Yukarıdaki sözleri kim söylüyor? Muhtemelen, tasarıyı içine sindirmeyen muhaliflerden birisi diyenler çok olacaktır.
Dahası var!
Aynı kişi, merkezi sınavlar olduğu sürece, dershanelerin kapanmasının zor olduğuna da dikkati çekiyor.
Ama en önemlisi, tasarının pek çok zaafının bulunduğunu ve üniversitelerin, özellikle de vakıf üniversitelerinin kendi giriş koşullarını ve kontenjanlarını kendilerinin belirlemeleri gerektiğini söylüyor.
Peki, bu kişi kim ve bu sözleri nerede söylemiş?
Sizleri daha fazla merakta bırakmayalım.
Sözlerin sahibi 10 gün öncesinin TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı, şimdinin ise Milli Eğitim Bakanı.
Nabi Avcı, Komisyon Başkanı olarak Vakıf Üniversiteleri Birliği’nin yayın organı İdeal Eğitim’e röportaj vermiş.
Çok çarpıcı açıklamaları var. Bakan olunca bu görüşleri değişecek mi, bilmiyoruz. Ama eğer değişmezse, YÖK’ün hazırladığı taslağın çöpe gideceği kesin!..
İşte o söyleşiden ilginç bölümler:
Çelişkili ve bütünlük yok
- YÖK taslağı, Türkiye’deki yasa yapma konusunda var olan olumsuz geleneği içinde barındırmakta, bu geleneğin zafiyetlerini bünyesinde taşımaktadır.
- Burada yapılan şey, darbecilerin, nispeten “normal”, sivil, demokratik düzene geçildiği zaman bu hükümler kolay kolay değiştirilmesin, mümkün olduğu kadar uzun bir süre yürürlükte kalsın diye pek çok şeyin en sağlam kazık olan Anayasa’ya bağlanmasıdır. Bu uygulama bugüne kadar da başarılı oldu. Çünkü pek çok mevzuat günün koşullarına uymadığı halde, bu zorluklar nedeniyle değiştirilemedi. Yeni YÖK taslağında da bu zafiyeti görmek mümkün.
Dayatmacı!
- Pek çok konu aslında yönetmeliklere göre tanımlanacak iken, ayrıntılı olarak, ayrı ayrı tarif edilmiş. Akademik kariyer ve yükselme koşullarından, disiplin konularına kadar her şey, detaylı olarak tanımlanmaya çalışıyor. Her şeyde bu yapılmış. Oysa çok dinamik, hızla değişen, eğitim gibi, yükseköğrenim gibi bir alanı, böylesine ayrıntılı ve kendi içinde çelişen ve anlamlı bütünlük oluşturmayan bir metinle tanımlamak yanlış olur.
- YÖK taslağı bu çeşitliliği yansıtıyor. Üniversiteler; devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri, yasal düzenleme ile kurulacak olan özel üniversiteler, yabancı üniversiteler olarak tanımlanıyor. Bu üniversitelerin yapıları gereği, öğrenci seçme sistemleri, öğretim üyelerini seçme ve akademik kariyer yükseltme ve unvan verme gibi konularda yetkilendirilmesi gerekiyordu. Bu taslak bunu sağlamıyor.
- 1987 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda danışmanlık yaparken İstanbul’da AB Konseyi Eğitim Bakanları konferansı yapıldı. İngilizlerin raporunda unutamadığım bir paragraf vardı. “Bu rapor 3 yıl için geçerlidir” diye yazıyordu. Hızla değişen bir sürece ve ileride geçerli olması mümkün olmayan bir konuya vurgu yapıyordu. Bu nedenle hazırlanacak yasa taslağı da teknolojideki ve sektördeki gelişmeleri hesaba katmalı ve zaman içinde karşımıza çıkacak yeni koşullara adaptasyon mekanizmalarını bünyesinde taşımalı. Oysa bu taslak, mevcut koşullar sanki en az 20 yıl daha aynı şekilde sürecekmiş gibi hazırlanmış.
- Bu sistemde yetki sahiplerini de denetleyecek bir yapıyı kurmak gerekiyor.
Hükümete gelmedi
- Kâğıt üzerinde şuraya bu kadar öğrenci, buraya bu kadar öğrenci demek pratikte işe yaramıyor. Özellikle de vakıf üniversitelerinin kontenjan konusunda karar vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Devlet üniversitelerinde bu sistem farklı olmalı.
- YÖK’ün taslağı ve diğer alternatif taslaklar MEB’e gelecek. MEB bunları inceleyecek, değerlendirecek ve kendisi bir “tasarı taslağı” hazırlayacak. Bu tasarı taslağı Bakanlar Kurulu’na gelecek ve kabul edilirse, “hükümet tasarısı” olarak parlamentoya gelecek ve ilgili komisyona yani bize gelecek.
- Taslak mevcut haliyle asgari düzeyde de olsa bir anayasa değişikliği gerektiriyor. Bunun için de partiler arası uzlaşma gerekiyor. Ak Parti mevcut milletvekili sayısı ile anayasa değişikliği yapacak bir çoğunluğa sahip değil.
Dershaneler besleniyor
- Dershanelerle ilgili çalışma MEB’de devam ediyor. Öğrencinin önünde farklı seçenekler varsa her zaman daha iyi seçenek için bir yarış olur. Dershaneler de sonuç olarak bu en iyi olduğu varsayılan seçenekleri kazanmak için ilave bilgi ve beceri kazanmak isteyenlerin talepleri sonucunda ortaya çıktı ve bu süreci doğuran ve bir bakıma kendisi de bu süreçten beslenen faktörlerden biri de merkezi sınav sistemidir.
Özetin özeti: Bakan Avcı’nın işi hiç de kolay değil!..