Üniversitelerin asli unsuru öğrencilerdir. Onlarsız bir üniversite hayal etmek ya da yaratmaya çalışmak abesle iştigaldir.
Milletvekili ya da halkın iradesinin yansımadığı bir meclis ne ise, öğrenci iradesinin dikkate alınmadığı üniversite de odur. Ama YÖK kurulduğundan beri öğrenciler hep unutuldu.
Unutulmaya da devam ediliyor.
Yeni YÖK yasa taslağında da öğrenci konseyleri, yani öğrencilerin seçilmiş temsilcileri, hak ettikleri yeri yine bulamadı.
O yetmedi, rektörler gibi konsey başkanları da iktidara yakın isimler arasından seçilmeye başlandı.
İktidarın paralelinde açıklamalar yapmaya yönlendirildi.
ODTÜ’de yaşanan olaylardan sonra öğrenci konseyleri adına yapılan açıklama ve bu açıklamaya karşı yapılan aykırı açıklamalar bunun bariz örneği...
Sadece bu gelişme bile kendi aralarında rahatsızlık yaratmaya yetti de arttı.
Oysa bu konseyler, iktidar, YÖK ya da üniversite yönetimlerinin arka bahçesi ya da destekçisi olmak için değil öğrenci haklarını korumak, kollamak için öngörüldü. Öğrenciler, bu amaçla sandığa gidip oy kullandı...
Ama görünen o ki, kendi aralarında arayış içindeler. Özellikle de yeni YÖK yasa taslağı ile yasal bir güvenceye sahip olmak istiyorlar.
İşte bu rahatsızlıkların bir bölümü önceki gün bir açıklama ile kamuoyuna duyuruldu.
“Oy hakkı istiyoruz”
Yeditepe Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Adem Yaşar‘ın yeni YÖK yasa tasarısına ilişkin değerlendirmesi şöyle:
“Öğrenciler üniversitelerin asli öğeleridir.
Araştırma görevlisinden rektöre, üniversitenin spor-kültür-sağlık biriminden Yükseköğretim Kurulu’na kadar herkesin, her kurumun, öğrencilerin üniversitelerin olmazsa olmazı olduğu gerçeğinin farkına varmaları gerekmektedir.
Bu doğrultuda atılacak her adımda, öğrencilerin üniversite için hayati önemi olduğu düşünülerek hareket etmek zorunluluğu mevcuttur.
Yükseköğretim mevzuatında belirtildiği üzere tüm üniversitelerde öğrenci konseyi kurulmuştur.
Bu öğrenci konseyleri, üniversite öğrencilerinin oylarıyla göreve gelip, öğrencilerin problemlerini çözmeye, isteklerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
Üniversitedeki öğrencilerin oylarına talip olan ve nihayetinde seçimi kazanarak göreve gelen öğrenci temsilcisine, görevini layıkıyla yapabilmesi için uygun imkânlar ve ortamlar sağlanmalıdır.
Öğrenci temsilcisi başta rektör seçimlerinde olmak üzere üniversite senatosunda, fakülte yönetim kurullarında, komisyonlarda, kısacası öğrenciyi ilgilendiren her konuda söz ve oy hakkına sahip olmalıdır.
Temsilcilik görevi ancak bu şekilde hakkıyla ifa edilebilir.
“18’inde vekil üniversitede rezil”
Gençlere güvenerek onların milletvekili olması için 18 yaşını doldurmuş bireylere seçme hakkının yanı sıra seçilme hakkının sağlanmasının planlandığı şu günlerde, 18 yaşın üzerindeki üniversite öğrenci temsilcilerine güvenmeyip, onlara rektör seçimlerinde ve senato toplantılarında oy hakkının verilmemesi büyük çelişkidir. Bu durumu en güzel özetleyen söz şudur:
’18’inde vekil, üniversitede rezil.’
YÖK kanunu tasarısında, öğrenci temsilcilerine rektör seçiminde ve senato toplantılarında oy hakkı tanınmamasının gerekçesi olarak ileri sürülen ‘öğrencileri sorumluluk kurtarma’ iddiası tamamen yersizdir.
Çünkü üniversitedeki öğrencilerin oylarıyla seçilen bir öğrenci temsilcisi, sorumluluğunun bilincinde ve bunları kaldırabilecek güçtedir. Aksi halde, sorumluluğu üstlenemeyecek öğrenci, temsilcilik için aday olmaz.
Aday olsa dahi aleyhte kullanılan oylarla temsilciliğe getirilmez.
Bu gerekçelerle, YÖK kanunu tasarısında, üniversite öğrenci temsilcilerine, rektör seçimlerinde ve senato toplantısında oy hakkı tanınmaması hususunu benimsemeyip desteklemediğimizi, ilgili maddeleri sonuna kadar eleştirdiğimizi kamuoyuna saygı ile bildiririz.”
Öğrenciler haksız mı?
18 yaşına gelen gençlere seçme ve seçilme hakkı tanıyorsunuz. Ülkeyi yönetme salahiyeti veriyorsunuz. Ama kendi üniversitelerinde söz hakkı tanımıyorsunuz. Bundan daha büyük bir saçmalık olabilir mi?
Elbette akademik konular, akademisyenleri ilgilendirir. Ama üniversitenin genelini ilgilendiren konularda, örneğin rektör ve dekan seçimlerinde, araştırma görevlileri gibi asistanlara da kesinlikle söz hakkı tanınmalıdır.
Üniversitelerin misyon ve vizyonları belirlenirken de öğrenciler mutlaka dinlenmelidir. Çünkü gelecek onların geleceği...
Özetin özeti: Demokrasiyi eğer gerçekten içimize sindirmek istiyorsak, buna önce üniversitelerden başlamalıyız...