Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan öğrencilere moral vermeyi seviyor. Yine öyle yaptı. ÖSS’de öğrencilerin kazanma şansının önceki yıllara göre yüzde 25 daha fazla olduğunu söyledi. Başvuran sayısı azalacak, kontenjanlar artacak ve öğrenciler üniversiteye daha kolay girecekmiş.
O söylediğine göre doğrudur. Ama nereden baksanız, başvuran 1.5 milyon adaydan ne kadarı ilk beş tercihine girecek, o önemli.
Eğer hedef ille de üniversiteye kapağı atmak ise tamam. Ama yok eğer ilgi ve yetenekler doğrultusunda bir fakülteye girip, sonrasında da iyi bir meslek ve iyi bir yaşam düşlüyorsanız, işte o zaman hemen hayale kapılmayın.
ÖSS, SBS, YKS, TUS, KPSS ya da benzeri sınavlarda soruların kolay ya da zor olması bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bunlar birer sıralama sınavı. Yani belli bir puanın üzerinde olanlar, kolejleri ya da üniversiteyi kazanır, altında kalanlar açıkta kalır gibi bir durum söz konusu değil. Belirlenen kontenjanlar ne kadar ise başvuranlar puan sıralamasına sokulur ve en üsttekiler alınır. Hatta bazen öylesine garip durumlar yaşanır ki, kontenjanlar dolmadığı için, barajı aşan en dipteki öğrenci bile kolayca üniversiteli olur.
“Barajı aşıyor ya daha ne sorguluyorsun?” diyenler çıkabilir. Ama bu baraj öyle bir hale getirildi ki, 10 basamaklı merdivenin ilkini aşmak yetiyor da artıyor.
Başkan Yarımağan, üniversiteye hazırlanma sisteminde de bir değişiklik olmayacağını belirtmiş. Yani dershaneye devam. Kime ne faydası varsa!..
YÖK, geçen yıl, apar topar, üniversitelere sormadan, kontenjanları yüzde 25 artırdı. Ayrıca bir de afla gelen öğrenciler oldu. Anlayacağınız, üniversiteler tıka basa öğrenci dolu. Üstüne üstlük, hemen her alanda on binlerce işsiz üniversite mezunu var.
Şimdi öğrencinin böyle bir durumda kazanma şansı yüksek olsa ne olacak?
Kazandı, bitirdi. Ya sonrası? İşte asıl tartışılması gereken bu.

Yeniden yapılanma şart
Üniversitelerin hiç zaman kaybetmeden yeniden yapılanmaları gerekiyor. Hemen her ile bir üniversite açıp, kontenjanları artırarak, üniversite önündeki yığılmayı eritemeyiz. Ben yaptım oldu mantığıyla hareket ettiğimizde, yarın karşınıza bugünkünden çok daha vahim sonuçlar çıkar. Nitekim çıkmaya da başladı.
İşsizler arasında en yüksek oran üniversite mezunlarında. Kendi alanında iş bulanların sayısı ise yok denecek kadar az. Örneğin, öyle öğretmenlik branşları var ki her 100 kişiden ancak 3’ü, 5’i atanıyor. Diğerleri ise hangi sektörde iş bulabiliyorsa ona seviniyor. Mimarlıkta, mühendisliklerin çoğunda, sosyal bilimlerde, eczacılıkta ve daha pek alanda da durum, öğretmenlerinkinden farklı değil. Onlarca yıl yetecek kadar mezun sayısı varken, kontenjanların yüzde 25 oranında artırılması, öğrenci dalkavukluğu ve popülizmden başka bir şey değil.
Üniversitelere daha fazla öğrenci alınmasın mı? Elbette alınsın. Ama ülke kaynaklarını ve gençlerin geleceklerini heba ederek değil!..

İktidar-medya gerginliği
Dünyanın hemen her yerinde iktidarlar medyayı pek sevmez. Çünkü özünde eleştiri var. Onlar bardağın dolu yanını, medya ise boş yanını görür. Onlar ısrarla yaptıklarının yazılmasını ister, medya ise yapmadıklarını sorgular. Biri bağımsızlık ister, diğeri yandaşlık. Ve sonuçta, araları bir gün iyi ise iki gün kötüdür. Oysa her iki taraf da demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Asli görevini unutup karşı tarafa savaş açanlar ise hep tarihin tozlu yaprakları arasında kaybolup gider. Bu bazen medya, çoğu zaman da iktidarlar olur.
Dünden bugüne iktidar-medya gerginliğini bu gece Genç Bakış’ta masaya yatıracağız. İletişim fakültesi öğrencileri soracak, duayen gazeteciler ve konunun tarafları cevaplayacak. Amaç da gerginlikleri daha fazla tırmandırmak değil, gerçekleri bulup çıkarmak olacak.
Özetin özeti: Demokrasiyi tehdit ve tahammülsüzlükle değil ancak ve ancak doğrular ve hoşgörüyle yaşatabiliriz. Bu konuda da herkes üzerine düşeni yapmalıdır...