Başbakan Erdoğan, önceki gün Mardin’de yaşanan saldırıyı değerlendirirken, çocukların şiddet içeren filmlerden uzak tutulmasının zorunlu olduğuna dikkati çekerek, “Eğer bunu yapmazsak, hiç arzu etmesek de acı olaylar yaşamaya devam ederiz. Çocuklarımızı şiddet içeren her türlü örnekten uzak tutmalıyız. Şiddeti özendiren olumsuz filmlerden çocuklarımızı da kendimizi de arındırmak zorundayız” demiş.
Bu görüşüne canı gönülden katılıyor ve sonuna kadar destekliyoruz. Kim aksini düşünebilir ki diyenler çıkabilir. Ama ya uygulama? İşte asıl önemli olan bu!
Bir ara bu konuda bir araştırma yapmıştık. Dört büyük kanalı izlemiş ve bir gecede kaç öldürme ve yaralama sahnesi olduğunu tespit etmiştik.
Çıkan sonuç korkunçtu: Yüzlerce öldürme sahnesi, binlerce yaralama.
Değişen ne oldu? Hiçbir şey. Tam aksine. Şiddetin dozu daha da arttı. Çizgi filmlere kadar girdi.
Oysa bu tür filmler, diziler, programlar kesinlikle bir pedagog denetiminden geçirilmeli. Çağdaş bütün ülkelerde bu böyle.
Şiddet ve korku içerikli filmler gösterilmeyecek mi? Elbette gösterilecek. Ama çocukların ayakta olmadığı saatlerde. Ama biz ne yapıyoruz?
Şiddet, korku ve yozlaşmaya yönelik her türlü yayını akşam saatlerine alıp, Genç Bakış benzeri gençlik programlarını da, sanki kırmızı noktalı film ya da şiddet ve korku içerikli bir yayınmış gibi gecenin körüne atıyoruz.
Bu noktada kabahatli olan kim? Televizyon yöneticileri mi, yapımcılar mı, RTÜK mü, devlet mi, izleyici mi, yoksa hepimiz mi?
TV’de şiddet
Televizyon yayınlarının, çocukları, okul kadar olmasa da en fazla etkileyen unsurlardan biri olduğunu gösteren yüzlerce araştırma var. Batı ülkeleri bu konuda şifreli yayından pedagog zorunluluğuna, sıkı denetimden lisans iptaline kadar çok sayıda önlemler aldı. Almaya da devam ediyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Ancak şikâyetle yetiniyoruz.
Baksanıza, Başbakanımız bile şikâyet ediyor...
Bu konuda başta Başbakan Erdoğan olmak üzere herkesin en kocamanından bir çuvaldızını ilk önce kendisine batırması gerekiyor.
Herkes şikâyetçi olmaya devam ederse, bu başıboşluğu kim giderecek, kim düzene koyacak?
Yasalar çok açık. Radyo Televizyon Üst Kurulu bu amaçla kuruldu. Televizyon kanallarının amaçları arasında da çocukları şiddetten koruyucu birbirinden parlak sözler var. Ama gelinen nokta ortada.
Artık birilerinin bu aymazlığa dur demesi gerekiyor.
Yasakla mı, sansürle mi, cezayla mı? Kesinlikle hayır.
Bilgilendirerek, bilinçlendirerek. Gerekiyorsa da uyararak ve bu uyarıların takipçisi olarak.
Kuralları delme konusunda televizyoncular çok maharetli. En katı olanlarını bile birkaç ay sonra kevgire döndürüyorlar. RTÜK ise denetimlerde devamlılık sağlayacağına, ancak cezalandırıyor.
O da zaten bir işe yaramıyor.
Televizyon deyince akla sadece şiddet ve korku mu geliyor? Elbette hayır. Üzerinde durulması gereken o kadar çok konu var ki, her biri bir o kadar önemli.
Ara sıra Milli Eğitim şûraları düzenlenip, karar niteliğinde olmasa bile tavsiye niteliğinde çok önemli yönlendirici kararlar alınabiliyor. Aynı düzenleme televizyonlar içinde yapılabilir. En kısa zamanda bir Televizyon Şûrası toplanarak, hemen her konu enine boyuna tartışılabilir. Ve bu konuda en kârlı çıkan da, televizyonlar olur.
Tıpkı televizyonlar gibi bilişim dünyasında da kurallar hak getire. Sanal dünya da, televizyonlardan çok daha denetimsiz bir biçimde büyümeye, kırmaya, dökme, incitmeye devam ediyor.
Hiç mi olumlu yanları yok diyenlere ve öküzün altında buzağı arayacak olanlara bir çift sözümüz var:
Yazının konusu yararları değil, zararları.
Özetin özeti: Medeni toplumlarda sansüre, cezaya, tehdide gerek kalmadan da neyin, ne zaman, hangi saatte yayımlanabileceğine karar verilebiliyor. Bizim neyimiz eksik!..
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025