Demokrasi dolmuşu

31 Aralık 2013

Hani yıllardır der dururuz “Konuşan Türkiye”de kimsenin kayda değer bir şey söylediği yoktur. Galiba nihayet gerçekten konuşmaya başladığımız günler gelmekte...

Cumartesi sabahı Taksim’den Teşvikiye dolmuşuna bindim, “Birinin özel arabasında mıyım, bir yanlışlık mı var?” dedim önce. Çünkü şoför koltuğundaki genç adam, yanında ve arka koltukta oturan yolcularla hararetli bir sohbet halinde.
Sonra baktım aslında sohbet denemez buna, tartışıyorlar. Ve konu ne? Tabii ki önceki akşam Taksim’de olup bitenler, yolsuzluk soruşturması ve hatta Kürt sorunu çözüm süreci...
Malum, cuma akşamı gene bir TOMA şovu ve gözaltı çılgınlığı yaşadık Taksim’de.
Taksim Dayanışma saat 19.00’da basın açıklaması için çağrıda bulunmuştu, müdahale yarım saat öncesinden başladı. Artık toplanmayı da beklemeden bir araya gelme emaresi gördüğü yere müdahale eden öngörülü bir polisimiz var, çok şükür.
Önde oturan hanım Almanya’da yaşıyormuş, oradan bakınca her şeyin şahane gittiği kanaatinde. Arkadaki hanım soruyor “Gezi olaylarında altı kişi öldü, bunun hiçbir hükmü yok mu?” diye.
Öndeki diyor ki “Ama Kürt sorununda önemli adımlar atıldı, orada da şu kadar kişi ölmüştü”.

Yazının Devamı

Halk için “adam gibi adam”

29 Aralık 2013

Ali İhsan Varol, Gezi olayları dönemindeki cesaretini ve gündeme dair söz söyleme huyunu sürdürünce, geçtiğimiz hafta yeni kanalı Show TV’deki “Kelime Oyunu” isimli programı yayından kaldırıldı. Programda “yiyici” kelimesini soran Varol yine halk kahramanı...

Bu yılın haziran ayı... Gezi olayları dorukta... Millet sosyal medyaya kilittlenmiş, televizyon kanallarında penguen belgeselleri zamanı... O da ne? Bloomberg TV’nin sunucusunun tanımıyla “kendi halinde program” “Kelime Oyunu”nda bir şeyler oluyor... Önce “gezi” kelimesini soruyor Ali İhsan Varol yarışmacısına, ardından geliyor “park”, “sivil”, “eylem”, “birlik”, “uyanma”... Allah Allah, tesadüf mü derken tek ve hür yaşayan “ağaç”lar, Beşiktaş’ın şövalye ruhlu semt çocukları diye sorulan “Çarşı”lar, “TOMA”lar, “biber gaz”ları, “çapulcu”lar uçuşuyor programın içinde. Soruların çoğu da “zıpır”: “Sağduyusunu kaybetmiş güç kullanımı” diyor, “orantısız” çıkıyor cevap... “Tazyikli su”yu “TOMA ifrazatı”, “gaz maskesi”ni “Demokrasi solungacı” diye soruyor Ali İhsan Varol... Medyaya da yöneltiyor eleştirilerini, “Atatürk’ün gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır dediği kişi”ye “gazeteci”, ana akım

Yazının Devamı

TAM OLARAK NEYİ ALKIŞLADIK?

27 Aralık 2013

Ebru Gündeş’in sonu gözyaşlarına bağlanan konuşması salonda alkışlandı. Sanki Reza Zarrab, bir yolsuzluk operasyonunda tutuklanmamış gibi

Ülkede yer yerinden oynarken iki lafın arasında bu da soruluyordu, kabul edelim: Ebru Gündeş “O Ses Türkiye”ye çıkacak mı? “Aman ne önemli konu” diyenler dahil, hepimiz o başlığı görünce bir tıklıyorduk. Nitekim yayına çıkacağı duyuruldu, hak verdik, çıkacaktı tabii, tamam, kocası Reza Zarrab tutuklanmış olabilir, ama o başka bu başkaydı. Bu memleketin bunca yıllık sevilen bir şarkıcısını kocasıyla birlikte değerlendirilecek değildi. Kendi- sinin de söylediği gibi o geçirdiği ağır rahatsızlıktan on gün sonra nasıl televizyona çıktıysa gene çıkar, işini yapardı.
Ama bunun bir Reza-Ebru aşkını kutsama ayinine dönüştürüleceğini tahmin etmemiştik sanırım. Önce Acun Ilıcalı aldı sözü, Ebru’nun diyecek çok şeyi vardı ama demek de istemiyordu aslında... Gelgelelim dinliyorduk biz. Sonrası malum, sonu gözyaşlarına bağlanan bir “Biz birbirimizi çok sevdik, iyi günde kötü günde diye birbirimize söz verdik, bu karanlık günler hemen geçsin, çocuğum incinmesin” konuşması. Ve neye geldiğini anlayamadığımız alkışlar. Evet, bu konuşma alkışlandı

Yazının Devamı

‘ROCK STAR’ VAMPİR

24 Aralık 2013

Köstence’de doğmuş Bela. Romence’de akıllı kişi demek adı. Bizim Bela’nın ise akılla filan işi yok pek, kendisi daha ziyade adının Türkçe’deki anlamına çekmiş... Bela olmakta da başına bela açmakta da üstüne yok. Babasını hiç tanımamış, annesi dokuz yaşında terk etmiş onu... O günden sonra ne düzenli bir işi olmuş, ne bir evi... 27 yaşında da ‘aşırı doz’dan ölüp gitmiş zaten. 1800’lerde ‘aşırı doz’dan söz edilebilirse...
Ama bir ölümlü olarak Jimi Hendrix, Jim Morrison Janis Japlin, Kurt Cobain ve Amy Winehouse gibi 27’sinde noktaladığı yaşamı, vampir olarak devam ediyor. Onlarla kıyaslamıyor kendini, haşa... Kendini bilen bir vampir Bela: “Ben neydim ki? Bir sözüm, bir cümlem, bir ağacım; yeşerecek dalım, kumdan kalem, hatta toplayıp biriktirdiğim çakıllarım bile olmamıştı bugüne kadar. Serçe kadar ses, bir çimen sapı kadar oksijen bile katabilmiş değildim bu evrene”.

Osmanlı’da Bir Vampir
Ama işte insanken bilmediği ne varsa, vampir olarak düşüyor peşine. İnsanların arasında olmanın da, arkadaşlığın da ve aşkın da... İsminin de hakkını vermeye başlıyor çünkü acemi bir vampir olarak hayatı algılamaya çalışırken zehir gibi bir zekası, şahane de bir espri anlayışı

Yazının Devamı

Pembe dizinin neresindeyiz?

22 Aralık 2013

Türkiye gündemine bomba gibi düşen rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ortasında, 29 yaşında baş döndüren bir yükseliş yaşamış Azeri işadamı Reza Zarrab var. Türkiye onu dört yıldır Ebru Gündeş’e göz kamaştıran hediyeler alan “milli damat” olarak tanıyor

Reza Zarrab’ın özel jeti 2009 model Challenger 300’ün piyasa değeri 12 ile 16 milyon dolar arasında değişiyor.

Magazin gündeminin ortasına 2008’in son günlerinde, 2009’da da kısmen devam edecek bir aşk-ihanet-entrika üçgeni düştü: Osmantan Erkır’dan ayrılan Ebru Gündeş’in yeni bir sevgilisi olduğu iddiasıyla başladı her şey. Ama ortada bir ikinci kadın daha vardı, Azeri şarkıcı Günel Zeynelova ve “Hayır efendim, o benim” diyordu, “Ebru onu benim elimden aldı.” O dönem yayımlanmış o kadar çok birbirini yalanlayan ve giderek düzeyi düşen haber var ki işin içinden çıkmak mümkün değil. Tek emin olduğumuz,
o tarihte damdan düşer gibi hayatımıza giren “paylaşılamayan” erkeğin geldiği gibi gitmeyip kalıcı olduğu... Beş yıl önce hakkında bilinenler “zengin bir Azeri işadamıymış”tan ibaret olan Reza Zarrab (ya da Rıza Sarraf) bugün Ebru Gündeş’in kocası ve Türkiye’yi sarsan rüşvet operasyonunun göbeğinde duran kilit isim olarak

Yazının Devamı

HAYAT BİLGİSİ HERKESE LAZIM

20 Aralık 2013

Hani memleket yine öyle gün-lerden geçiyor ki, ne yazsanız anlamsız kalacak. Biz her gün bir yangın yerine uyanmıyor-muşuz gibi, dikkatimi çeken bir yeni “okul”dan söz etmek istiyorum: Hayat Bilgisi Okulu’ndan. Sonuçta hayat devam ediyor ya

Önce şu cümleleriyle dikkatimi çekti bu yeni okul: “Müziği seviyorsunuz, ama ne dinleyeceğinizi, nereden neyi alacağınızı bilmiyorsunuz. çağdaş klasik müzik, indie, pop-rock, caz, belki hepsinden biraz, ama iyisi. Danışmanlarımız, size yalnızca plak ve CD listeleri çıkarmakla kalmayacaklar, bizzat diskoteğinizin oluşturulmasını üstlenecekler.”
İlginç, değil mi? Benim ara ara klasik müzik uzmanı arkadaşlarımın başına ekşidiğim olur mesela, “Bana illa ki dinlenmesi gerekenlerden bir seçme yapsana” diye. Zaman zaman da cazkolik olanları yıpratırım, “Ne dinleyeyim, hadi bana bir liste” şeklinde. Biliyorum, kolaycı bir davranış ama bir yandan da garantili...

Size özel kütüphane
Sonra baktım, bu hizmeti profesyonel olarak vermeyi vaat eden Hayat Bilgisi Okulu’nun ilgi alanları çeşitli: Misal, kütüphane danışmanlığı veriyor. Nereden okumaya başlayacağınızı bilemeyip bocalıyorsanız, belki belli bir alanda çalışmak

Yazının Devamı

‘KÜÇÜK SAHNELER’DE NELER OLUYOR?

17 Aralık 2013

Zamanında Dot’un unutulmaz oyunu “Kürklü Merkür”de herkesi derinden etkilemiş Engin Altan Düzyatan,”Az seyirciye oynayıp kendimi yoramam diyor” ama o etkisi az olduğu sanılan “küçük sahneler”imizde gözardı edilemeyecek bir canlılık var

“Bu İşte Bir Yalnızlık Var” filmiyle ilgili Şirin Sever’e konuşan Engin Altan Düzyatan’ın tiyatro konusundaki fikirleri seyircinin tiyatroyla ilişkisini tamamen değiştiren - dönüştüren “küçük sahneler”i gözümün önüne getirmeme neden oldu... Ve orada gördüğümüz - görmekte olduğumuz oyunları... Onların yaşamımıza etkilerini...
Düzyatan, özetle “Az seyirciye oynayıp kendimi yoramam” diyor. Zamanında Dot’un unutulmaz oyunu “Kürklü Merkür”de oynamış ve o oyunla da izleyen herkesi derinden etkilemiş bir oyuncudan söz ediyoruz. Yıl 2007 idi, sahiden efsane bir oyundu, efsane bir kadroydu, üzgünüm ama çoğumuz Engin Altan Düzyatan’ı da, Rıza Kocaoğlu’nu da, Enis Arıkan’ı da, Cemil Büyükdöğerli’yi de ilk kez orada görmüş ve “Vay be, ne şahane bir genç kuşak geliyor tiyatroya” demiştik.

“Küçük Sahneler”de büyük isimler
O şimdi şöyle bir hesap yapmış; Dot’ta “Kürklü Merkür”de bir buçuk senede 4 bin kişiye oynamış, Kenterler’de “Anna

Yazının Devamı

Her zaman “yılın adamı”

15 Aralık 2013

Kenan İmirzalıoğlu, GQ dergisinin Men of the Year ödüllerinde Yılın Oyuncusu seçildi. Ödülünü de Kadir İnanır’ın elinden aldı. İkisinin ortak noktaları var: Sert görünümleri ve yumuşak bakışları. Bu bileşimle, Kenan İmirzalıoğlu izleyicinin gönlünde taht kurdu

Şok, şaşkınlık, ne yapabileceğini bilememe durumuna girdim. Yine de tepkimi abartmamaya, seviyeli davranmaya çalıştım. Sadece yumruğumu sıkıp havaya kaldırdım.”
“Cevşen, Ayet el Kürsi ve nazar dualarım vardır. Nazara inanırım. Podyum öncesi besmele çekerim.”
“Köylü çocuğuyum. Biraz maçoluk var. Geleneklerime bağlıyımdır.”
“Babam çiftçidir. Yazları gidip ben de çiftçilik yaparım, babama yardım ederim.”
“Ağabeyimin otomobilini, cep telefonunu kullanıyorum. Kendime otomobil alacağım. Yatırım yapmayı düşünüyorum. Bu işte parayı çarçur ederseniz, hiçbir yere gelemezsiniz.”

Yazının Devamı