Hayattaki en önemli seçimlerimizden biri de meslek seçimi.
Doğru meslek seçimi başarı ve mutluluğu da beraberinde getiriyor. Tersi ise huzursuzluk kaynağı.
Ülkemizde mesleğinden memnun olanların oranı yerlerde sürünüyor. Bunun en önemli nedeni de sınav odaklı eğitimin gençlerimizi ilgi, yetenek ve hayallerinden uzaklaştırması!
Twitter’da dün yaptığım anketin sonuçları da bunu çok net ortaya koyuyor!
“Meslek seçiminde önceliğiniz nedir?” diye sordum işte o anki oranlar:
İlgi ve yeteneğim yüzde 22, iş ve kariyer olanakları yüzde 38, hayallerim yüzde 11, puanım neye yeterse yüzde 29!
İş odaklı eğitim!
Akademisyenler üniversitelerin olmazsa olmazıdır.
Ülkemiz, turizm açısından cennet ülkelerden biri.
Tarihse tarih, doğal güzellikse fazlası, iklimse 4 mevsim bir arada, medeniyetler mirası ise daha iyisi olan yok gibi.
Mutfak konusunda da en şanslı ülkelerden biriyiz. On binlerce yıllık yaşamın damak tadını, yediğimiz her yemekte görmek mümkün…
Peki onca zenginliğimizin farkında mıyız? Onları yeterince koruyor ve geliştirebiliyor muyuz?
Daha da önemlisi her birini turizmin lokomotifi haline getirebiliyor muyuz?
Gastronomi yani mutfak, seyahatlerin olmazsa olmazı.
Her şey ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer yediklerinizden, içtiklerinizden yeterince keyif alamadıysanız, o geziler faciaya dönüşebilir.
Her şey dahil sistemle gözleri doyurduk ama damak tadına ne kadar hitap edebildik işte o çok tartışılır.
Meslek liselerinde yüz yüze eğitim yarın başlıyor.
Neden onlar?
Uygulamalı eğitim yaptıkları için olsa gerek.
Umarız, doğru olan yapılıyordur ve umarız diğer okul ve sınıflarda da eğitime başlayacak günler bir an önce gelir!..
Okul ve sınıfların bir bir açılıyor olması, diğer öğrenci, öğretmen ve velileri düşündürmeye başladı.
Örneğin bazı öğretmenler, “Özellikle 4. sınıflar başlasın. Geçen yıl zaten yarım eğitim aldılar, bu yıl da farklı değil. Bu şekilde ortaokula başlamaları facia olur” derken, bir başka öğretmen grubu da 5 ve 9’ların ivedilikle açılmasını istiyor. “Çünkü öğretmenlerini hiç tanımadan ortaokul ve liseye başladılar. Bu da verimli olmuyor” şeklinde konuşuyorlar!
Geçen yılın birleri de kesinlikle okula başlamalı. 8 ve 12’lerin de çok önemli sınavları var!
Geriye ne kaldı ki?..
Üniversite ek yerleştirme sonuçları açıklandı!
101 bin kontenjandan 53 bini boş kaldı!
Bu kontenjanlardan 44 bini ilk yerleştirmede, herhangi bir üniversiteyi kazandığı halde kayıt yaptırmayan adaylardan oluşuyor!
ÖSYM, YKS sürecinin tamamlandığını ve boş kontenjanlar için 3. bir yerleştirme yapılmayacağını açıkladı!
Sınavla öğrenci alan fen ve Anadolu liselerinde olduğu gibi bu kontenjanlar boş kalacak!
YKS’de 2.5 milyon, LGS’de ise 1.8 milyon adayın yarıştığı sınav sonrasında, üniversitelerde ve sınavla öğrenci alan liselerde, bu kadar kontenjanın boş kalması milli servet kaybı değil de ne?
İçlerinde en çok istenen bölümlerin ve okulların da bulunduğu bu boş kontenjanlar hep böyle boş mu kalacak?
Neden boş kaldığını hiç kimse sormayacak mı, sorgulamayacak mı?
Öğretmenlik, en kutsal meslek-lerden biri hatta en önemlisi. Çünkü herkesi yetiştiren onlar!
Peki, dünden bugüne ne değişti ki öğretmenlerimiz, mutsuz hem de çok mutsuz!
Onlar mı değişti yoksa öğretmenlik mi?
Kutsal mesleğin temsilcileri, öğretmen olduklarına pişmanlar mı yoksa içinde bulundukları koşullardan mı rahatsızlar?
En önemlisi de devletin öğretmene bakış açısındaki erozyon daha nereye kadar devam edecek ve onlar bu konuda ne düşünüyor?..
Twitter’da dün bir anket yaptım. Sonuçlar, tahminlerin ötesinde, çok çarpıcı!
Soru şöyle:
“Öğretmenlik zordu ama sanki şu günlerde çok daha zor!
MEB, son yılların en büyük sınavından geçiyor!
Şu ana kadarki karnesi kırıklarla dolu. Verimlilik yerlerde sürünüyor, kafa karışıklığı ise tavan yapmış durumda. Veli, öğrenci, öğretmen memnuniyeti konusunda mutlu olanı görmek zor.
Uzaktan eğitimde erişilebilirlik konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bilgisayar, tablet ve mobil telefonu olmayan milyonlarca öğrenci var. Ders programları ve saatleri ise hâlâ oturtulabilmiş değil!..
Yaz boyunca senaryo üzerine senaryo hazırlayan MEB, yüz yüze eğitimin 10. gününde, en uygun eğitim modelini aramaya devam ediyor.
Tıpkı okula başlama yaşı gibi, canlı ders saati konusunda da sürekli fikir değiştiriyor. Bu da veli, öğretmen ve öğrenciler arasında ciddi anlamda rahatsızlık yaratıyor!
Canlı ders saati konusundaki kararsızlık, sisteme olan güven konusunda erozyona neden oluyor!
Canlı ders saati okullar açıldığında 6 saatti, fazla diye 4 saate indirildi, şimdi ise sınır hepten kaldırıldı!
Bu noktada cevabı aranan en önemli soru şu:
Pandemi nedeniyle ne zamandır işsizliği unutmuştuk. Sanki daha da arttı gibi!.. Gençler gibi aileler de perişan! Eğitim, eğitim diyoruz ama eğitimli olanlara sahip çıkamıyoruz.
Neredeyse hemen her alanda on binlerce hatta yüz binlerce diplomalı işsizimiz var. Daha da acı olanı, aynı fakültelere öğrenci almaya devam ediyoruz.
Bu da işsizler kervanına yeni katılım demek ama nedense hiç kimsenin umurunda değil!
Özellikle de başta YÖK ve ÖSYM olmak üzere bu üniversiteleri açarak gençlerimize iyilik yaptıklarını sananların...
Yaşam için eğitim, artık olmazsa olmazımız. Sınav ve diploma odaklı eğitim çoktan önemini kaybetti. Gün gelecek, üniversite bütçeleri, yarattıkları katma değer, mezunların iş bulma potansiyeli ve aldıkları maaşa göre belirlenecek. İşte o zaman, bugün saltanat süren kurumlar bakalım ne yapacaklar?..
Yapılan araştırmalar önümüzdeki 25 yıl içerisinde bugünkü mesleklerin üçte birinin kaybolacağını ortaya koyuyor. Peki, geleceğin mesleklerine, daha doğrusu istihdamına yönelik hangi hazırlıklar
Ek ders ücretleriyle ilgili olarak fırtınalar kopuyor. Ödenecek, ödenmeyecek tartışması her gün farklı bir boyut kazanıyor. Bu süreçte, öğretmenin çalışmadan maaş aldığını ya da ek ders ücretini hak etmediğini hiç kimse söyleyemez. Tıpkı sağlık ordusu gibi eğitim ordusu da gece gündüz, hafta içi, hafta sonu demeden canla başla çalışıyor.
Öğretmenlere yönelik negatif bir algı oluşturmak hiç kimsenin haddine olmamalıdır.
İçlerindeki üç beş kişiye bakıp, tüm eğitim camiasını “tembellikle” suçlamak, çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğine yönelik olarak yapılmış, en büyük karalama kampanyası olur!
Haftalardır, ekran başında ya da elde telefonla, öğrencilerine nasıl bir kelime daha fazla öğretirim diye yanıp tutuşan öğretmenlerimize, bırakın fazlasını, hak ettikleri verilsin yeter!..
Öğretmenlik para için yapılan bir meslek değildir!
İdealizm olmadan, çocukları sevmeden, ülke ve gelecek sevdası yaşanmadan yapılacak bir meslek olmadı, olmayacak da...
Zaten maaşları çok