EĞİTİM dünyasında, şu günlerde en yoğun tartışılan konuların başında dershaneler geliyor.
Yeni üniversiteye giriş sisteminden sonra da, eskiden olduğu gibi yine ilgi görmeye devam mı edecekler, yoksa iddia edildiği gibi yok olup gidecekler mi?..
YÖK, ÖSYM ve Milli Eğitim çevreleri, öğrencilerin artık dershane, öğretmen ve test kitaplarına trilyonlarca lira akıtmalarına hiç gerek kalmadığı görüşündeler. Onlara göre, "lisede başarılı olmak, sınavda verilen bilgileri dikkatli okuyup, doğru yorumlayabilmek ve iyi bir tercih sıralaması yapmak" üniversiteyi kazanabilmek için yeterli. Dershane, özel öğretmen, test kitapları ve dergiler, zaman ve para kaybından başka bir şey değil...
Madalyonun öbür yüzündeki dershaneci, yayıncı ve bu işin kaymağını yiyen özel ders vericilere göre ise yeni sınav sisteminde de değişen bir şey olmayacak. Hatta; öğrenci akışı, eskisinden daha fazla gerçekleşecek. 1.5 milyon başvuru, 250 bin kontenjan olduğu sürece bu çılgınca yarış hep devam edecek ve doğru adreste hep dershaneler olacak.
&n
MİLLİ Eğitim Bakanlığı'nda yanlışa "dur" diyecek tek bir Allah'ın kulu yok mu? Haydi onlar duyarsız, TBMM'de mağdur öğrenci ve velilerin sorunlarını dinleyecek, onlara çözüm getirecek bir tek siyasi partide mi yok?..
Bu satırları okurken, "Onlar ne zaman eğitim sorunlarına karşı duyarlıydılar ki, şimdi duyarsızlaştı" diyenleriniz çıkabilir. Haklı, hem de çok haklılar.
Peki "baba"lığı hiç kimseye bırakmayan, Türkiye'nin neresinde en ufak bir sorun olsa, benim haberim olur diyen en büyük baba nerede? O da, söz konusu eğitim olunca ortalar yok. Hani bütün çocuklar onun çocuğuydu!
Şu anda on binlerce öğrenci ve aile perişan. Çoğu ya sınıf tekrarı yapacak ya da okuldan atıldı. Kabahatli sadece onlar mı? Kesinlikle hayır. Asıl kabahat sistemin ama, ortalıkta onu sorgulayacak, yanlışa dur diyecek kimse yok.
Örneğin liseleri ele alalım. Birkaç yıl öncesine kadar eylülde bütünleme sınavları vardı. Bütünlemeye kalan yaz tatilini zehir edercesine geceli gündüzlü çalışır, eylülde sınavlara girerek bir üst
ÜNİVERSİTEYE girişte uygulanacak yeni sınav sistemiyle ilgili en son ayrıntılar da netleşmeye başladı. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS) ismini taşıyacak olan tek sınav 2 Mayıs'ta gerçekleştirilecek ve sonuçlar 12 Temmuz'da açıklanacak. 21/28 Temmuz tarihleri arasında ise tercihler alınacak. Kimin hangi fakülteyi kazandığı da 15 Ağustos'ta açıklanacak. Kayıtlar eylül başında, boş kalan kontenjanlar için ek yerleştirmeler ise eylülün ikinci yarısında yapılacak...
Evet sınav takvimi böyle. İçeriğe gelince: O konuda da net bilgiler var. Bugüne kadar yapılan ÖSS'nin bir benzeri olacak sınavda, bilgiyi ölçen sorulardan çok, verilen bilgiyi kullanmaya, yorumlamaya, kıyaslamaya yönelik sorulara ağırlık verilecek. Sınavda Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler'den 45'er olmak üzere 180 soru sorulacak.
Sözel (SÖZ), Sayısal (SAY) ve Eşit Ağırlıklı (EA) olmak üzere üç türlü puan verilecek ve tüm fakülte ve yüksek okullara bu üç puan türüne göre öğrenci alınacak. Örneğin mühendislikler ve tıp Sayısal puanla öğrenci alırken, hukuk ve kamu yönetimine girişte
GELECEK yıldan itibaren üniversiteye girişte uygulanacak yeni sınav sistemine, rektörlerden sonra Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay'dan da destek geldi. Uluğbay, yeni sistemin öğencileri dershane ve özel öğretmen peşinde koşturmaktan kurtaracağını ve okul içi eğitimi önemli kılacağını söylüyor...
Eğer yeni sistem, sadece bu işlevi yerine getirse bile başlı başına büyük başarı olur.
Orta Öğretim Başarı Puanı nedeniyle Fen liseleri başta olmak üzere Anadolu liseleri ve gözde kolejlerin son sınıfında öğrenci kalmıyordu. Hemen hemen hepsi not ortalaması düşük klasik liselere nakil oluyor ve büyük avantajlar elde ediyordu. Aynı şekilde klasik lise öğrencileri de, peş peşe aldıkları uzun süreli sağlık raporlarıyla, okullarına arada sırada uğruyorlardı. Anlayacağınız okul içi eğitim ölmüş, sınavda soru sorulmayan bütün dersler önemini yitirmişti.
Oysa lise öğreniminin tek amacı sınavlara öğrenci hazırlamak değil, insanı insan yapan değerler de kazandırmaktır. Ama bugüne kadarki çılgın sınav yarışı eğitim öğretim adına her şeyi unutturup,
BUGÜNE kadar uygulanan üniversiteye giriş sisteminin adil ve seçici olmadığı konusunda hemen hemen herkes hem fikir. Kaldırılması ya da değiştirilmesi gerektiği konusunda da aynı görüş hakim.
ÖSYM, bugüne kadar gençleri, üniversiteleri ve Türkiye'yi hiç düşünmeden hep umut tacirliği yaptı. Gençleri, sonu olmayan anlamsız bir yarışın içine soktu. Eğitimin iyileştirilmesi için harcanması gereken kısıtlı mali kaynakları sınav sektörüne akıttı. Her şeyden de önemlisi, hayatta çok başarılı olabilecek gençleri, ya hiç istemedikleri bölümlerde okumaya zorladı, ya da "başarısızsın" damgası vurarak pisikolojik çöküntü içerisine soktu.
Mevcut sistem, tam bir kör dövüşü. Başarısız diye sokağa atılan öğrencilerin tamamı 100 üzerinde 100 puan alsa da, yeterli kontenjan olmadığı için yine açıkta kalacak. O halde yılda 150 trilyona varan para, neden yeni üniversiteler açmak için harcanmaz da, yarışı daha kızıştırmak için havaya savrulur anlamak mümkün değil!..
Türkiye'nin bu konudaki asıl sorunu, üniversiteye girişin nasıl olacağından çok,
AYLARCA süren Güneydoğu turlarından sonra, minik bir tatil için Ege'ye gittik. İstanbul'a döndüğümüzde ise derin bir oh çektik...
Diyarbakır, Sirit, Batman, Şınak, Hakkari'de silahların gölgesinde yolculuklar yaptık. Dörtbir yanımız güvenlik güçlerinin koruması altında olmasına rağmen tedirgin olduğumuz anlar oldu. Ama, İstanbul - İzmir - Bodrum hattında yaşadığımız tedirginlik, Doğu'dakinden kat be kat fazlaydı.
Sadece pazar gününün trafik blançosu 22 ölü ve yüzlerce yaralı. Bir yılda trafik terörüne verdiğimiz can, günümüz savaşlarında ölenlerden de çok fazla. Ama konuya gösterilen duyarlılık yok gibi.
Bir günde 22, bir haftada 122, bir ayda 322 ve bir yılda binlerce kişi trafik canavarına kurban ediliyor. Ankara ve medya ise olayı sadece seyrediyor... Yollar bir felaket. Karayolları, eskiden Türkiye'nin en gözde kurumlarından biriydi. Yaz - kış demeden sağlıklı hizmet verirdi. Oysa şimdi, onlar da Ankara gibi duyarsızlaşmış. Otoyollarda ne ciddi bir trafik ışıklandırması, ne levhalandırma, ne tehlikelere karşı ciddi uyarılar
OKULLAR kapandı ama dertler bitmedi. Şu günlerde on binlerce evde matem var.
Sevinç kaynağı olması gereken eğitim, maalesef üzüntü ve karamsarlık saçıyor. Çocuğu ve genci, kazanmaktan çok, harcamaya yönelik eğitim sistemimiz, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da on binlerce aileye hayatı zehir ediyor. On binlerce öğrenci yine sokağa atılacak, on binlercesi de yıl tekararı yapacak.
İsterseniz önce 8 yıla çıkartılan ilköğretim kurumlarına bir göz atalım:
Yönetmeliğe göre, öğrencinin yıl tekrarı yapıp yapmayacağına, yani sınıfta kalıp kalmayacağına, "velinin de görüşü alınarak sınıf öğretmenler kurulunca karar verilir" deniliyor. Ama uygulamada ya velinin hiç görüşü alınmıyor ya da sorulsa da dikkate alınmıyor. Bu yüzden bütünleme sınavları da kaldırıldığı için on binlerce, belki de yüz binlerce öğrenci sınıfta kaldı.
Eskiden bütünleme sınavları vardı. Birkaç dersten kalan öğrenci yaz aylarında çalışıp, eksiklerini tamamlıyor ve eylül ayında yapılan sınavları da başararak sınıf geçiyordu. Şimdi
TELEFONLARIMIZ her dakika çalıyor ve her biri sorun yüklü. Hemen hepsinin ortak şikayet konusu: Dertlerini anlatacak makam bulamamaları. Oysa halkla ilişkiler, politikacısından okul müdürüne, bürokrasiden üniversiteye kadar çok önemli. Batılı toplumlarda vatandaşın sesine fazlasıyla önem veriliyor. Bizde ise bırakın dinleyip sorun çözmeyi, konuşacak muhattap bile bulunamıyor.
Geçtiğimiz pazar üniversite ikinci basamak sınavı yapıldı. Gençler için hayati önem taşıyan bu sınavda, her yıl olduğu gibi yine pek çok moral bozucu gelişmeler oldu. Bir çok genç yüzde yüz üniversiteyi kazanacakken, bu moral bozucu davranışlar yüzünden, kazanma şansını yitirdi. Örneğin Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde yapılan sınavda, yetkililerin tüm ısrarına karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı açılış tantanası dakikalarca sürdü. İstanbul'u, İstanbullu'yu unutup, liderlik peşinde koşan Tayyip Erdoğan, biraz da halkın karşısına çıksa da, bu moral bozukluğunun ve kaybedecekleri bir yılın hesabını verse! Ama nerdeee.
Benzer bir olayda Adana Endüstri Meslek Lisesi'nde