HAYAT BİLGİSİ HERKESE LAZIM

20 Aralık 2013

Hani memleket yine öyle gün-lerden geçiyor ki, ne yazsanız anlamsız kalacak. Biz her gün bir yangın yerine uyanmıyor-muşuz gibi, dikkatimi çeken bir yeni “okul”dan söz etmek istiyorum: Hayat Bilgisi Okulu’ndan. Sonuçta hayat devam ediyor ya

Önce şu cümleleriyle dikkatimi çekti bu yeni okul: “Müziği seviyorsunuz, ama ne dinleyeceğinizi, nereden neyi alacağınızı bilmiyorsunuz. çağdaş klasik müzik, indie, pop-rock, caz, belki hepsinden biraz, ama iyisi. Danışmanlarımız, size yalnızca plak ve CD listeleri çıkarmakla kalmayacaklar, bizzat diskoteğinizin oluşturulmasını üstlenecekler.”
İlginç, değil mi? Benim ara ara klasik müzik uzmanı arkadaşlarımın başına ekşidiğim olur mesela, “Bana illa ki dinlenmesi gerekenlerden bir seçme yapsana” diye. Zaman zaman da cazkolik olanları yıpratırım, “Ne dinleyeyim, hadi bana bir liste” şeklinde. Biliyorum, kolaycı bir davranış ama bir yandan da garantili...

Size özel kütüphane
Sonra baktım, bu hizmeti profesyonel olarak vermeyi vaat eden Hayat Bilgisi Okulu’nun ilgi alanları çeşitli: Misal, kütüphane danışmanlığı veriyor. Nereden okumaya başlayacağınızı bilemeyip bocalıyorsanız, belki belli bir alanda çalışmak

Yazının Devamı

‘KÜÇÜK SAHNELER’DE NELER OLUYOR?

17 Aralık 2013

Zamanında Dot’un unutulmaz oyunu “Kürklü Merkür”de herkesi derinden etkilemiş Engin Altan Düzyatan,”Az seyirciye oynayıp kendimi yoramam diyor” ama o etkisi az olduğu sanılan “küçük sahneler”imizde gözardı edilemeyecek bir canlılık var

“Bu İşte Bir Yalnızlık Var” filmiyle ilgili Şirin Sever’e konuşan Engin Altan Düzyatan’ın tiyatro konusundaki fikirleri seyircinin tiyatroyla ilişkisini tamamen değiştiren - dönüştüren “küçük sahneler”i gözümün önüne getirmeme neden oldu... Ve orada gördüğümüz - görmekte olduğumuz oyunları... Onların yaşamımıza etkilerini...
Düzyatan, özetle “Az seyirciye oynayıp kendimi yoramam” diyor. Zamanında Dot’un unutulmaz oyunu “Kürklü Merkür”de oynamış ve o oyunla da izleyen herkesi derinden etkilemiş bir oyuncudan söz ediyoruz. Yıl 2007 idi, sahiden efsane bir oyundu, efsane bir kadroydu, üzgünüm ama çoğumuz Engin Altan Düzyatan’ı da, Rıza Kocaoğlu’nu da, Enis Arıkan’ı da, Cemil Büyükdöğerli’yi de ilk kez orada görmüş ve “Vay be, ne şahane bir genç kuşak geliyor tiyatroya” demiştik.

“Küçük Sahneler”de büyük isimler
O şimdi şöyle bir hesap yapmış; Dot’ta “Kürklü Merkür”de bir buçuk senede 4 bin kişiye oynamış, Kenterler’de “Anna

Yazının Devamı

Her zaman “yılın adamı”

15 Aralık 2013

Kenan İmirzalıoğlu, GQ dergisinin Men of the Year ödüllerinde Yılın Oyuncusu seçildi. Ödülünü de Kadir İnanır’ın elinden aldı. İkisinin ortak noktaları var: Sert görünümleri ve yumuşak bakışları. Bu bileşimle, Kenan İmirzalıoğlu izleyicinin gönlünde taht kurdu

Şok, şaşkınlık, ne yapabileceğini bilememe durumuna girdim. Yine de tepkimi abartmamaya, seviyeli davranmaya çalıştım. Sadece yumruğumu sıkıp havaya kaldırdım.”
“Cevşen, Ayet el Kürsi ve nazar dualarım vardır. Nazara inanırım. Podyum öncesi besmele çekerim.”
“Köylü çocuğuyum. Biraz maçoluk var. Geleneklerime bağlıyımdır.”
“Babam çiftçidir. Yazları gidip ben de çiftçilik yaparım, babama yardım ederim.”
“Ağabeyimin otomobilini, cep telefonunu kullanıyorum. Kendime otomobil alacağım. Yatırım yapmayı düşünüyorum. Bu işte parayı çarçur ederseniz, hiçbir yere gelemezsiniz.”

Yazının Devamı

İYİ Kİ O FİLMLER DE VAR

13 Aralık 2013

Başrolünü Engin Altan Düzyatan ve Özgü Namal’ın üstlendiği “Bu İşte Bir Yalnızlık Var”, ülkemizde yapılmasına ihtiyaç duyulan iyi gişe filmlerinden

“Bu İşte Bir Yalnızlık Var”, müziklerini dinlemeye lise yıllarında başladığım okul arkadaşım Tuna Kiremitçi’nin ikinci romanıydı ve bir müzisyenin dünyasını anlatıyordu. Yalnız ve ‘kaybedenler kulübü üyesi’ bir müzisyen ‘eskisinin’ de diyebiliriz çünkü Mehmet aşkta da işte de dikiş tutturamadan otuzlarının sonuna gelmiş bir adamdı. Karısından boşanmış, grubundan ayrılmış, haftada bir gördüğü küçük kızıyla avunan, meteliğe de kurşun atan bir arkadaş.
Bu hafta bu romandan uyarlanan filmi izleyeceğiz sinemalarda. Senaryosu, sinema yazarı ve “Beni Unutma” filminin senaristi Burak Göral’a ait, yönetmeni de “Romantik Komedi”lerden tanıdığımız reklam ve klip kökenli Hakan ‘Ketche’ Kırkavaç.

Derli toplu bir aşk filmi
Şunu baştan söylemeli, karşımızda derli toplu bir aşk filmi var.
Engin Altan Düzyatan’ın oynadığı, hiç de ‘loser’a benzemeyen Mehmet, Galata’nın en müstesna sokaklarından birinde normalde bin dolarlarla kiraya verilen şahane bir dairede oturuyor. Gördüğümüz kadarıyla haftada bir yeteneksiz bir çocuğa

Yazının Devamı

Dört dörtlük bir komedi

10 Aralık 2013

“Huysuz” sahiden dört dörtlük bir müzikli oyun. Kast şahane, herkes ama herkes çok iyi oynuyor, yetmiyor, şarkı söylüyor ve dans ediyor...

“Huysuz” 12 Aralık 20.30’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde.

Bir Engin Alkan oyununa gitmek, çok eğlenceli bir geceyi garanti etmek anlamına geliyor. Nitekim, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelediği “İstanbul Efendisi” ve “Şark Dişçisi”yle üçleme gibi düşündüğü Aysa prodüksiyonu “Huysuz” da, bu beklentiyi daha da yükselten türden bir müzikli oyun.
Engin Alkan, “Huysuz”u beş farklı Moliere komedisinden; “Hastalık Hastası”, “George Dandin”, “Zoraki Evlenme”, “Cimri” ve Teodor Kasap’ın Moliere uyarlaması “İşkilli Memo”dan yola çıkarak yazmış. Olay, bir huzurevinde başlıyor. “Moliere’in huysuzu” diye anılan ünlü bir tiyatro oyuncusu (Engin Alkan), şimdi yaşlanmış ve altını bağlamaya çalışan hoyrat hastabakıcıya karşı savaş vermekte. Onun şanı var şöhreti var, itibarı var... Ve isyanı var, çünkü kendi bildiklerinden başka her şeyi yok sayan kaba, cahil ve sevgisiz insanların eline düşmüş durumda. Kim olduğunu ele güne göstermek için hastalık hastası, huysuz ve cimri Harpagan’ı oynamaya başlıyor. Huzurevinin diğer sakinleri de

Yazının Devamı

Sokaktan gelme iyi aile çocuğu

8 Aralık 2013

Bu yıl ekranların parlayan yıldızı kim diye sorulsa, çoğunluğun vereceği cevap aynı: “O Ses Türkiye”nin yeni jüri üyesi Gökhan Özoğuz. Athena’nın beyninin yarısı ve solisti olarak tanıdığımız müzisyen, doğallığı, komikliği ve nezaketi elden bırakmayan samimiyetiyle her hafta milleti ekran başına topluyor

cun Ilıcalı’nın tanımıyla “Son on yılın en önemli televizyon figürlerinden biri” o. Bugüne kadar müziğini dinleyen dinlemeyen, seven sevmeyen, jüri üyesi olduğunda ondan herhangi bir pırıltı ummayan birçok kişi her hafta sırf Gökhan’ı izlemek için televizyonda yayımlanan “O Ses Türkiye”nin karşısına geçiyor, Ajda Pekkan köşesinden hayranlığını dile getiren yazılar yazıyor.
Şurası kesin ki enteresan bir ekran büyüsü var Gökhan Özoğuz’da... Şeytan tüyü dediklerinden... Bir taraftan evinin salonunda koltuğa yayılmış televizyon izler gibi rahat ama asla saygısız, kaba, laubali değil. Yarışmacılara “siz” diye hitap ediyor, kimseyle gereksiz yere enseye tokat olmuyor ama sesinden çok etkilendiği birini de kalkıp içtenlikle kucaklıyor. Galiba en çok bu içtenlik etkiliyor seyirciyi Gökhan Özoğuz’da, bir de her tarafı dövmelerle kaplı, bunca yıldır “Ugh agh dev adam” diye zıplarken

Yazının Devamı

GERÇEKTEN OKUMASI DAHA HEYECANLI

3 Aralık 2013

Okumaya başlayınca da oradan oraya zıplayarak içinde kaybolduğum bir yeni siteyle tanıştım: Ekranella. Sitenin sloganı “Okuması izlemesinden daha heyecanlı” ki haksız değil

Bu hafta sonu sosyal medyada en çok paylaşılan ve konuşulan yazılardan biri, “kutsal anne” kavramının ekranlarda yerle bir edilişi üzerineydi. Kuzey ve Güney’in “Sinsilik, gücünü zayıflığından alma, devamlı kendini kurbanlaştırarak etrafına hayatı zehir etme, plancılık, ağzında bakla ıslanmama, faydacılık, gözü yükseklerde olma, bütün bencilliklerini ve hastalıklarını fedakârlık ve cefakarlık olarak sunma, her türlü haltı yiyip ‘Ama ne bileyim evladım, farkında bile değildim’ yapma ya da daha sinir edici bir sahtekârlık çeşidi olarak ‘Yavrum, ben senin iyiliğin için yaptım!’a dayama (...)” gibi özellikleri bünyesinde toplayan annesi Handan’la başlayıp Merhamet’teki kocasına olan aşkından çoluk çocuğu gözü görmeyen anneye, oradan yine koca ve iktidar tutkusuyla kendi evlatlarını birer piyon olarak görebilen Hürrem’e uzanan şahane bir analiz. Ve şu yukarıdaki alıntıdan bile tahmin edilebileceği gibi, Perihan Mağden imzalı.
Hani şu bildik “anneler melektir” klişesine, “Anne olunca anlarsın” meselesine sıkı

Yazının Devamı

Evlendi, müziğe döndü, baba oluyor

1 Aralık 2013

Geçtiğimiz yıl evlenen, iki ay sonra da baba olmaya hazırlanan Teoman’dan bugüne kadar bitmeyen arayışların, yalnızlıkların şarkılarını dinlemiştik. Şimdi sıra “aradığını bulmuş” Teoman’ın şarkılarında...

Tarihler 4 Ağustos 2011’i gösteriyordu. Teoman bir açıklama yaptı: “Müziği bırakıyorum. Ya çok çok uzun bir süre ya da büyük ihtimalle hiç dönmemek üzere.” Attığı her adım izlenen, ne yapsa dinlenen, konserleri hıncahınç dolan bir müzik yıldızının, “Bırakıyorum ben bu işi” dediğine rastlamamıştık daha önce. Üstelik çok da dürüst bir açıklaması vardı: “Çok sevdiğim şarkılarımı yazdım. Hep olduğum kişi kalayım diye de çok uğraştım. Küçücükken bu ülkede rock müziğe dair bir hayal kurdum, nerede ne varsa takip ettim, inandım. Hayal olduğunu bile bile. Neyse, işte bu hayal artık beni tatmin etmiyor. Kendimi, arkadaşlarımı hayal kırıklığı içinde görüyorum... Çok yorgunum. O yüzden pes diyorum. Bu bir hüzün yazısı değil, bir rahatlama yazısıdır.”
Onun için belki rahatlamaydı ama müziğini sevenler için hüzün verici bir karardı, bir türlü kabullenmediler Teoman’ın gidişini. Sonunda kazanan onlar oldu. Yaklaşık 10 ay sonra, Milliyet Cadde’de Tolga Akyıldız’a verdiği röportajda

Yazının Devamı