Abdest suyunda zaman aşımı

Önceki yılın en önemli tartışmalarından biri de abdest suyu ile ilgili tartışmalardı. Bugün nasıl Darwin tartışılıyorsa, dün de o tartışılıyordu. Abdest suyunun alyuvarları artırıp artırmadığına yönelik tartışmalar öyle bir noktaya gelmişti ki mutlaka bir “kurban“ verilmesi gerekiyordu ve verildi de. Meğerse yalanmış.
Bakan Çelik, hemen her konuda olduğu gibi bu konuda zeytinyağı gibi olayların üzerine çıkıverdi. Sanki konunun muhatabı hiç kendisi değilmiş gibi sorumluları hep başka yerde aradı. Baskılar artınca da, söz konusu bölümün okutulmaması için genelge yayımlayıp Talim Terbiye Kurulu Projeler Dairesi Başkanı Namık Sönmez’in görevden alınması için de soruşturma açtırdı.
Aradan onca zaman geçtikten sonra anlaşıldı ki, Namık Bey hâlâ görevinin başında ve muhtemelen abdest suyuyla ilgili bilgiler hâlâ okutulmaya devam ediyordur.
Ankara’da ne zaman bir olay ortaya çıksa hep aynı yöntem izlenir. Tepkiler artıp tansiyon yükselince, kamuoyunu rahatlatmak için bazı kararlar alınır, daha doğrusu alınır gibi yapılıp yine bildiklerini okurlar. Tıpkı bu konuda olduğu gibi. İşte bu yüzden de herkes bildiğini okumaya devam eder. Mahkeme kararları uygulanmaz, yasalar da görmezden gelinir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eski müsteşarı, yargı kararlarını uygulamadığı için çeşitli mahkûmiyetler aldı. Ama milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına büründü. Yeni müsteşar ise bazen yasaları görmezden gelin diye nutuklar attı. Siz yasalara değil yasalar size uysun anlamına gelecek sözler sarf etti.
Bakan Çelik’in de onlardan farkı yok. İşte bu yüzden, abdest suyu nedeniyle hiç kimsenin cezalandırılmaması şaşırtıcı olmadı. Hatta Sönmez yakında terfi ettirilirse kimse için sürpriz olmasın.

Darwin tartışmaları
Darwin konusunda gelinen son nokta da yukarıdaki örneğe çok benziyor. Yurtiçi ve yurtdışında bilim çevreleri ayağa kalkınca, tansiyonu düşürmek için bir adım atmak gerekiyordu ve atıldı. Darwin’e öyle 10-15 sayfa yetmez, derginin bir sayısı tümüyle ona ayırılacak mesajı verildi. Tartışmalar da bir anlamda hız kesti.
Şimdi merakla Darwin Özel Sayısı’nın çıkacağı günü bekleyeceğiz. Bakalım gerçekten çıkacak mı, yoksa tıpkı abdest suyu tartışmalarında olduğu gibi, dikkatler dağılınca, boş verin, unutun gitsin mi denilecek? Bekleyip göreceğiz.
TÜBİTAK Bilim Kurulu üyelerinden bazıları büyük bir içtenlikle görüşlerini açıklarken, eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, TÜBİTAK’ın konuyla ilgili basın toplantısı düzenleyeceğini öne sürerek görüş açıklamamış. Şaşırdım. Bizim merak ettiğimiz, TÜBİTAK’ın genel görüşünden çok, onun görüşüydü.
Boğaziçi gibi dünya standartlarında bir üniversitenin rektörlüğünü yapan bir isim bu konuda ne düşünüyor, net olarak ortaya koymalıydı. Sanki işin kolayına kaçmış ya da bazı çevreleri rahatsız ederim endişesine kapılmış...

Üniversitelerde neler oluyor?
YÖK’ten sonra Üniversitelerarası Kurul’un da iktidarın kontrolü altına girmesi, YÖK gibi üniversiteleri de tek sesli hale getirdi. Eskiden olduğu gibi artık “aykırı“ sesler duymak mümkün değil.
Doğramacı’dan başlayarak Sağlam, Gürüz ve Teziç dönemlerinde onların görüşlerine ya da duruşlarına aykırı olarak görüş bildiren rektörler ve üniversiteler hep oldu. YÖK ile bazı üniversiteler arasında ciddi problemler yaşandı. Ama ya şimdi? Sanki tek sesli bir üniversite söz konusu. Hemen herkes gölgesinden korkar hale geldi.
Rektörlerin suskunluğundan sonra, zorunlu rotasyon kararıyla öğretim üyeleri de üç maymunu oynamaya başladı. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar, çünkü kendilerini bir anda Anadolu’nun ücra bir köşesinde bulmak istemiyorlar.
Oysa Çankaya ve AKP kurmaylarının en çok istediği konu neydi? Özgür ve özerk üniversite!..
Özetin özeti: Gücü ele geçirenler, biraz da biz kullanalım dedikçe, değişen bir şey olmaz. Olmuyor da...