Onca yeni üniversite açıldı. Ancak, çoğu bir rektör ve bir mühürden ibaret. Binalar bulundu, donanım öyle ya da böyle sağlandı. Öğretim üyesine duyulan ihtiyaç ise had safhada. İşte tam da böyle bir ortamda YÖK’ün aldığı karar, akıllara durgunluk verecek cinsten. Fazla söze de hacet yok. Söz bu yola baş koyanlarda:
“Çok yakın bir zamanda doktora öğretimini tamamlamış binlerce araştırma görevlisi işsiz kalabilir. Bizler, ortalama 8-9 yıl önce çeşitli sınavlardan başarıyla geçip, araştırma görevlisi olarak üniversitelerde akademik hayatımıza başladık.
Bu süreç içerisinde bir taraftan lisansüstü-doktora programlarında öğrenci olarak birebir bilimsel araştırmalara katılıp kendimizi uzmanlık alanlarımızda geliştirirken, diğer yandan ileriki akademik yaşantımıza hazırlık olarak, bölümlerimiz için lisans öğrencilerinin ders ve laboratuar uygulamaları, sınavlarda gözetmenlik gibi birçok görevde bulunduk.
Ancak, bizler şu anda inanılması ve kabullenmesi çok zor bir durum içerisindeyiz. YÖK tarafından doktoralarımızın bitmesiyle birlikte 2547 sayılı kanunun 50-d maddesi uyarınca görevlerimize son verilmektedir.
Bundan (Temmuz 2008’e kadar) uygulamadan bahsetmek gerekirse, 50-d maddesince görev yapan araştırma görevlileri doktora tezlerini ilgili enstitüye teslim etmeden önce rektörlüğe yazılı olarak, öğrenci olma şartının gerekmediği araştırma görevlisi kadrosu olan 33-a kadrosuna başvuruda bulunuyorlardı.
Rektörlükler, kişinin, çalıştığı bölümünde herhangi bir probleminin olup olmadığını dikkate alarak 33-a kadrosuna geçiş sağlıyordu. Belirtmek istiyoruz ki bu süreçte araştırma görevliliğinden çıkarılan kişi sayısı üniversitemizde 5’i geçmedi, yani kadrosu 33-a ya geçirilmeyen olmadı diyebiliriz. Hatta bazı durumlarda, bazı araştırma görevlileri herhangi bir kriter olmadan doğrudan 33-a kadrosuyla çalışmaya başladı.
Bu durumun nedenini hocalarımıza sorduğumuzda, ‘Nasıl olsa sizler de 33-a kadrosuna geçirileceksiniz, bu konuyu dert etmeyin ve sizler iyi birer bilim adamı olmak üzere çalışmalarınıza devam edin ve bölümünüzün sizlere verdiği tüm görevleri eksiksiz olarak yapın‘ şeklinde telkinlerde bulunuldu.
Bizler de devam eden süreçte kadro problemi olmadığı ve kişisel eksiklikler hissetmediğimiz için 50d-33a farkının bir probleme sebep olacağını düşünmedik ve hiçbir itirazda bulunmadık.
Fakat bugün geldiğimiz noktada, hayatımızın en verimli 10 yılını bu mesleğe harcadığımız ve akademik hayatımızın son bulacağı günü beklemekten şu anda yaptığımız bilimsel çalışmalara tam olarak adapte olamamakta ve sonraki dönemde yaşayacağımız maddi ve manevi sıkıntıları düşündüğümüz için psikolojik olarak çökmüş durumdayız.
Düşünüyoruz da, hayallerimizin peşinden gitmeyip, üniversiteden mezun olunca herhangi bir firmada çalışmaya başlasaydık bugün en az 10 yıllık bir tecrübemiz olacaktı. İşten çıkarılsak dahi yeni bir iş bulabilme konusunda kendimize güvenimiz ve yeterliliğimiz olacaktı. Hatta alacağımız tazminatla bir süre geçimimizi sağlayabilecek ve bir sonraki döneme en azından maddi problemsiz geçiş yapabilecektik.
Ancak gelin görün ki, bizler Türkiye’de verilebilecek en zor, en cesur belki en tehlikeli kararı verdik. Akademisyen olduk.
Şu durumda bizler var olan tecrübemizle ders anlatmak, uzmanlık alanlarımızda bilimsel araştırma yapmak dışında piyasadaki herhangi bir şirketin ihtiyacına cevap verecek tecrübe ve donanımda değiliz. Yani akademik kariyer dışında hayatta kalabilmek, başarabilmek ve çalışmak için yapabileceğimiz hiçbir iş bulunmamaktadır.
Ayrıca öğretim kanununun 50-d maddesince kadrolu olduğumuz için kurumlar arası geçiş hakkımız bile bulunmamaktadır.
Kısacası, bize diyorlar ki, doktoranızı bitirdiniz, ne yaparsanız yapın...
Üniversite yönetimimiz bu sorunumuzla yakından ilgilenmekte, YÖK ile görüşmelerde bulunmakta ancak yeterli çözümler üretememektedir.”
Özetin özeti: Bozmaktan, küstürmekten, kovmaktan daha kolayı yok. Peki, iktidar ya da YÖK olarak siz ne yaptınız?..
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025