluğ ile üniversitelerimizin dününü, bugününü, geleceğini tartıştık...
       Her ne kadar "yeterince izleyici" var denilse de, salonun yarısı boştu. Benzeri toplantılar için Türkiye'nin dört bir yanına gidiyorum. Eğitim konularına İzmir kadar duyarsız olanını görmedim. Son üç yılda İzmir'de benzeri 4 toplantıya katıldım, sonuç hemen hemen aynı.
       Eğitime gönül veren bir avuç İzmirli de bu durumdan çok rahatsız. "İzmirliler keyfine düşkün. Ama eğitime biraz daha ilgi gösterseler ne iyi olur" diyorlar, ama arkası gelmiyor.
       Pek çok ilde yerel yönetimlerin, özel okulların, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin eğitime olan ilgileri giderek arttı. Ama, nedense İzmir'de yaprak kımıldamıyor. Bu açıdan, her ne kadar salonun yarısı boş kalsa da, Türk Amerikan Derneği'nin girişimi çok önemli. Eğitime ilgileri, umarız

Yazının Devamı

Gençlere ne oluyor?

23 Ekim 1998

       HER gün çok sayıda gençle görüşüyoruz. Üniversitede derslerine giriyorum. Konferanslarda sık sık bir arada oluyoruz. Radyoda, gazetelerde, televizyonlarda görüşlerini okuyorum, dinliyorum. Telefonlarımız ise hiç susmuyor. Anlayacağınız onlarla fazlasıyla içli dışlıyız...
       Hemen hepsi pırıl pırıl gençler. Edirne'den Hakkari'ye, İzmir'den Trabzon'a hepsi sevgi dolu. Ama her şeyden öylesine bıkkınlık gelmiş ki, sanırsınız 70, 80 yaşındalar. Yorgunlar, bezginler, umutsuzlar. Adeta yaşama sevinçlerini yitirmişler. Ne devlete, ne de ailelerine, arkadaşlarına, öğretmenlerine, akrabalarına güvenleri kalmış.
       Lisedeki de öyle, üniversitedeki de. Üniversiteye giremeyeni de, girip mezun olanı da hemen hepsi mutsuz. Konuştukça, mutsuzlukları daha da artıyor. İşin kötüsü haksızsınız da diyemiyoruz.
       Daha ilkokuldan itibaren yüzde 10'una başarılı, yüzde 90'nına başarısız damgası vurmuşuz. Sanki soruların tamamını yapsalar, Anadolu liseleri, koljler, fen liseleri ve üniversitelerde kendilerine yer var. Yok olduğu biline biline, çocuklarımızı,

Yazının Devamı

Yabancı dil?

22 Ekim 1998

       Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay koltuğuna ısınmaya başladı. İnatçılığı ve yanlışları yanında yaptığı doğrular da var ki, alkışlanmaya değer. İleride bu konulardaki eleştiri haklarımız saklı kalmak kaydıyla yeni projelerini anlatlamaya devam edeceğiz.
       Hatırlayacaksınız, dün Teknoloji Destekli Eğitim Projesi'ni uzun uzun anlatıp, ilk ihalenin aralık ayı başında gerçekleşeceğinden söz etmiştik. Bugünkü proje ise Türk eğitiminin ve Türk insanın öteden beri hayalini süsleyen yabancı dil konusu olacak.
       Bakan Uluğbay, bu konuda sizlerin de benim gibi hafif bir tebessümle olaya yaklaşacağınızı bildiği için ihtiyatlı konuşuyor. "İnandırmak güç ama yabancı dil sorununu çözeceğiz. Hem de birkaç yıl içerisinde" diyor.
       Böyle bir temenninin gerçekleşmesini kim istemez ki? Ama inandırıcı da olması gerekiyor. Uluğbay bu konuda da şunları söylüyor:
      "Yapacağımız milyarlarca dolarlık teknolojik yatırımın önemli bir amacı da yabancı dil öğrenmeye yönelik olacak. Bu konuda alacağımız ve sipariş vereceğimiz

Yazının Devamı

Sanal eğitim

21 Ekim 1998

       MİLLİ Eğitim Bakanlığı 8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra Türkiye açısından çok önemli bir projeye daha imza atıyor. Anlatılanlar insanı öyle heycanladırıyor ki, acaba bütün bunları Türkiye olarak biz mi yapacağız diye şüpheye düşmemek elde değil.
       Teknoloji destekli eğitim projesi için ilk ihale aralıkta gerçekleşecek. Bunun anlamı dünyanın en gelişmiş ülkeleriyle birlikte Türkiye de, başta bilgisayar olmak üzere çağdaş teknolojileri eğitimin emrine verecek.
       Bu konudaki kuşkularımızı, sürekli dile getirdik. Yine hatırlatmakta yarar var. Bugüne kadar eğitim konularının uzağından yakından geçmeyen bazı kişi ve kuruluşların, milyarlarca dolarlık bilgisayar ve yazılım ihalesi söz konusu olduğunda nasıl eğitim dostu şapkası giydiklerine şaşırdığımızı söylemiştik. Bu şaşkınlığımız hala devam ediyor. Asli işini unutup, kendini eğitime, daha doğrusu bilgisayara adayanların amaçlarının gerçekten çağdaş bir eğitim mi, yoksa bilgisayar ve yazılım ihaleleri mi olduğunu pek çıkaramadık...
       Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı yoğurdu üfleyerek

Yazının Devamı

Cezayirli gazeteci

20 Ekim 1998

       GAZETEYE sürekli konuklarımız gelir. Dünkü konuğumuz ise Cezayirli bir gazeteciydi. İrticayla başları epey ağrımış, zor bela kurtulmuşlardı. Ne İran, ne de Afganistan olmuşlardı. Ama faturası ağır olmuştu. Seçimler askıya alınmış ve binlerce vatandaş terörün kurbanı olmuştu. İslami terörün en yoğun yaşandığı ülkelerden biriydi. Ama son yıllarda gündemden düşmüştü.
       Cezayir'in en büyük gazetelerinden El Mücahit'in Yazı İşleri Müdürü Mulud Benmuhamed geldiğinde Cezayir'le ilgili dağarcığımda bu bilgiler vardı.
       Daldan dala atlayıp peş peşe sorular yönelttim. Anlattıkları çok ilginçti. Üstelik o sürece giren Türkiye için de ilginç mesajlar veriyordu.
       Önce Fransızlara kızdı. 1830'da ülkelerini işgal ettiklerinde ilk yaptıkları okulları kapatmak, anadillerini değiştirmek olmuş. Ardından yoğun bir kültürsüzleştirme politikası gelmiş ve halk eğitimden kopartılmış. 1962'de özgürlüklerine kavuştuklarında önem verdikleri en önemli konu eğitim olmuş. Halen de öyleymiş, ama 7 milyon yetişkin hala okur yazar değilmiş.
     

Yazının Devamı

Mehmet Çelikel Lisesi

19 Ekim 1998

       HAFTA sonu Zonguldak'ta eğitim adına öylesine güzellikler yaşadım ki, eminim sizler de orada olsaydınız gözleriniz yaşarırdı.
       Zonguldak şu günlerde iki coşkuyu bir arada yaşıyor. Bir yanda Cumhuriyetimizin 75. yılı, öte yanda Türkiye'nin en eski bağış okulu olan Mehmet Çelikel Lisesi'nin 60. yıl kutlamaları...
       Çocuklara bırakılacak en iyi mirasın eğitim olduğunu dünya çok önceleri keşfetti. Eğitime yatırım yapanlar, çağa damgasını vurdu. İhmal edenler ise, hala debelenip duruyor.
       Türkiye'nin eğitimi keşfetmesi, Atatürk ile başladı. Ölümünden sonra unutulup gitti. 8 Yıl ile başlayan yeniden uyanışın ise, arkası gelmedi...
       Eğitimin sadece devlet eliyle kalkınamayacağını anlamayanlar hala çoğunlukta. Bu yüzdendir ki, kişi başına düşen eğitim süresini 3.6 yılın üzerine çıkartamıyor, kalitesini yükseltemiyoruz.
       İşte bu noktada Mehmet Çelikel Lisesi'nin önemi ortaya çıkıyor. İşadamı mehmet Çelikel, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ihtiyaç duyduğu en önemli

Yazının Devamı

Rektörlük seçimleri (2)

17 Ekim 1998

       TÜRKİYE tam bir seçim ortamında. Bir yandan erken seçim tartışmaları, öte yandan üniversitelerdeki rektörlük yarışı.
       Gönül ister ki parlamentoya da, rektörlüklere de en fazla hak eden kişiler seçilsin. Ama bu bir türlü olmuyor. Dün bir okurumuzun, düz bir mantık yürütüp "o halde seçimleri kaldıralım gitsin" dedi. Tabii böyle saçmalık olmaz. Zaten tartıştığımız, eleştirdiğimiz konu seçimlerin olup olmaması değil, nasıl daha iyi olacağı...
       Politikada olduğu gibi üniversitelerde de yüzde 25 oyla rektör olan isimler var. Ve maalesef çoğunluk böyle. Şimdi böyle bir ortamda seçimlerin, temsil gücü olduğunu savunmak ne kadar doğru. Yüzde 75'in onay vermediği, istemediği bir kişi tarafından yönetilmek ne kadar doğru.
       Siyasette olduğu gibi üniversitelerde de yöneticilerin seçimle gelmelerine rağmen, koltukların doldurulamamasının en önemli nedeni bu değil mi?..
       Her seçimden sonra, mevcut seçim sisteminin değiştirilmesi gerektiğine hemen herkes onay verir. Ama nedense bir türlü değişmez...
  &nb

Yazının Devamı