Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ŞU günlerde başkaları YÖK'ü yok etmeye çalışırken, YÖK de öğretmen yetiştiren Eğitim Fakülteleri'nin başına çorap örüyor.
Bugüne kadar hiçbir yükseköğretim kurumu öğretmen yetiştiren kurumlar kadar itilip kakılmadı. 15 - 20 yılda bir, ne hukuk, tıp, mühendislik eğitimi veren programlarda değişiklik oldu, ne de diğerlerinde. Ama biraz gerilere dönüp baktığımızda üzerinde sürekli oynanan öğretim kurumları, nedense hep öğretmen yetiştiren okullar oldu.
Eğitim sistemimizde, işler ne zaman kötüye gitse, bütün kabahat öğretmenin sırtına yüklenip, üzerinde oyunlar oynandı.
YÖK'ün yeterince tartışmaya gerek görmeden gelecek yıldan itibaren uygulamaya sokmak istediği yeni sisteme göre "önce öğretmen" değil, "önce fizikçi, kimyacı" yetiştirilecek.
Özeti şöyle:
Eğitim fakültelerindeki fizik, kimya, biyoloji, matematik, tarih, coğrafya, Türk dili ve edebiyatı bölümleri yeniden yapılandırılarak şu andaki işlevlerinin çoğu, Fen ve Edebiyat fakültelerine aktarılacak. Yani önce üçbuçuk yıl, örneğin matematik öğretilecek ardından da birbuçuk iki yıl öğretmenliğe yönelik dersler okutulacak.
Daha açık bir anlatımla alan öğretmeni olmak için fakülteye giren bir öğrenci, üçbuçuk yıl öğretmenlik konusunda uzaktan yakından hiçbir şekilde bilgilendirilmeyecek, ardından öğretmenlik havasına sokulmaya çalışılacak.
Benzer durum şu anda İletişim fakültelerinde uygulanıyor. Gazeteci, televizyoncu olmak için bu fakültelere giren öğrencilere ilk iki yıl hiçbir meslek dersi verilmiyor. Onun yerine aklınıza gelen her türlü ders var.
5 yıldır üçüncü sınıfların derslerine girdiğim için bunun sakıncalarını fazlasıyla görüyorum. Öğrencilerin deyimiyle bu, "ıvır zıvır desler" yüzünden gazetecilik aşkıyla fakülteye koşan öğrencilerde ne heves kalıyor ne de okula devam.
Şimdi aynı kaçış öğretmenlikte de olacak.
Öğretmen olmak için fakülteye girenlere sanki ilerde araştırmacı olacakmış gibi fizik, kimya öğretilecek ondan sonra da "gel öğretmen ol" denilecek. Sonuçta yüzde kaçının içinde öğretmenlik hevesi kalır onu da Allah bilir.
YÖK Başkanı Kemal Gürüz, söz konusu sistem için "dünyanın en iyi öğretmen yetiştirme modeli bu" diyor. 15 yıl önce, onu bu makamlara getiren üstadı Doğramacı'da YÖK için aynı sözleri söylüyordu. Aynı ekip yüksek öğretmen okullarını, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan alarak bugünkü konumlarına getirirken de söyledikleri sözler hep aynıydı:
"Dünyanın en iyi modeli bu."
Zaten başımıza ne geldiyse, hep bu "dünyanın en iyi modelleri" yüzünden geldi.
Yeni düzenlemenin olumlu yönleri yok değil. Örneğin ilk kez Eğitim fakülteleri bünyesinde temel eğitim öğretmenliği bölümü açılıyor. Yani 8 yıllık kesintisiz eğitim için öğretmen yetiştirilmesi öngörülüyor.
Üzerinde daha tartışılmasında yarar olan yeni sisteme göre Eğitim fakültelerinde şu bölümler olacak: Temel eğitim, yabancı diller, güzel sanatlar, beden eğitimi, özel eğitim, Türkçe, eğitim (alan derslerine öğretmen yetiştirilecek). Öğretmenlik için asgari eğitim süresi 4 yıl olacak ve alan öğretmenlerine tezsiz master zorunluluğu getirilecek...
YÖK önümüzdeki günlerde "dünyanın en iyi modeli"ni, Eğitim Fakültesi dekanlarına anlatacak. Umarız "dayatma" yöntemiyle değil, Türkiye koşullarına en uygun olanı bulma isteğiyle olaya yaklaşılır.
Uzun lafın kısası, öğretmen yetiştirmede ilk bağımsız kurum olan Darülmuallim'in (Erkek Öğretmen Okulu - 16 Mart 1848) açılışından bu yana, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları, İlköğretmen Okulları ve en son olarak da Eğitim Fakülteleri adı altında epeyce bir macera yaşayan öğretmen okullarımızı, yeni bir kargaşa dönemi bekliyor. Dileriz iyi olur.