Georgetown Üniver-sitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Profesörü Charles King’in yazdığı “Pera Palas’ta Gece Yarısı - Modern İstanbul’un Doğuşu” adlı kitabı okuyorum şu aralar.
Charles King, Türklerin Ermenilere karşı soykırım yaptığını ısrarla yazan biri... Bize karşı en küçük bir sempatisi yok yani…
Böyle bir yazardan toprakları işgal altındaki Osmanlı’nın son günlerinde, Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde bir halkın iman gücüyle dünyanın en güçlü orduları karşısında kazandıkları zaferleri okumak çok keyifli.
Hele hele de bugünlerde... Milyonlarca Türk gibi ben de Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Destanı’nı kitaplardan okudum.
Charles King’in kitabını okurken 15 Temmuz’un manasını daha iyi anladım.
15 Temmuz gecesi “Darbeye dur” demek için sokağa çıkıp kendilerini tankların, mermilerin önüne atanlar, günlerdir meydanlarda nöbet tutanlar da ataları gibi tarih yazdı. Sadece Türkiye değil, dünya da bunu tanık oldu.
Türk halkının yazdığı “Demokrasi Destanı” Yenikapı’daki “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”yle taçlandı. Müthiş Ağustos sıcağına rağmen milyonlarca insan o güneşin altında saatlerce coşkuyla bayrak salladı. Çok miting gördüm böylesine kalabalık böylesine
Öyle ağır bir yaftadır ki ‘Vatan hainliği’; sadece boynuna asılanı değil, yakınlarını da ömür boyu utanca mahkum eder... O nedenle sadece devletin değil, toplumun da bu konuda kılı kırk yarması şart. Ancak 15 Temmuz’dan sonra gördük ki - kimi bilmeden, kimi kasıtlı - at iziyle it izi karıştırılmaya başlandı.
‘Vatan hainliği’ yakıştırması bu kadar kolay yapılmamalı. Zamanla o kişinin ‘vatan haini’ olmadığı ortaya çıksa ne fayda. O suçlamanın o kişinin ve yakınlarında yarattığı hasarı tamir etmenin olanağı var mı? Cem Yılmaz, Bergüzar Korel, Halit Ergenç, Murat Boz ve Gülben Ergen gibi birçok ünlü, sosyal medyada neredeyse ‘vatan haini’ ilan edildi.
Yapmayın, etmeyin... Ergenekon, Balyoz ve benzeri bir yığın dava gözümüzün önünde oldu. Binlerce masum insan kumpaslarla içeri atıldı, hayatları karartıldı.
İçlerinden kimi kanser oldu, kimi suçlamaları kaldıramayıp intihar etti. Sonuçta hepsinin suçsuz olduğu ortaya çıktı, ama ne giden canların geri gelmesi, ne de çekilen acıların telafisi mümkün. Ortada gerçekten ‘vatana ihanet’ eden varsa bu suçtur. Yargı, er veya geç onun yakasına yapışır ve gerekli cezayı verir.
Hukuk devletinde kimse kendini Yargı yerine koyamaz, ‘yargısız infaz’
7 Ağustos Pazar günü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşanacak.
Yenikapı’daki “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”nde Türkiye tek yürek olacak.
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin katılması kesindi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mitinge katılmayacak ama bir heyet gönderecekti. Anlaşılan o ki Başbakan’ın açtığı telefon ve Erdoğan’ın davette ısrar etmesi etkili oldu ve Kılıçdaroğlu da mitinge katılacağını açıkladı.
Türkiye’de ilk kez olacak bir şey bu.
Umut Kitabevi iddianamesini hazırlayan eski Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın, darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen Cemaati soruşturmasını yürüten savcıya yaptığı itiraflar öyle böyle değil.
İhraç edildiği savcılığa mahkeme kararıyla dönen, çalışmadığı dönemde maaşını cemaatten aldığını söyleyen Sarıkaya’nın halen nasıl savcılık yaptığını anlayamasam da maharetleri ortada:
Cemaatçi hâkim ve polis şefinin isteği üzerine Şemdinli iddianamesine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı - e-muhtıracı Genelkurmay Başkanı- Yaşar Büyükanıt’ı dahil etmek...
Cemaatin çıkarı için benzer bir kumpasla Van 100. Yıl Üniversitesi’nde operasyon yapıp, Rektör Yücel Aşkın ile Genel Sekreter Enver Arpalı’yı (Bu durumu kendine yediremediği için intihar etti) içeri atmak...
Aynı şekilde itirafçı olan başka cemaat mensubu savcılar ve hâkimler de var. Anlaşılan o ki bu cemaatten daha çok “itirafçı” çıkacak.
Devlet, elbette ki içindeki
“Paralel Yapı”yı temizlemek için bu “itirafçılar”dan yararlanabilir.
Cumhurbaş-kanı’nın yaveri, Genel-kurmay Başkanı ve bazı kuvvet komutanlarının emir subayları ve özel kalem müdürlerinin FETÖ’cü çıkması tesadüf olabilir mi?
Değil.
Amaç belli:
Kaleyi içten fethetmek.
Cumhurbaşkanı’nın yaverinin nasıl seçildiğini sordum Genelkurmay yetkililerine.
Şöyle çalışıyor sistem.
Genelkurmay Personel Dairesi altı isim öneriyor.
Türkiye’deki askeri darbeler, darbe girişimleri, muhtıra ve e-muhtıra tarihlerine ve günlerine bakar mısınız?
15 Temmuz 2016… Cuma.
27 Nisan 2007… Cuma.
28 Şubat 1997… Cuma.
12 Mart 1971… Cuma.
27 Mayıs 1961… Cuma…
Demokrasi düşmanı darbeci, muhtıracı askerlerin “kötü emelleri”ni hayata geçirmek için niye hep cuma gününü seçmesi enteresan.
Sinan Çetin’in eski eşi, Rüzgar Çetin’in annesinden bir mektup aldım. Mektup bana geldi, ama hedefi kamuoyu… İşte Hale Hanım’ın yazdıkları:
“Bu elim kazayla, üç ailenin yüreğinin tam ortasına acının ateşi düştü. Vefat edeni, yaralı olanı, mahkûm olanı... Üç aile de perişan oldu... En büyük ateş sevgili Fatih’in ailesininki elbette.. Bizim ocağımıza da üç acının üçü de ayrı ayrı düştü. Bu olaydan sonra çıkan her haber, bu üç ailenin acısına benzin döküp ateşi harlıyor.
Oğlu demir parmaklıklar ardında olan bir baba ve anneye küfür ederken o aileye acımayın tamam. İstemeden birinin ölümüne sebebiyet vermenin vicdan azabını çeken ve ömür boyu çekecek olan Rüzgar’a da...
Peki yaralı ve vefat eden polisin ailesine, eşine ve çocuklarına da mı acımıyorsunuz? Bu yayınların ve sosyal medya paylaşımlarının onlara en küçük bir faydası olmadığı gibi, tersine yüreklerini her gün yeniden kanatıyor. Yaraları deşildikçe, aileler yaralarını saramıyorlar.
Ne istiyorsunuz?
Kan davası mı?
Nefret içinde yaşayıp, o iki yetimi de nefretle mi büyütelim?
Helalleşmek bizim kültürümüzde vardır ve en güzel şifadır. Sizler de ya bir anne veya baba, ya da bir evlatsınız. Ve böyle bir acıyı Allah düşmanıma vermesin.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 1.684 askerin ihraç edilmesinin ardından yapılan Yüksek Askeri Şûra’nın aldığı kararları beğenmeyip, eleştirenler var:
“TSK’nın komuta kademesi komple değişmeli”ymiş!
Sebep?
“Astlarının esir aldığı komutanlar, TSK’yı yönetemez.”
İşin bu tarafı tamam da, madalyonun bir de arka yüzü var:
O komutanlar darbeye karşı çıkmasa bugün, ya Libya gibi herkesin bir bölgeyi ele geçirip kan gölüne çevirdiği parçalanmış bir ülke olurduk ya da FETÖ Cumhuriyeti!
YAŞ öncesi Kara Havacılık Okulu Komutanı Org. İhsan Uyar ile Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanı Org. Kamil Başoğlu’nun “ihmal” nedeniyle istifalarını isteyen Cumhurbaşkanı’nın bildiği, bizim bilmediğimiz bir şeyler var ki TSK’nın komuta kademesi değişmedi.