Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyalog Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gelinen son merhaleyi ve askerlerin açıklamasını değerlendirmeden önce, bu noktaya nasıl gelindiğini irdelemek, sanki çok daha doğru olacak.Biz genelde hep sonuçlarla ilgileniyoruz. Oysa çok daha önemli olan, yaşanan süreçtir. Tıpkı koruyucu hekimlik gibi. Hasta olduktan sonra hem tedavi yöntemleri hem de tedavi süreçleri üzerinde ahkâm kesen çok olur. Bu yüzden önemli olan hasta olmamak. Yatağa düşmemektir...Konuyla ilgili siyasi değerlendirmeleri, hemen her köşede fazlasıyla bulacaksınız. Ama benim bugün özellikle dikkat çekmek istediğim konu, medyanın, iletişim fakültesinde öğrencilerime ders olarak öğretmeye çalıştığım konuların çok uzağında olmasıdır.Öğrencilerime gazetecilikte birinci önceliğin objektiflik olduğunu anlatıyorum. Objektifliğinizi yitirdiğiniz anda güvenilirliğinizi de yitirirsiniz ki, ondan sonra ne yaparsanız yapın, gerisi boşunadır diyorum.Ama son gelişmelere bakıyorum, herkes bir taraf. Hem de ne taraf! Siyasetçilerden fazla siyasetçi, askerden fazla asker, halktan çok halkçı, hukukçulardan çok hukukçular. Hepsi ahkâm kesiyor. Tıpkı derbi maçlardan sonra yaptıkları gibi...Gazeteciliğin olmazsa olmazlarından biri de kamuoyunu doğru bilgilendirmektir. Bunu yapmadığınız zaman, hele hele tek yönlü bir bilgilendirme bombardımanı altında kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığınız zaman, mesleğe ihanet etmiş olursunuz. Gazeteciler, ne bir futbol takımı taraftarı kadar fanatik olabilirler ne de bir partinin yandaşı gibi at gözlüklü. Onların tek görevi vardır: Doğruyu araştırıp kamuoyuyla paylaşmak ve haberden ayrı bir şekilde yorumunu yapmaktır.Gazetecilik, en basit anlamıyla bir ayna görevi üstlenmektir. Gazeteci, ne görüyorsa onu yansıtmalıdır. Ama bunu yaparken pireyi deve, deveyi de pire gösteren sihirli aynalar konumuna düşmemelidir.Mesleğimizi önemli kılan unsurlardan biri de hiçbir koşulda soğukkanlılığı yitirmemektir. Taraflar bir maçta ya da bir süreçte birbirlerine girebilirler. Amaçlarını aşan söylem ya da davranışlar sergileyebilirler. İşte bu noktada yangına körükle gitme yerine kamuoyunun taraflardan beklentilerini öne çıkarmalılar. Diğer önemli bir nokta ise hem engelleyici, hem kızıştırıcı, hem de eleştirici olmamalıyız.Önceki gün, İstanbul'da çöken bir apartmanla ilgili canlı yayınları izlerken, mesleğimiz adına gerçekten üzüldüm. Öylesine bir hava estiriyorlardı ki, sanki bütün İstanbul göçük altında kalmıştı. Ama daha da üzüntü verici olanı, her dakika bir yetkiliye bağlanıp iş yapmalarına engel olduktan sonra, orada hiçbir yetkili yok mu, neden bu kaosa engel olmuyorlar diye biraz önce ekranda birkaç dakika daha fazla tutmak için anlamsız sorularla esir ettikleri insanlara kızmalarıydı.İtfaiye müdürü, enkaz altından ses geliyor, onu oradan çıkarmak için izin istiyorum dedikçe, bir soru daha diyerek onu ekrana esir eden arkadaşlar, gerçekten görevlerini mi yapıyorlardı yoksa görevini yapanlara engel mi oluyorlardı, bir kez daha düşünmekte yarar var.Tıpkı şimdi demokrasi havariliğine soyunanların demokrasiye verdikleri zarar gibi. Hep başkalarını aynaya bakmaya davet eden bizlerin de arada bir aynaya bakmalarında sonsuz yarar var.Bizler Milliyet gazetecilik okulundan yetiştik. Farklılığımızı şimdi çok daha iyi görüyoruz. Patronundan yayın yönetmenine, yazarları ve yazı işlerinden muhabirine kadar herkes sorumluluğunun farkında. Darısı diğer meslektaşlarımızın başına...Özetin özeti: Bu süreçte, başkalarına önerdiklerimizi kendimiz yapalım yeter! aguclu@milliyet.com.tr Türk demokrasisi şu günlerde önemli bir sınavdan daha geçiyor. Tüm dengeler altüst oldu. Her türlü diyalog kopmuş durumda. Herkes kendisine göre haklı. Ama daha da vahimi, diyalog ve hoşgörü eksikliğinden söz edenlerin de o noktaya gelmeleri...