Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, Alman siyasetindeki gücünü giderek artırırken, Türkiye’yi de ihmal etmiyor. Ama önceliği, vatandaşı olduğu Almanya.
Özdemir, önceki gece Başkent Üniversitesi’nde Genç Bakış’ın konuğuydu. Zaman zaman sert eleştirilerin hedefi olsa da, öğrencilerle olduğu kadar ekran başındaki izleyicilerle de çok iyi diyalog kurdu. Hatta kendisine DSP genel başkanı olması için teklif getirenler bile oldu.
Rektörleri Mehmet Haberal’ın Ergenekon sanığı olarak gözetim altında tutulması ve sağlık sorunlarının ciddiyetini koruması, Başkent’i hüzne boğmuş. Her tarafta onun posterleri ve sözleri var. Hocalarına bir an önce kavuşmak istiyorlar.
İlginç anekdotlar
Özdemir hem Türk hem de Alman olmanın artılarını, eksilerini fazlasıyla yaşamış. Çoğu zaman ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmiş. Ama o hayatından mutlu. Gelecekten de umutlu. İşte programdan önemli satırbaşları:
- Türkiye’de Ergenekon ve Deniz Feneri davaları takım tutmak gibi bir şey oldu. Birine taraf olan, diğerine düşman.
- Türkan Saylan’a yapılan misyonerlik saldırısını çok garip buluyorum. Annesi Hıristiyan kökenli ise bu hiç kimseyi ilgilendirmez.
- Ergenekon’un sonuna kadar takip edilmesinden yanayım. Demokrasilerde asla halkın egemenliği haricinde başka karar mekanizmaları olamaz.
- Hukuktan bahsediyorsunuz ama Ergenekon’a getirdiğiniz eleştiriyi Şemdinli Davası’nda da getiriyor musunuz?
- Fransa ve İsviçre’deki soykırımla ilgili yasayı eleştirebilmemiz için, Türkiye’de de “soykırım” demek suç olmamalı. O zaman gidip o yasaya karşı yürürüz, protesto ederiz.
- Hrant Dink bu konuya son derece ılımlı yaklaşıyordu. Bu nedenle öldürüldü.
- İster hükümete, ister işadamlarına kadar gitsin, sonu nereye dayanırsa dayansın Deniz Feneri’nin de üzerine gidilmeli. Fakat ne yazık ki Türkiye’de ya Ergenekon’u muhalefete karşı, ya da Deniz Feneri’ni iktidara karşı kullanıyorsunuz. Yok mu hiç hukuk devletini savunan?
- Gizli planlar, silah depoları, iktidarı tehdit etmek asla kabul edilemez. Fakat tüm bu araştırmalar, hukuk devleti çerçevesinde olmalı, iş sulandırılıp yoldan sapılmamalı. Peşin yargılama hukuk devletinde asla kabul edilemez.
- Deniz Feneri konusunda Alman mahkemeleri sonuna kadar dosyayı takip etti, sorumlular tutuklandı. Türkiye’deki dosyayı da biz mi takip edelim?
- Türkiye’de değişimi istemeyenlerle, Türkiye’yi Avrupa’da istemeyenler, mükemmel bir şekilde anlaşıyor. Beraberce Türkiye’nin önünü tıkıyorlar. Ama Yeşiller Partisi olarak karşılarında bizi buluyorlar.
- Türkiye’de terör sorununun çözülmesini istemeyen önemli güçler var. Köy korucuları, özel timler var, yaşamlarını bu işten sağlayanlar var, bu işten ekmek yiyen PKK var.
- Kimse bizi sevmiyor, bizi bölmek istiyorlar gibi klişeleri geride bırakmak gerek. Bu kompleks nereden geliyor, hiç anlamıyorum.
- Üniversiteye giden birinin nasıl giyineceğini birey kendi belirlemeli, devlet değil. Bu nedenle başörtüsü yasağını demokratik bulmuyorum. Fakat başörtüsü takacaksın, örtüneceksin demeyi de demokratik bulmam, buna da karşı çıkarız.
- Yeşiller Partisi olarak bizde bir kadın kotası var. Milletvekillerinin, yönetim kurulunun yüzde 50’si kadın olmak zorunda. Başarımızın sırlarından biri de bu.
- Benim için Türkiye hiçbir zaman sıradan bir ülke olmayacak. Ama unutulmamalıdır ki ben bir Alman milletvekiliyim, Alman vatandaşıyım. Şoven kafa bunu anlamaz ama çağdaş kafa anlar.
- Yeşiller Partisi olarak Kıbrıs sorununu çok sert eleştirdik. Kuzey Kıbrıs Annan Planı’na destek verdi. Güney itiraz etti. Planın reddedilmesinden sonra Avrupa’nın yapması gereken şey Kuzey’e yönelik ambargoyu kaldırmasıydı. Biz bunu savunuyoruz.
- Elbette DTP’de eleştirilecek bin bir şey var, gerginliği tırmandıran siyasetçiler var.
Ben de bunları en ağır şekilde eleştiriyorum. Ama yiğidi öldür, hakkını ver demişler. Ahmet Türk ile görüştüğüm sırada şehit haberlerini aldık ve Sayın Ahmet Türk ne kadar üzüntülü olduğunu belirtti.
- Sayın İlker Başbuğ’un yıllık konuşmasına bakın. Asker daha cesur bir şekilde bu işi çözün diyor, yolu açmaya çalışıyor fakat siyasetçiler korkuyor. Başbuğ’un “Anayasal Vatandaşlık” açıklaması takdire şayandır.
- Milletvekili dokunulmazlığı sadece kürsü için ve siyasi söylemler için geçerli olmalı. Almanya’da böyle.
- Atatürk’ten sonra gelenler ve Atatürk adına hareket edenlerin neye sahip çıktığı konusunda ciddi bir soru işareti var. Türkiye’de bazı Kemalist kesimler Türkiye’yi geçen 20. yüzyılın prensiplerine göre şekillendirmek istiyor. Bu da mümkün değil. Atatürk’ün en önemli ilkesi “Çağdaşlık” unutuluyor. Bugünkü sorunlar bugünkü bilinçle yorumlanmalı. Atatürk’e sahip çıkmanın yolu O’nu bir müzeye kaldırmaktan değil, düşüncesini bugüne tercüme etmekten geçiyor. Bu noktada benim yolum resmi Atatürkçülerden yüzde yüz ayrılıyor.
- Aslında Yeşiller Partisi programı Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş programı, başka bir şey değil. Türkiye’de bu görüşleri savunan herkese kendimizi yakın hissediyoruz. Bugün TBMM’de görüş olarak bize en yakın Ufuk Uras var.
- Yüzde 10 barajı çok yüksek. Seçmenin tercihini etkiliyor. Bizde baraj yüzde 5. Eğer yüzde 10 olsaydı meclise giremezdik.
- Almanya’daki en önemli sorun eğitim sorunu.
Özetin özeti: Özdemir aykırı bir politikacı. Ama bir o kadar da diyaloğa açık. Kökleriyle barışık, yeni kimliğiyle gurur duyuyor.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025