Diyalog Peki rektörler, daha doğrusu üniversiteler, böylesine önemli bir konuda konuşmalı mı, yoksa susmalı mı? Yani ağızlarını hiç mi açmamalı mı?Daha da önemlisi, bazı çevrelerce, "Rektörler Partisi" olarak isimlendirilen Rektörler Komitesi, ülkenin genel gidişatına yönelik olarak nasıl bir duruş sergilemeli?Üniversiteler cumhuriyetin kaleleri; bu tanımın altına imza atacak on milyonlarca insan var. Başta Sezer olmak üzere, daha önceki cumhurbaşkanlarının da söylemleri bu yöndeydi. Ama AKP'nin üniversitelere bakış açısı hep farklı oldu. Erbakan, "Gün gelecek, rektörler türbana selam duracak" derken, bugün ülkeyi yönetenlerin tümü onun dizinin dibinde oturuyordu. Şimdi, Erbakan gibi görüşlerini net bir şekilde ortaya koymasalar da çok farklı fikirde olmadıklarını düşünenlerin sayısı hiç de az değil. İşte bu yüzden olsa gerek, rektörlerin açıklamasında şu noktalar dikkat çekti:. Adaylar, laikliği ve cumhuriyetin değiştirilemez niteliklerini benimsemiş olmalı. 2002 seçimlerinde oyların yüzde 45'i Meclis'e yansımadığı için doğan temsil zafiyeti cumhurbaşkanlığı makamına taşınmamalı.. Adayların geçmişinde sorumluluk doğurabilecek bir suçlama veya şaibe olmamalı... Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili tavırlarını ortaya koyan rektörleri alkışlayanlar da var, zehir zemberek eleştirenler de. YÖK Başkanı Teziç, "Seçimler üniversiteleri direkt olarak ilgilendirdiği için görüşlerimizin açıklanması anayasal sorumluluk anlayışıdır" diyor.Olayın hukuksal yönü yargıçları ilgilendirir. Ama devletin en önemli kurumlarından biri olarak üniversitelerin sadece bu konuda değil, ülkemizi ve geleceğini yakından ilgilendiren her konuda konuşuyor olması kimseyi tedirgin etmemelidir.Asıl konuşmuyorlarsa, eyvah demek gerekir. Üniversitenin konuşmadığı ya da konuşamadığı bir ülkede ne demokrasi kalır ne de özgürlükler. Elbette bu demek değil ki üniversiteler siyaset yapsın. Zaten onların da böyle bir zihniyetinin olduğunu sanmıyoruz. Tıpkı hükümetler gibi onlar da gelip geçici. Bugün varlar, yarın yoklar. Önemli olan, üniversiteler ve onların görüşüdür. Bu yüzden rektörlerin söylemlerini, kişisel görüşleri olarak değil, üniversitenin görüşü olarak ele almak ve ona göre irdelemek gerekir.Tayyip Bey'in, Abdullah Gül'ün ve Arınç'ın cumhurbaşkanlığı konusunda elbette yasal bir engel yok. Ama sanki toplum bu konuda henüz hazır değil. Hocalar böyle de öğrenciler farklı mı? Değişik konularda, çok farklı düşünen öğrencilere, hiçbir önyargıya gerek bırakmadan, hatta daha demokratik olmaları gerektiğini vurgulayarak bu isimlerin aday olmalarına nasıl baktıklarını sordum. Maalesef tamamına yakını her üç ismin de cumhurbaşkanlığına sıcak bakmıyor.Hatta biraz üstlerine gidip "Ne biçim demokratsınız, sandığa saygınız yok mu!" diye tahrik ettiysem de, Nuh dediler peygamber demediler.Bu da gösteriyor ki bazı isimlerin cumhurbaşkanı olmasına sadece rektörler değil, öğrenci ve öğretim üyeleri de onay vermiyor.Elbette olur diyenler yok mu? Tabii ki var ama büyük çoğunluk olmazdan yana. Hatta olur diyenlerin bir bölümü de şimdilik olmaz görüşünde.Bir Genç Bakış'ta Demirel ile konuşurken 1968'de AKP'nin bugünkü oy oranından çok daha fazlasını almasına rağmen neden cumhurbaşkanı olmadığını sormuştum, "Ortam uygun değildi. Türkiye gerilirdi. O yüzden adaylığı aklıma bile getirmedim" dedi.Özetin özeti: Cumhurbaşkanlığı süreci sancısız geçmeli. Bazen ortamın gerilmesi için bir kıvılcım yetiyor. İşte o kıvılcımı ateşlemeye ne siyasetçilerin, ne üniversitelerin, ne medyanın ne de başka kurum ve kuruluşların hakkı var. Türkiye için en hayırlısı kim ise o olsun. aguclu@milliyet.com.tr Uzlaşma her zamankinden çok daha önemli