HEPiMiZ GEORGE’UZ, HEPiMiZ MARTHA’YIZ

10 Ocak 2014

‘Kim Korkar Hain Kurttan’ Oyun Atölyesi’nde sahneleniyor.

Daha önce ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ı izleme olanağım olmamıştı. Ne sahnede - ki bu çok şaşılası değil, en son 1987’de Ankara’da oynanmış. ‘Salıncakta İki Kişi’ye doyamadık ki sıra gelsin - ne de utanarak söylüyorum ama perdede...
‘Kim Korkar hain Kurttan / Who’s Afraid of Virginia Woolf’, Elizabeth Taylor ve Richard Burton’lı bir efsane film. Sırada onu izlemek var. Ama sahnedeki eksiğimi Oyun Atölyesi’nde gidermiş, Martha ile George’un neden tiyatro tarihinin en unutulmaz çiftlerinden biri olduğunu anlamış bulunuyorum.

Aşkla nefret arasında
Zira Edward Albee, 1962 yılında yazdığı, ‘hem ticari başarı, hem de eleştirmenlerin takdirini kazanan’ oyunda; insanlık tarihi kadar eski bir durumu, bilmem kaç senedir evli bir çiftin aşkla nefret arasında gidip gelen hallerini ortaya en çıplak haliyle koyuyor.

Yazının Devamı

ŞARKILAR YANIMIZA KÂR KALDI

7 Ocak 2014

Her zaman sevdim onların hikayesini... Çocukluğumun en güzel şarkılarının yaratıcılarının, insanı büyüleyen büyük ve hüzünlü aşkının hikayesi... Aradan bunca yıl geçmişken, hâlâ yeni bir cümlesini keşfedip hayran olduğum, “Söylenecek her şeyi birkaç yıl içinde söyleyip bitirmiş” duygusuna kapıldığım Çiğdem Talu ile onun sözlerinin müzikal tercümanı Melih Kibar’dan söz ediyorum...
Ve belki kendi işim kelimelerle olduğu için, daha 40’lı yaşlarının başında “Bu dünyadan, aşktan sevdadan alıp payını giden” güzel kadını bir parça daha kayırarak... Çünkü popüler müzikte, onun anlattığı o hikayelerin benzeri yazılmadı bence...

İlk sözü tesadüf eseri
NTV’de yayınlanan ‘Söz ve Müzik’ belgeselinin ikinci bölümünü de bu yüzden büyük merakla izledim...
Bir sürü bilmediğim şey öğrendim;
İngilizce öğretmeni Çiğdem Talu’nun, ilk sözünü tamamen tesadüf eseri yazdığını (‘Ağlıyorum Yine’) ve bunun da 16 yaşındaki lise öğrencisi Nilüfer’in ilk kaydı olduğunu...

Yazının Devamı

ORTA SINIFIN DERDi YOK MU?

3 Ocak 2014

Aile zaten kendi içinde türlü türlü girdap barındıran bir kurumken, içindeki en ilginç ikili alt gruplardan biri de, kız kardeşlik müessesesidir. Ya da abisi ya da erkek kardeşi değil ablası olan biri olarak bana öyle geliyor, bilmiyorum. Tam da bu sebeple, kız kardeşleri anlatan kitaplar, filmler ilgimi daha bir başka çeker. Bizde de çok örneği yok. O nedenle Ramin Matin’in bu hafta gösterime giren ‘Kusursuzlar’ı daha konusu itibariyle beni cezbetti.

Orta sınıftan iki kız kardeş
Bir kere orta sınıftan iki kız kardeşti, kahramanları. Bir, bizde kadın hikayesi pek az anlatılır; iki, orta sınıf epeydir anlatılmaya değer hiçbir sıkıntısı olmayan insanlar topluluğu muamelesi görmekte. Bütün hikayeler, gerilimler, dertler tasalar kırsalda ve varoşlarda yaşanıyor sanki.
Nitekim Ramin Matin de bu konuda eleştiriler aldığını söylüyor, Nil Kural’ın Milliyet Sanat dergisi için yaptığı söyleşide. En iyi film ve yönetmen ödüllerini aldığı Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Niye burjuva filmi yapıyorsun?” diye sorgulayanlar olmuş.
“Türkiye’de orta sınıf hakkında bir film yapmak ayıp sanki” diyor. Halbuki orada da çok ilginç karakterler, yaşamlar,

Yazının Devamı

Demokrasi dolmuşu

31 Aralık 2013

Hani yıllardır der dururuz “Konuşan Türkiye”de kimsenin kayda değer bir şey söylediği yoktur. Galiba nihayet gerçekten konuşmaya başladığımız günler gelmekte...

Cumartesi sabahı Taksim’den Teşvikiye dolmuşuna bindim, “Birinin özel arabasında mıyım, bir yanlışlık mı var?” dedim önce. Çünkü şoför koltuğundaki genç adam, yanında ve arka koltukta oturan yolcularla hararetli bir sohbet halinde.
Sonra baktım aslında sohbet denemez buna, tartışıyorlar. Ve konu ne? Tabii ki önceki akşam Taksim’de olup bitenler, yolsuzluk soruşturması ve hatta Kürt sorunu çözüm süreci...
Malum, cuma akşamı gene bir TOMA şovu ve gözaltı çılgınlığı yaşadık Taksim’de.
Taksim Dayanışma saat 19.00’da basın açıklaması için çağrıda bulunmuştu, müdahale yarım saat öncesinden başladı. Artık toplanmayı da beklemeden bir araya gelme emaresi gördüğü yere müdahale eden öngörülü bir polisimiz var, çok şükür.
Önde oturan hanım Almanya’da yaşıyormuş, oradan bakınca her şeyin şahane gittiği kanaatinde. Arkadaki hanım soruyor “Gezi olaylarında altı kişi öldü, bunun hiçbir hükmü yok mu?” diye.
Öndeki diyor ki “Ama Kürt sorununda önemli adımlar atıldı, orada da şu kadar kişi ölmüştü”.

Yazının Devamı

Halk için “adam gibi adam”

29 Aralık 2013

Ali İhsan Varol, Gezi olayları dönemindeki cesaretini ve gündeme dair söz söyleme huyunu sürdürünce, geçtiğimiz hafta yeni kanalı Show TV’deki “Kelime Oyunu” isimli programı yayından kaldırıldı. Programda “yiyici” kelimesini soran Varol yine halk kahramanı...

Bu yılın haziran ayı... Gezi olayları dorukta... Millet sosyal medyaya kilittlenmiş, televizyon kanallarında penguen belgeselleri zamanı... O da ne? Bloomberg TV’nin sunucusunun tanımıyla “kendi halinde program” “Kelime Oyunu”nda bir şeyler oluyor... Önce “gezi” kelimesini soruyor Ali İhsan Varol yarışmacısına, ardından geliyor “park”, “sivil”, “eylem”, “birlik”, “uyanma”... Allah Allah, tesadüf mü derken tek ve hür yaşayan “ağaç”lar, Beşiktaş’ın şövalye ruhlu semt çocukları diye sorulan “Çarşı”lar, “TOMA”lar, “biber gaz”ları, “çapulcu”lar uçuşuyor programın içinde. Soruların çoğu da “zıpır”: “Sağduyusunu kaybetmiş güç kullanımı” diyor, “orantısız” çıkıyor cevap... “Tazyikli su”yu “TOMA ifrazatı”, “gaz maskesi”ni “Demokrasi solungacı” diye soruyor Ali İhsan Varol... Medyaya da yöneltiyor eleştirilerini, “Atatürk’ün gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır dediği kişi”ye “gazeteci”, ana akım

Yazının Devamı

TAM OLARAK NEYİ ALKIŞLADIK?

27 Aralık 2013

Ebru Gündeş’in sonu gözyaşlarına bağlanan konuşması salonda alkışlandı. Sanki Reza Zarrab, bir yolsuzluk operasyonunda tutuklanmamış gibi

Ülkede yer yerinden oynarken iki lafın arasında bu da soruluyordu, kabul edelim: Ebru Gündeş “O Ses Türkiye”ye çıkacak mı? “Aman ne önemli konu” diyenler dahil, hepimiz o başlığı görünce bir tıklıyorduk. Nitekim yayına çıkacağı duyuruldu, hak verdik, çıkacaktı tabii, tamam, kocası Reza Zarrab tutuklanmış olabilir, ama o başka bu başkaydı. Bu memleketin bunca yıllık sevilen bir şarkıcısını kocasıyla birlikte değerlendirilecek değildi. Kendi- sinin de söylediği gibi o geçirdiği ağır rahatsızlıktan on gün sonra nasıl televizyona çıktıysa gene çıkar, işini yapardı.
Ama bunun bir Reza-Ebru aşkını kutsama ayinine dönüştürüleceğini tahmin etmemiştik sanırım. Önce Acun Ilıcalı aldı sözü, Ebru’nun diyecek çok şeyi vardı ama demek de istemiyordu aslında... Gelgelelim dinliyorduk biz. Sonrası malum, sonu gözyaşlarına bağlanan bir “Biz birbirimizi çok sevdik, iyi günde kötü günde diye birbirimize söz verdik, bu karanlık günler hemen geçsin, çocuğum incinmesin” konuşması. Ve neye geldiğini anlayamadığımız alkışlar. Evet, bu konuşma alkışlandı

Yazının Devamı

‘ROCK STAR’ VAMPİR

24 Aralık 2013

Köstence’de doğmuş Bela. Romence’de akıllı kişi demek adı. Bizim Bela’nın ise akılla filan işi yok pek, kendisi daha ziyade adının Türkçe’deki anlamına çekmiş... Bela olmakta da başına bela açmakta da üstüne yok. Babasını hiç tanımamış, annesi dokuz yaşında terk etmiş onu... O günden sonra ne düzenli bir işi olmuş, ne bir evi... 27 yaşında da ‘aşırı doz’dan ölüp gitmiş zaten. 1800’lerde ‘aşırı doz’dan söz edilebilirse...
Ama bir ölümlü olarak Jimi Hendrix, Jim Morrison Janis Japlin, Kurt Cobain ve Amy Winehouse gibi 27’sinde noktaladığı yaşamı, vampir olarak devam ediyor. Onlarla kıyaslamıyor kendini, haşa... Kendini bilen bir vampir Bela: “Ben neydim ki? Bir sözüm, bir cümlem, bir ağacım; yeşerecek dalım, kumdan kalem, hatta toplayıp biriktirdiğim çakıllarım bile olmamıştı bugüne kadar. Serçe kadar ses, bir çimen sapı kadar oksijen bile katabilmiş değildim bu evrene”.

Osmanlı’da Bir Vampir
Ama işte insanken bilmediği ne varsa, vampir olarak düşüyor peşine. İnsanların arasında olmanın da, arkadaşlığın da ve aşkın da... İsminin de hakkını vermeye başlıyor çünkü acemi bir vampir olarak hayatı algılamaya çalışırken zehir gibi bir zekası, şahane de bir espri anlayışı

Yazının Devamı

Pembe dizinin neresindeyiz?

22 Aralık 2013

Türkiye gündemine bomba gibi düşen rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ortasında, 29 yaşında baş döndüren bir yükseliş yaşamış Azeri işadamı Reza Zarrab var. Türkiye onu dört yıldır Ebru Gündeş’e göz kamaştıran hediyeler alan “milli damat” olarak tanıyor

Reza Zarrab’ın özel jeti 2009 model Challenger 300’ün piyasa değeri 12 ile 16 milyon dolar arasında değişiyor.

Magazin gündeminin ortasına 2008’in son günlerinde, 2009’da da kısmen devam edecek bir aşk-ihanet-entrika üçgeni düştü: Osmantan Erkır’dan ayrılan Ebru Gündeş’in yeni bir sevgilisi olduğu iddiasıyla başladı her şey. Ama ortada bir ikinci kadın daha vardı, Azeri şarkıcı Günel Zeynelova ve “Hayır efendim, o benim” diyordu, “Ebru onu benim elimden aldı.” O dönem yayımlanmış o kadar çok birbirini yalanlayan ve giderek düzeyi düşen haber var ki işin içinden çıkmak mümkün değil. Tek emin olduğumuz,
o tarihte damdan düşer gibi hayatımıza giren “paylaşılamayan” erkeğin geldiği gibi gitmeyip kalıcı olduğu... Beş yıl önce hakkında bilinenler “zengin bir Azeri işadamıymış”tan ibaret olan Reza Zarrab (ya da Rıza Sarraf) bugün Ebru Gündeş’in kocası ve Türkiye’yi sarsan rüşvet operasyonunun göbeğinde duran kilit isim olarak

Yazının Devamı