Türkiye gibi kurumsallaşmanın çok zor olduğu bir ülkede 52'nci yaş gününü kutlamak gerçekten onur verici bir durum.
Milliyet 1950'de kurulup çok önemli bir boşluğu doldurmuştu. Bugün de aynı işlevini artan bir şekilde sürdürüyor.
Milliyet'i diğer gazetelerden farklı kılan hep bir şeyler oldu. Hiçbir zaman sıradanlaşmadı. Hiçbir zaman işin kolayına kaçmadı.
Haberde de, yorumda da hep aklın, sağduyunun sesi oldu. TBMM'de eskiden Meclis'in yanı sıra bir de Senato vardı. Kararlar bir kez de senatörlerin süzgecinden geçerdi. Sonra kaldırıldı. Belki de bu yüzden, Abdi Bey'den sonra en uzun süreli yayın yönetmenliğimizi yapan Doğan Heper, "Milliyet Türkiye'nin Senatosu'dur hatta Anayasa Mahkemesi'dir" derdi.
Milliyet, medyada doğru düzgün gazeteciliğin öğrenileceği en önemli okullardan birisi oldu hep. Kimler geldi kimler geçti. Gazeteciliğe Milliyet'te başlayıp, Milliyet'in hamuruyla yoğrulanlar hep dimdik ayakta kaldılar. Mesleğin onurunu korudular.
80'lerin başında Milliyet'te çalışmaya başladığımda, en çömezi bendim. Şimdi ise en eskilerden birisi. Abdi Bey'den sonraki yayın yönetmenlerinin neredeyse hepsiyle çalıştım. Her birinden artılarıyla eksileriyle çok şey öğrendim.
Plazalara taşınmadan önce sanki çok daha mutluyduk. Hani o Türk filmlerindeki gibi. Olanaklar kısıtlıydı belki ama sanki soluduğumuz havada bile sevgi halesi vardı. Bu, şimdi yok mu şeklinde değerlendirilmemeli. Ama o kadar büyüdük ve o kadar çok sirkülasyon yaşadık ki; bazen tanıdık yüz görmekte zorlanıyoruz.
Sami Ağabey, Hasan Ağabey, Eren Ağabey, Yalçın Ağabey, Muzaffer Ağabey, Nihat Ağabey hep varlardı. Ne mutlu ki hala varlar. Daha sonra ikinci kuşak Milliyetçiler Melih Ağabey, Nail Ağabey, Derya, Fikret, Tunca, Tahir, Haslet, Nuri, Volkan, Asil, Veysel, İstemi, Garbis ve sonrasında gelenler.
Ben Milliyet'ten başka gazeteleri bilmediğim için yorum yapamıyorum. Ama çok yer gezenler hep Milliyet'teki aile, sevgi ve dostluk ortamını özlediklerini söylerler. Haksız da sayılmazlar. Bizde bey yoktur, abi vardır. Amir yoktur arkadaşlık vardır. Patron yoktur bazen abi, bazen baba, bazen de arkadaş vardır. Ama bu durum hiçbir zaman istismar edilmedi.
Milliyet Yazı İşleri masasında kesintisiz en uzun süreli oturanlardan birisi olarak Milliyet'teki değişimlerin en yakın tanıklarından oldum. Milliyet zaman zaman değişir gibi olduysa da Anayasa'nın değişmez ilkeleri gibi onun da temel ilkeleri vardı ve onlar hiç değişmedi.
Milliyet Anayasası olarak nitelendirilen bu ilkelerin en tepesinde doğru habercilik, laiklik, demokrasi, objektiflik ve fikirlerin özgürce sergilenmesi geliyordu. Hep öyle oldu.
Aynı gazete içerisinde, hatta aynı sayfalarda birbirine zıt görüşlerin sergilenmesi Milliyet'in bir zaafı değil, başka yayın organlarında belki de hiç göremeyeceğiniz fikir zenginliğimiz oldu.
Hani hep sorarlar dünyaya bir kez daha gelseniz hangi işi yapardınız, nerede çalışırdınız diye. Hiç düşünmeden yine gazetecilik ve yine Milliyet derdim. Aradan 20 yıl geçmiş ama sanki hala yolun başında gibiyim.
Özetin özeti: Milliyet'i anlamak için onu yaşamak gerekiyor. Ne mutlu Milliyet'in çalışanı, okuru, emeklisi, eski çalışanı olanlara...