Tiyatro ve sinemamızın en büyük aktörlerinden Münir Özkul 90 yaşında. Gözlerden uzak kalsa bile gönüllere yakın olan ustanın yeni yaşıyla beraber, “Yaşar Usta”larla, “Kel Mahmut”larla temsil ettiği değerleri de kutluyoruz
Yıl 1940... Annesinin “paşa oğlu” okulu kırmış, Miltiyadi sinemasında almış soluğu. Kim bilir kaçıncı kez izlediği vurdulu kırdılı filmin tatbikatı yapılacak çıkışta. Arkadaşı Sırrı Gültekin’le birlikte Yenikapı sahillerinde yuvarlanacaklar. Akşam o salonda ustaları izleyecekler. Dümbüllü’ler, Naşit Bey’ler karşısında... 15 yaşındaki Münir Özkul’un aklı fikri sahnede.
Aksi gibi de mahcup bir çocuktu, Hayriye hanımla İbrahim beyin 15 Ağustos 1925’te dünyaya gelen oğulları Münir. Dadısı Sayma hanım, annesi, ablaları Saime ve Sıdıka hep gözünün içine bakardı. Annesi büyüyüp general olmasını beklerken, okulla, kuralla, nizamla hiç başı hoş olmadı. Üç senelik liseyi sekiz senede, sekiz ayrı okulda bitirdi.
Zaten 15’inde oyuncu olmaya karar vermiş, gizlice Bakırköy Halkevi’ne girmişti. Onu sahneye ilk çıkartan Rauf Aydın, Mete Akyol’un hazırladığı “İşte Hayatınız” programında Münir Özkul’u çalıştırmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyordu: “Kalıba, plana, programa
Bir yandan yeni sesler keşfedip sunan, bir yandan da bu toprakların tarihini, kültürünü kazıyıp ortaya arşivlik albümler çıkaran Kalan Müzik, ‘Aleviler’e Kalan’ derlemesinin ikincisini de çıkardı. Zaten artık belli ki müzik piyasasının ayakta durması derlemelere ve saygı albümlerine bağlı. Ancak onları satın alıp arşivine koyuyor insanlar. Böylesi 1 - 2 disklik Alevi - Bektaşi deyişleri külliyatı da alınıp saklanmayacak gibi değil.
Ben gerçek bir telaşla o parçadan bu parçaya koşarak dinlemekteyim albümü iki gündür. İçinde 25 deyiş var, usta isimlerin yanı sıra yeni keşfediyor olmaktan mahçup olduğum genç müzisyenler var. Hangi birini sayayım? İlk CD Erkan Oğur’la İsmail Hakkı Demircioğlu’nun sesinden Yunus Emre’nin ‘Ömür Bahçesi’yle açılıyor. Aşık Daimi’nin insana inanç tazeleyen bir deyişi var; “Kainatın Aynasıyım / Madem ki ben bir insanım / Hakkın varlık deryasıyım / Madem ki ben bir insanım...”
Onu Erdal Erzincan’ın sesinden dinliyoruz. Düzenlemeleri ve bağlamasıyla da albümün her köşesinde izleri var Erzincan’ın.
Ahuzar en kıymetli keşiflerden
Şevval Sam Nesimi’nin ‘Gül Türküsü’nü söylüyor, Grup Yorum Kul Hüseyin’le Aşık Daimi’den ‘Ey Şahin Bakışlım’ı, Cengiz Özkan Niyazi
Bu yıl Thassos’a gitmeyeni dövüyorlar diye duymuştum, nihayet biz de katıldık kervana. Thassos, İstanbul’dan karayoluyla beş saatte varabildiğiniz Keramoti’den 35 dakikalık feribot
yolculuğuyla ulaştığınız bir Yunan adası. İsmi Taşöz diye okunuyor, mermeriyle ünlü. Ve an itibariyle sokakta arabaların yarısı 34 plakalı. Esnaf da habire Türkçe sözcükler sıkıştırıyor araya. “Thassos bir Türk adasıymış meğer” diye diye dolaşıyoruz sokakları...
Ama birkaç saat içinde yanıldığımızı anlıyoruz. Öncelikle fiyatlardan... Koca koca masalar donatsan adam başı 15 euro’dan fazla ödeyemiyorsun. (Türk lirasına çevirmek isterdim ama yarın sabaha kadar kim bilir euro kaça gelmiş olur...) “Sezon kısa, yakalamışken kazıklayalım” diye düşünmeyi öğrenememişler.
Ayak bastı parası yok
İnşaat sektörü de hiç gelişmemiş memlekette. Nereye baksan çam ormanı... Bodrum’un filan dağlarında tepelerinde baştan aşağıya beyaz siteler görmeye alışmış gözümüz yeşili yadırgıyor. Anlaşılan orman yangını diye bir şey bilmiyorlar. İnanıyorum ki, Türk turistler gele gide Thassos halkını da uyandırmayı başaracaktır.
Plajlar herkesin sonra...
Sizden ayak bastı parası almayı, şezlongdan, şemsiyeden kâr etmeyi akıl etmiyorlar.
“İnsanın böyle bir sese sahip olması nasıl
bir şey ki?”...
Dinlerken arkadaşımla ağzımızdan ancak bu cümle çıkabildi.
Birsen Tezer’i dinlemek başka bir deneyim. Hele sevdiğin şarkıları söylerken...
Harbiye Açıkhava sahnesinde, usta müzisyenler geçidinin tam ortasındaydı bu kez. Hüsnü Arkan ile Bülent Ortaçgil arasındaki köprü, barışa söylenen şarkıların sesiydi.
Önce Hüsnü Arkan çıktı sahneye; “Aklımızda barıştan başka bir şey olmadığına inanın” diyerek...
Bir Hüsnü Arkan şarkısı böyle usul
usul ama hep bir ağızdan söylenebiliyorsa, bence hâlâ umut var demektir. Hele hele “Gitme, gitme, gittiğin yollardan dönülmez geri” diyen “1980”...
Yurdumuzda oyuncularla ilgili tek bir merak konumuz var: Efendim, eşcinsel rolü oynar mısınız? (Kadınsa bunun yerini “Sanat için soyunur musunuz?” alıyor.)
Sorunun kendisi zaten saçma, cevaplar çoğunlukla ondan beter. Çünkü bu adeta bir oyunculuk değil ‘erkeklik’ sorusu. “Böyle saçma soru mu olur? Her şeyi oynar oyuncu dediğin” dersen, erkeklikten sınıfta kalıyorsun.
Sorunun kendisi Kadir İnanır’a kadar dayanıyor. Tom Hanks ‘Philadelphia’da oynadığında da bizim derdimiz gene buydu. Elimizde ‘eşcinsel rolü oynayacaklar ve oynamayacaklar’ diye uzun bir liste yapacak veri mevcut. Merak eden Google’a sorabilir. Sanki memlekette de her gün eşcinsellerle ilgili film çekilmekte.
Ortada bir rol yok
En son Can Yaman adlı genç oyuncu, üstelik kendisine doğrudan sorulmamışken böyle bir açıklamaya ihtiyaç duymuş. Twitter’dan “Sorun” demiş, “Ne merak ediyorsanız.” Bir takipçisi de “Asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?” diye sormuş. Cevap “Var”, “Eşcinsel rolü oynamam.” Tebrikler. Erkekliğiniz kanıtlandı. Dünya sinemasında koskoca Michael Douglas ile Matt Damon ‘Behind the Candelabra’da sevgiliyi oynarken, bizdeki durum bu... Üstelik ortada önerilmiş bir rol yok. Siz de daha ziyade kasları ve
Bergüzar Korel... Türkiye’nin en ünlü, beğenilen oyuncularından. Bir yandan da çok seviliyor. Güzelliği, başarısı, ailesiyle ilişkisi bir yana “iyi bir insan” olduğunu düşünüyor çoğu kişi, onu tanımasa bile. O da iyiliğin göreceli olmadığını söylüyor, “Net bir kavram” diyor: “Ben de elimden geldiğince her canlıya dokunmaya çalışıyorum.” Şimdi de bir kafe açtı, Cihangir’de. Orada kahvenin yanında kendi tarifleriyle yapılan kurabiyeleri veriyor. Tam bir anne gibi...
Güzelliğin gerçek bir sadelik ve alçakgönüllülükle birleştiği nadir insanlardan biri Bergüzar Korel. Hani insanın “Fazla mütevazı olma, gerçek sanırlar” cümlesini hatırlatası geliyor,
o derece. Ama bir yandan da o kadar sahici ve sevilesi biri ki; iyi kalpli, nazik, düşünceli; dünyada onlardan daha fazla sayıda olsa hayat ne kadar güzel olurdu diyorsun...
Çeşme tatilinin arasındaki kısacık İstanbul seyahatinde, yüzü olduğu Pantene markasının toplantısı sonrasında bir araya geliyoruz Bergüzar Korel’le. Fotoğraf çekiminde şahane saçları ve endamıyla salına salına yürüdükten iki dakika sonra damarlarında Ege kanı dolaşan iki kadın olarak sohbete giriyoruz, elimizde bir çekirdeğimiz eksik, pardon çiğdemimiz.
Ve
“Kiralık Aşk” dizisiyle birlikte yıldızı parlayan Elçin Sangu: “Bana güzellik, yakışıklılık kavramları çok yüzeysel geliyor. Aynaya baktığında güzel bir şey görmeyi herkes ister ama geçici. Asıl tatmin eden duygu, iyi insan, işini iyi yapar demeleri”
Aslında tam bir Yeşilçam klişesi... Zengin adam, yoksul genç kız, torununun küs olduğu dede tarafından satılmak üzere olan bir köşk ve bunu engellemek için genç adamı evlendirmek zorunda olan amcayla yenge. Bu hikayeyle kuşaklar büyüdü. Şimdi Meriç Acemi’nin senaryosunu yazıp Metin Balekoğlu’nun çektiği “Kiralık Aşk” ile Star TV’de izliyoruz bir benzerini. Ciddiliği, hatta aksiliğiyle ünlü Ömer’i (Barış Arduç) kendisine âşık etmek üzere “kiralanan” Defne rolündeki Elçin Sangu ise bu yazın parlayan yıldızı.
Onu ilk olarak “Öyle Bir Geçer Zaman ki”de kötü karakter olarak izlemiştik, sonrasında birkaç dizisi daha oldu, “Kurt Seyit ve Şura”da Güzide’yi oynuyordu mesela ama sanki bu cıvıl cıvıl, kızıl ışıklar saçan kızı yeni tanıyor gibiyiz.
-İzmirlisiniz, tek çocuksunuz, küçükken hayalleriniz neydi?
Ben hiçbir zaman “Büyüyünce doktor olacağım, mühendis olacağım” diye büyümedim. Tamamen
sanatsal bir şey yapacaktım,
Sanıyorum daha ilkokulda bile değildim, bir Yeşilçam filminde Ferdi Özbeğen’i keşfetmiştim. Gülşen Bubikoğlu’yla oynuyordu ve aslında arabesk müziği de keşfedişimdir o. Arkasından ısrar kıyamet bir Ferdi Özbeğen kaseti aldırdım ve döne döne aynı şarkıyı dinlemeye başladım: “Satmışım anasını ben bu dünyanın, sen benim yanımda olduktan sonra”. Hayır, o yaşta hangi duygularla bu şarkıya takılıyorum, kaseti alan annem ne kadar pişman, orasını siz düşünün. Onu bir diğer şarkı izledi, “İçelim bu akşam dostlar beraber / Yine yardan bana geldi acı bir haber” (Şerefine Sevenlerin).
Çocukluk şarkılarım
Neyse, içli bir çocukmuşum diyelim. Ve bugün masamın üzerinde adı ‘Satmışım Anasını Ben Bu Dünyanın’ olan bir albüm bulunca nasıl sevindiğimi tahmin edin. Bir Mustafa Alpagut şarkıları albümü...
Meğer kendisi bu sene hem besteciliğinin, hem de kurduğu Elkon A.Ş.’nin 40’ıncı yılını kutluyormuş ve 12 şarkılık bir albümle bunu belgelemek istemiş. Harika fikir... Yapımcılığı Ali Rıza Türker üstlenmiş. Coşkun Demir, Salim Dündar ve Ercan Turgut gibi bir zamanın dev yorumcularını bir araya getirmiş. Selçuk Ural’ın meşhur ettiği ‘Dertlerimi Zincir Yaptım’ı Salim Dündar, ‘Bir Kadeh Senin İçin’i