Diyalog İlk girişte kazanmak imkânsız gibi. En iyimser tahmin, üçüncü denemede istenilen bir fakülteye "kapağı atmak". Ama o bile garanti değil.Lise 2, 3'te başlayan ve ortalama 3-4 yıl süren hazırlık ve sınav maratonu, gençleri hayattan koparmaya yetiyor da artıyor. Adayların dışarıda özel hayatları yok gibi. Günde 300-500 soru çözüyorlar. Binin üzerinde soru çözen çılgınlar da varmış. Ve bunu gurur meselesi haline getiriyorlarmış. Hayret ki hayret!ÖSS adayları, evde, okulda, dershanede her yerde test çözüyorlar. Peki, ne zaman yeni konu işliyorlar, ne zaman ders çalışıyorlar, o belli değil. Oysa, herhangi bir konuyu işlemeden, öğrenmeden, yeterince irdelemeden test çözmenin bir anlamı yok.Bazı aklıevvel öğretmenler, test çözerken öğrenme yöntemi en iyi olanı diyorlar. Bu araba kullanmayı trafikte öğrenmek gibi bir şey. Yanınızda ne kadar usta öğreticiler de olsa kaza yapma olasılığınız her zaman yüksek. Doğru olanı, önce teoriyi öğrenerek, sonra özel alanlarda uygulama yaparak, en sonunda da kontrollü bir şekilde trafiğe çıkarak şoförlük öğrenilir.Sınavlara hazırlık da araba kullanmaktan farklı değil. Otomobili tanımadan, kuralları öğrenmeden, bir kaza anında nelerin olacağını hesaba katmadan trafiğe çıkmak, tehlikelerin en büyüğü. Daha şoförlüğün en başında arabayı 5. vitese takıp 100 kilometrenin üzerine çıkmak ne kadar tehlikeli ise günde 300-500 soru çözerek kapasiteyi zorlamak da bir o kadar riskli.Bu risklerin en başında ise öğrencilerin ders çalışmaktan zevk alma duygularını yitirmeleri geliyor. Ders çalışmanın da keyfi olur mu diyenler, zaten baştan kaybediyor. Öğrenmeyi eziyet olarak değil de başarıya giden yolda olmazsa olmaz bir süreç olarak görenler ise mutlu sona ulaşıyorlar. Türkiye'de her yıl 5 milyona yakın aday sınava giriyor. OKS, ÖSS, KPSS, TUS bu sınavlardan bazıları. İçlerinde ömür tükettireni ise ÖSS. Üçüncü, beşinci kez girenler var. Tam bir ömür törpüsü. Sınava hazırlanan öğrenciler dokunsanız patlayacak bomba gibiler. Baharla birlikte bu gerginlikleri daha da artarsa şaşırmayın. "Derdimizi kimseye anlatamıyoruz. Ne ailelerimiz, ne öğretmenlerimiz, ne de arkadaşlarımız, kimse bizi anlamıyor. Sordukları tek şey, ne sağlığımız, ne moralimiz, ne de neler düşündüğümüz. Varsa yoksa günde kaç test çözüyorsun, kaç puan alıyorsun, nereye gireceksin? Bıktık artık bu sözleri duymaktan" diyorlar.Rehberlik öğretmeni olan okul ve dershanelerdeki öğrenciler bir anlamda şanslı olabilirler. Ama bu olanaktan yoksun okullarda sinir katsayısı giderek yükseliyor. Bazı okullar, bu yüksek tansiyonu düşürmek için "yüzleşme toplantıları" düzenliyor. Lise son sınıf öğrencileri haftanın bir günü, ilgili öğretmen ve yöneticilerle bir araya gelip içlerini döküp rahatlıyor. Konuşulanlar orada kalıyor. Bazen öğretmenlerine kızıyorlar. Bazen de ailelerine. En çok da bu sınav sistemini yaratanlara. Yani Ankara'ya...ÖSS, OKS ve benzeri sınavlarda müfredat dışında soru sorulmadığını kesin olarak biliyoruz. Oysa dershaneler yaptıkları işi daha önemli göstermek için olmadık sorular icat ediyorlar. Bu da kafa karışıklığının ötesinde bir işe yaramıyor.Dahası, son 5 yılın soru analizlerine bakıldığında, hangi konulardan kaç soru çıkacağı üç aşağı beş yukarı belli. Durum böyleyken, tek soru çıkma ihtimali bile olmayan konular için yüzlerce, hatta binlerce soru çözdürülmesi ne kadar doğru?..Aslında en doğru olanı, herkesin kendine göre bir çalışma temposu ve çalışma yöntemi geliştirmesi. A'da başarılı olan bir yöntemin, B'de başarı olma olasılığı hiç de fazla değil. Öğrenciler dert küpü Genç Bakış bu gece Okan Üniversitesi'nde. Konu Çankaya. Konuklar ise Hüsamettin Cindoruk, Ahmet Özal, Derya Sazak ve Metin Uca. Hepsinin de söyleyecek çok sözü var. Çok ilginç olacağı kesin... aguclu@milliyet.com.tr Genç Bakış/Çankaya