Gerilimli bir gece yolculuğu

27 Ekim 2017

Lise buluşmaları biraz alışkanlık işidir. Ya daha kapısından çıktığın anda özlemeye başlayacak kadar sevmişsindir liseyi ve ara vermeden görmeye devam edersin sınıf arkadaşlarını ya da - Leyla gibi ve de benim gibi- 25 yıl beklemen gerekir o masaya tekrar oturabilmek için. Onca yıl sonra neden gittiğini de sen bile bilmezsin.

Leyla, Pelin Esmer’in ‘Gözetleme Kulesi’nden beş yıl sonra karşımıza çıkan filmi ‘İşe Yarar Bir Şey’in kahramanı. 42 yaşında, avukat ve şair. 25 yıl sonra sınıf buluşması için başka bir şehre gitmeye karar veriyor ve bunun için de trenle gece yolculuğunu tercih ediyor. Daha istasyondayken yolculuğunu sıradanlıktan çıkaracak olan kişiyle tanışıyor: Bir iş görüşmesine gitmekte olan genç hemşire Canan. Yemekli vagonda biri anlatır, diğeri dinlerken, birine “Gel beni öldür” diyen bir adamın hikayesi bomba gibi düşüyor masaya. Leyla ile Canan arasında bir iş birliği ya da baktığınız yere bağlı olarak, suç ortaklığı doğuyor. Canan’ı bekleyen zorlu görevi birlikte kotarmaya karar veriyorlar.

Güçlü oyunculuklar...

Her şeyden önce izleyiciyi de ortak ettiği atmosferiyle çok etkileyici bir film, ‘İşe Yarar Bir Şey’. O gece yolculuğuna siz de çıkıyorsunuz ve o çok

Yazının Devamı

Akşama doğru taarruza geçecekler!

26 Ekim 2017

Şimdi başlığa bir bakın rica ediyorum. Ne düşündürüyor size? Uzaylı istilası mı başlıyor? Zaman makinesinden çıkıp gelmiş dinozor sürüsüyle mi karşı karşıyayız? Zombi saldırısı mı sözü edilen yoksa? “Game of Thrones”a fazla kaptırdık kendimizi, kış da yaklaşıyor, akgezenler yeni sezonu bekleyemeden duvarı aşıp bize ulaştı? Ne oldu?

Bin bir çeşit olağanüstü felaket senaryosu olabilir, bilim kurguyla aram sınırlı olduğu için örnekleri çoğaltamıyorum.

Bir de üst başlığı var: İstanbul için korkutan uyarı! Yani bire bir bizi ilgilendiren bir taarruz söz konusu demek.

“İnternetin bir son dakika numarası daha” diyerek tıklıyorum; haber şöyle: “Meteoroloji ve AKOM’dan peş peşe gelen uyarıların ardından bir açıklama da ünlü meteorolog Orhan Şen’den geldi: İstanbul kuzeyden CB bulutları ile kuşatıldı. Akşama doğru taarruza geçecekler”.

Yağmur geliyormuş bir başka deyişle.

Şimdi en eskiden olsa, “Bu doğa olaylarını felaket gibi sunmak da bize mahsus. Sonbaharda yağmurdan, kışın kardan korkmak neyin nesi?” derdim, “Yağmasa mıydı yani, bulut kuşatması ne demek?”

Fakat öyle değil, ağustos sıcağında kafamıza kaya kadar dolu yağdıktan, metrolarda, vapurlarda mahsur kaldıktan, yıllardır sağ salim

Yazının Devamı

Riya bütün çektiğimiz

25 Ekim 2017

Günü gelince ortaya dökülen aile sırları, sanatın favori konularından biri. Son derece sevgi dolu, nazik ve neşeli bir aile, birbirini bir süredir görmemiş kardeşler, özlem dolu bir kavuşma, muhtemelen bir kutlama. Birinin usulca halının altındaki birikintiden görünen ipliğin ucunu tutup çekmesi, aralarında kan -ya da evlilik- bağı olduğu için birbirlerinin en yakını olduğu varsayılan insanlar topluluğunu asıl bir arada tutanın yalanlar olduğunun anlaşılması... Ve perde.

Tennessee Williams’ın Pulitzer ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği oyunu ‘Kızgın Damdaki Kedi’, biraz da yazarı tarafından reddedilen 1958 yapımı Paul Newman - Elizabeth Taylor’lı filmi sayesinde, bu türün ‘ata’larından biri.

Yaş günü partisi

Ortada Güneyli bir Amerikan ailesi var. İki erkek kardeş; eski spor yıldızı, yeni alkolik Brick ve onun açgözlü ve silik abisi Gooper. Anneleri, babaları, karıları ve Gooper’ın beş ‘boyunsuz’ çocuğu.

Aile, kanserle mücadele eden büyükbabanın 65. yaş günü partisi nedeniyle toplanmış durumda. Biz olayları Brick ile uzun bir süredir arasında fiziksel ya da duygusal herhangi bir yakınlık olmadığı anlaşılan karısı ‘kedi Maggie’nin soğuk rüzgarlar esen yatak odasından izliyoruz. Maggie

Yazının Devamı

Ne salyangozmuş bu

23 Ekim 2017

Bir gün kitap fuarı, ertesi gün bienal sergisi. Memlekette canı sıkılan kültür sanat etkinliği basıyor. Senin gibi düşünmeyen bir yazar mı var? Bağır, çağır, üstüne yürü, fuara katılmasını, okuruyla buluşmasını, kitap imzalamasını engelle.

Bir sebepten beğenmediğin bir sergi mi açılmış? Vur, kır, parçala, hiçbirini yapamıyorsan ziyaretçileri tehdit et ki cesaret edip gezemesinler.

Başıma bir şey gelir mi diye endişelenmene gerek yok. Büyük olasılıkla polis ‘demokratik protesto hakkına’ saygı gösterecektir.

Bakınız, yazar İhsan Eliaçık’ın memleketi Kayseri’de başına gelenler. Kayseri Kitap Fuarı’nın kapısında toplanan bir grup, sloganlar ve yuhalamalarla Eliaçık’ın fuar alanına girmesini engelliyor, hem yazarı hem onu korumaya kalkışan okurları itip kakıyor. Bir de üstüne “Kitap Fuarı’nı provoke etmek için seni kim tuttu Allahsız?” diye hesap soruyorlar.

Ertesi gün, 15. İstanbul Bienali kapsamında Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki Abdülmecid Efendi Köşkü’nde sergilenen Ömer Koç koleksiyonu saldırıya uğruyor. Dört-beş kişilik bir grup Ron Mueck’e ait ‘Hırka Altındaki Adam’ heykelini tahrip etmeye çalışırken “Laiklik bu mu?” diye bağırıyorlar; “Bu memleket sizin yüzünüzden bu hale geldi. Burada

Yazının Devamı

BİR ANLIK KONUMUMUZ EKSİKTİ

20 Ekim 2017

Teknolojinin bizi içine tıktığı hapishanenin metrekaresi gittikçe küçülüyor. Müjdeler olsun, hayatlarımızı kuşatan WhatsApp’a eklenen yeni özellik sayesinde arkadaşlarımızla ‘konumumuzu anlık olarak’ paylaşabilecekmişiz. Daha anlaşılır söylersek, yazıştığımız insanlar bizim o an nerede olduğumuzu harita üzerinden görebilecekler.

Hayatı nasıl daha sıkıcı, daha sürprizsiz hale getirebiliriz diye düşünüp, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlar anladığım kadarıyla. Dinozor gibi konuşmak istemiyorum ama telefon çaldığında arayanın kim olduğunu bilmemenin, duyduğun sesi tanımaya çalışmanın bile bir tadı vardı, unuttuk gitti. Birini beklemenin, kapının çalacağı anı önceden gelen mesajla öğrenmemenin hoş bir tarafı vardı, geçmişte kaldı.

“Aşkım şu an nerdesin?”in de devri böylece kapanıyor demek ki.

“Merak etmeyin, isterseniz o özelliği kapatabilirsiniz” gibi bir ibare de var haberde. Tabii, böylece ilişkilere mavi tık ve son çevrimiçi görülme saati krizlerinin yanına bir de “Konumun neden kapalı? Seni neden göremiyorum?” eklensin.

Bilmeyen şanslılar için; mavi tık mesajınızın karşıdaki kişi tarafından okunduğunu gösteriyor, siz “Üç buçuk dakika oldu okuyalı, neden hâlâ cevap

Yazının Devamı

Pembe erkek nedir?

19 Ekim 2017

Bu hafta başında bir fotoğraf düştü sosyal medyaya. Ellerinde “Pembe minibüs değil, pembe erkek” yazılı pankart tutan türbanlı genç kadınların fotoğrafı. Bir tanesinin elinde mikrofon var, açıklama yapmakta.

Bence anlaşılmayacak bir yanı yoktu pankartta yazılanın. Her fırsatta tekrarladığımız gibi, kadınları toplumdan tecrit etmenin tacize - tecavüze çözüm olmadığını, değişmesi gerekenin zihniyet olduğunu söylemenin zekice bir yoluydu. Erkekler değişmedikçe pembe fanus yapsan kadınları koruman mümkün değil çünkü. Hiç inmeyecek miyiz o vasıtadan?

Fotoğrafın nerede, ne zaman, hangi bağlamda çekildiği belli değildi. Ama paylaşanlarda uyandırdığı duygu netti: “Fantezi dünyasına gel!” Zekice olduğu sanılan espriler, şakalar, tabii bolca aşağılama ve hakaret havalarda uçuşmaktaydı. “Bunlara erkek olsun da pembe olsun, fark etmez”lerden tutun, “Pembe panter olmasın bacım?”lara, “Pembe derken inşallah sadece düşünceyi kastetmişlerdir. İşin içine pantolon, kimlik ve en kötüsü mabat girerse ortalık karışır”lara envai çeşit cinsiyetçi ifade.

Hani homofobi görmek isteyen Elif Şafak’ı bırakıp buraya bakmalı. Kadın düşmanlığıyla, cinsiyet ayrımcılığıyla soslanmış çok leziz bir türü servis

Yazının Devamı

Öldüren aşk olmaz

16 Ekim 2017

Ta başından başlamak lazım, en başından. Erkek çocuklarını ve kız çocuklarını büyütürken öğrettiklerimizden. Erkekliğin birinci kuralının sevdiği kıza ‘sahip çıkmak’, kızların en büyük ihtiyacının da birine ‘sığınmak’, onun tarafından ‘korunmak’ olduğu gibi bilgiler var ya, onlardan.

Sevmeyi kadının üzerinde hak iddia etmek sanan erkekler yetiştirip salıyoruz sonra ortaya. “E sevdim, sahip çıktım, demek ki bana ait” diye baktığı kadının üzerine kurşun yağdırabiliyor sonunda. Çünkü “çok sevmişti hakim bey”.

Çok sevmenin cinayeti mazur gösteren bir şey olduğuna inanan kuşaklar yetiştiriyoruz el birliğiyle. “Ya benimsin ya toprağın” diyen şarkılarımızla, delikanlı adamın sevdiği kadını başkasına yar etmediği televizyon dizilerimizle ve tabii gencecik kadınları acımasızca katleden adamları “umutsuz aşık” ilan eden gazete başlıklarımızla.

Bu kan dondurucu “öldüresiye aşk” edebiyatımız yüzünden, bir genç kadın daha, gözümüzün içine baka baka, sosyal medyaya “Bir sapığım var, sokağa çıkmaya korkuyorum” yaza yaza yok oldu gitti.

Bir takıntılı erkek daha, düşüne planlaya bir kadının canını aldı.

İki gündür güzel mavi gözleriyle gözümüzün içine bakan fotoğraflarını içimiz sızlayarak

Yazının Devamı

Madem annesin, hesap ver

13 Ekim 2017

Durup durup kafamı kurcalayan bir konu. Her meslek bir eğitim gerektirirken, araç kullanmak ehliyete tabiyken, hayattaki en zor iş olan insan yetiştirmeye soyunmanın bu kadar kolay olması ne büyük talihsizlik. Aşıkken, mutluyken, gözün karşındakini kusursuz görürken, sorgusuz sualsiz yapabiliyor, şanslıysan birlikte, daha az şanslıysan ayrı ayrı ama dostane, üçüncü seçenekte de didişerek, savaşarak, acılar içinde büyütüyorsun. O ortamda büyüyen çocuklarda kalacak izleri siz hesap edin.

Zaten hayatına önemli bir yarayla; öldürülmüş bir eş ve yalnız büyütülmüş otizmli bir çocukla devam eden Deniz Uğur’un Reha Muhtar’dan olan sekiz yaşındaki ikizlerini almak için ettiği feryatlar çok iç acıtıcı.

Anlaşıldığı kadarıyla çocukların masraflarını karşılayacak maddi olanaklara sahip bir baba, bu yüzden onların velayetini ona verme anlaşmasını kendi haklarını koruyarak kabul etmiş bir anne var ortada.

Fakat bu hakları karşı tarafın onaylamadığı bir adım attığı, diyelim hoşuna gitmeyen bir erkek arkadaş edindiği zaman elinden alınıyor.

Sekiz yaşındaki çocukların annesi, onları görmesi gerektiği kadar sık göremiyor ve velayeti geri almak için hukuk mücadelesi başlatıyor.

Biz de bu arada Uğur’un

Yazının Devamı