“Keşke dünya sahnemiz gibi olsa”

29 Eylül 2013

Kardeş Türküler’i neden seviyorum biliyor musun, hiç ayrım yapmıyorlar... Kürt, Ermeni, Alevi, Romen, Balkan... Herkesin türküsünü söylüyorlar.” Neşet Ertaş ifade edince böyle yalın, böyle sade oluyor işte. Aslında 20 yıl önce bir grup Boğaziçili tarafından kurulmuş bir düşün, bugün herkesi nasıl sarıp sarmaladığının sırrı yatıyor bu cümlelerde.
Onları bu yıl Türkiye Barış Meclisi’nin organize ettiği, Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinden Orhan Doğan anısına verilen Barış Ödülü’ne değer gören jürinin başkanı Ayşe Soysal’ın kararın gerekçesinde söylediği gibi “Barışı sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Amerika’dan Afrika’ya kadar her yerde seslendiren ve yaşadığımız topraklardaki tüm barışseverlerin umudunu ve sesini dünyaya duyuran” bir grup Kardeş Türküler... Ve hikayeleri 1993 mayısında Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu’nda verilen bir konsere dayanıyor. Aslında daha da öncesine ama o çok daha detaylı bir yazının konusu.
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) üyelerinden Ömer Faruk Kurhan tarafından önerilmiş bir projeydi Kardeş Türküler. Ana fikir Anadolu’da yaşamış ve yaşayan halkların müziklerinin kendi dillerinde icra edildiği bir

Yazının Devamı

BU TİYATRO ARTIK HALKIN MALI

27 Eylül 2013

İtalya’da iki yıldan fazla süren tiyatro işgalinde mutlu son... 16 Eylül Pazartesi günü, işgal altındaki tiyatronun yönetimi, 5000’den fazla kurucusu olan vakfa devredildi

Uzun süredir okuduğum en tatlı haberlerden biri... Övgü Pınar’ın Deutsche Welle Türkçe’de yer alan haberine göre İtalya’da iki yıldan fazladır süren tiyatro işgali eylemi ‘mutlu sonla’ noktalanmış. Önce hikayesinden söz edelim Teatro Valle’nin... Roma’da, 1727’den beri ayakta duran, sahnesinden şehrin en büyük oyuncularının, şarkıcılarının geçtiği bir tiyatro salonu. Birçok tarihi ana tanıklık etmiş, mesela Pirandello’nun “Altı Kişi Yazarını Arıyor” oyununun dünya prömiyerine...
Gelgelelim, Teatro Valle 40 yıldır İtalyan Tiyatro Kurumu’na (ETI) bağlı ve ekonomide sıkıntı yaşandı mı ilk kültür sanattan kısan bütün dar görüşlüler gibi Berlusconi hükümetinin Ekonomi Bakanı Giulio Tremonti de ETI’yi kapatma kararı almış. Yıl 2010. Bu karara paralel olarak da Teatro Valle’nin de özelleştirilmesi gelmiş gündeme.
Ama bu karar, bir grup sanatçı ve sanatseverin pek hoşuna gitmemiş. Biliyorsunuz bunlar bir memnuniyetsizdir, habire sokaklara dökülürler, maksat muhalefet olsun. Tutturmuşlar “Olmaz efendim, bu

Yazının Devamı

İYİ MÜZİK, İYİ ŞİİR

24 Eylül 2013

Cuma gecesi Kumbaracı50’de yeni tiyatro sezonunun açılışını kutladık. Haziran ayında yine orada kapatmayı umduğumuz sezonun nasıl biber gazları ve talcid’lerle kapandığını anarak...

Altıdan Sonra Tiyatro, 15’inci yılına ermiş, sahnede toplanıp tek tek nasıl geçtiğini anlattılar bunca yılın... Nasıl zor ve zorlu ve yine de mutlu ve umutlu... Polisten kaçıp tiyatroya sığınan seyircinin gözlerinden yaş akarken de oyun izlemek istemesi gibi...
Bu ülkede her gün o kadar çok ağlanacak şey oluyor ki, gözyaşlarının arasından dünyaya gülümsemeyi öğretiyor insana zaman. Ne kadar ağlasak yetmez utançlarımızdan Sivas Madımak geldi, oturdu yüreğimizin orta yerine o gece sonra. Çünkü Kumbaracı50‘nin partisi Gündoğarken’in müziğiyle kapandı. Ve en sonunda yeni bir şarkı çaldılar bize. Metin Altıok’un şiirini Burhan Şeşen bestelemiş. “Geriye Kalan”.

Tüylerimiz diken diken oldu
Meğer Metin Altıok Şiir Ödülü töreninde okunacak oyun için yapmışlar bu şarkıyı. Ama haziran ayında genç şair Cenk Gündoğdu’ya verilecek ödül de Gezi olayları nedeniyle ertelenmiş. İşte nihayet bu cumartesi, Akatlar Kültür Merkezi’nde verilecek ve Metin Altıok’un 1963 yılında yazdığı “Duygusuz Yenilgi” oyunu

Yazının Devamı

“Benimki biraz daha uçarı bir Feride”

22 Eylül 2013

Türk romanının en popüler karakterlerinden “Çalıkuşu” Feride, bir kez daha televizyon ekranlarında ete kemiğe bürünüyor. Birkaç kuşağın Aydan Şener olarak bildiği Feride’yi bu kez Fahriye Evcen oynuyor. “Benim Feride yorumum biraz daha uçarı, daha çok gülen, zıplayan bir Feride” diyor Evcen

Kendisi neşeli ve çocuksu yanları olduğunu söylese de biz o “Öyle bir tarafım da var” dediği kontrollü yanına denk geldik. Fahriye Evcen her sözcüğü dikkatle seçen, ağırbaşlı ve nazik görünümlü bir genç kadın. Almanya Solingen’de üç ablayla geçen çocukluğunun ardından 19’unda Türkiye’ye gelip ekranlarda boy göstermiş. Şimdi dizilerde oynarken
bir yandan da Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih okuyan, çalışkan bir öğrenci.
Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın üstlendiği “Çalıkuşu”nun romanını 12 yaşındayken okuyup çok etkilenmiş. Şansa bakın ki “Yaprak Dökümü”nden sonra ikinci kez bir Reşat Nuri Güntekin uyarlamasıyla karşımızda. 24 Eylül’de Kanal D’de “Biraz daha uçarı, hareketli” bir Feride olarak izleyeceğimiz Fahriye Evcen ile Kanlıca’daki Ajia Otel’de buluştuk, kontrol mekanizmasının izin verdiği ölçüde onu daha yakından tanımaya çalıştık...

Eski “Çalıkuşu”nu izlemiş miydin?

Yazının Devamı

HERKES Mİ VİCDANINI YİTİRDİ?

20 Eylül 2013

Dünyanın başka hangi ülkesinde gencecik bir ölümle dalga geçen bir karikatür çizebilir insan da yer yerinden oynamaz? Herkes mi vicdanını yitirdi?

Gerçekten iyice ürkütücü bir ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz. 19 yaşında güzelim bir çocuk, dövüle dövüle öldürülebiliyor ve bundan mizah konusu çıkarılabiliyor. Adına mizahçı demenin bütün mizahçılara hakaret olacağı biri, tutup bununla ilgili ‘karikatür’ çiziktirebiliyor. Bir gazetenin vicdanını tümden yitirdiği anlaşılan yöneticileri onu yayınlayabiliyor. Halimizin ne harap olduğunun kanıtı, Twitter’da kendilerine taraftar bulabiliyorlar üstelik.
Uzun süre bakmamaya çalıştım, nasıl olsa sinir bozacak bir şeydi, ölüm oruçlarıyla ‘eğlenmeye çalışan’ karikatüründen beri Salih Memecan’la ilgili herhangi bir haberle ilgilenmemeye çalışıyorum ruh sağlığımı korumak açısıdan. Ama kendini aşabiliyormuş, hâlâ daha fenası varmış. Ali İsmail Korkmaz’ın o gözlerinin içi gülen fotoğrafını, üzerinde barış işareti olan tişörtüyle çektirdiği o insanın içi ezilmeden bakamayacağı hayat dolu fotoğrafı alıp “Eylemcilerin iş bölümü” başlığıyla ‘şaka’ konusu yapabiliyormuş, “Sen molotof kokteyli yapacaksın, sen de öleceksin!” diyerek.

Yazının Devamı

DÜNYAYI TERK EDEN AŞKIN PEŞİNDE

17 Eylül 2013

Uzun süredir medyaya son derece mesafeli duran İlhan İrem nihayet sorularıma yazılı yanıtlar vermeyi kabul etti ve dün yayınlanan röportajın başlığı “Aşk bu dünyayı çoktan bırakıp gitti” idi.

Benim pek sevgili bir arkadaşım var, ne zaman aşık olsa, İlhan İrem şarkılarına verir kendisini. Ki bu sıkça yaşanan bir durumdur, aşık değilse de olmayı istiyordur, çünkü kalbi birisi için atmadığı zaman hayatı tatsız bulan insanlardan. Ve daha şahanesi, duygusunun karşılığıyla da çok ilgilenmeden sevebilir. Hani egolarımız genellikle “Beni sevmeyeni ben hiç sevmem, kendi kaybeder” yönünde çalışır ya, onunki öyle değil. Elma kendisine aşık olmasa da o sadece kendi duygusundan mutlu olabiliyor.
Patetik bir şeyden söz etmiyorum, kendisini birine fazla hesap kitap yapmadan kaptırabilme yeteneğinden söz ediyorum. Çünkü evet, aşık olabilmek basbayağı bir yetenek. Öyle sonradan edinilmiyor ve “Peki bundan benim ne kazancım olacak?” diye düşünen bir bünyede barınmıyor. Yeşerebilmek için bir İlhan İrem şarkısındaki samimiyete, naifliğe ve bilgeliğe ihtiyacı var diye daha iddialı bir laf da edebilirim ayrıca. Çünkü bu konuya kafa yorma nedenim, İlhan İrem konserine doğru geri sayıma

Yazının Devamı

“Aşk bu dünyayı çoktan bırakıp gitti”

15 Eylül 2013

İlhan İrem 40’ıncı sanat yılını 21 Eylül’de Harbiye Açıkhava’daki konseriyle kutlayacak. Konserin başlığı “Aşk Daima” olsa da İlhan İrem “Sadece şarkılarda ve yüreği ötelerde atan insanların ruhlarında yaşıyor artık aşk” diyor: “Üzerinde yaşayanların cehenneme çevirdiği bu dünyayı çoktan bırakıp gitti”

Bizim çocukluğumuz “Sazlıklardan havalanan bir ördek gibi sesin”lerle, “Boşver boşver arkadaş, başka bulursun”larla geçti... Biraz büyüdük, “İlhan-ı Aşk”lara, “Köprü”lere, “Pencere”lere takıldık... Sonra gitgide bu dünyadan “bezen” İlhan İrem, kendini görünmez kıldı, ne konser verir ne televizyona çıkar oldu.
14 yıl böyle geçti, dinleyici kitlesi değil azalmak, artarak devam etti yoluna. Hakkında kitaplar yazıldı, araştırmalar yapıldı, paneller, söyleşiler düzenlendi. Ve 29 Eylül 2006, İlhan İrem’in “Ayrılıkların da Sonu Var” konseriyle dinleyenleriyle hasret giderdiği tarih oldu. O gün bugündür az sayıda da olsa konser veriyor ve
o konserler için aylar öncesinden organize olup başka şehirlerden geliyor insanlar.
21 Eylül de bu tarihi buluşmalardan biri olacak, İlhan İrem 40’ıncı sanat yılını “Aşk Daima” adlı konseriyle Harbiye Açıkhava’da kutlayacak. Kendisi yıllardır

Yazının Devamı

Sanat mı bu şimdi?

13 Eylül 2013

Bienal bu sene ücretsiz, dileyen dilediği kadar zaman ayırabilir.Ve “Bu sanat mı?” sorusu üzerine düşünebilir

İKSV’nin düzenlediği 13. İstanbul Bienali cumartesi günü açılıyor. Çağdaş sanat meraklılarının zaten merakla beklediği bir dönem bu, ama bunun dışında bilirsiniz bienal hafif alaycı bir ifadeyle karşılanan bir etkinliktir. “Tuhaf tuhaf bir takım işler yan yana konuyor, Bu sanat mı şimdi?” de yaygın bir kanıdır...
Bu seneki bienalde, 2012 yılında 38 yaşındayken lösemiden hayatını kaybetmiş Mısırlı bir sanatçının; Amal Kienawy’nin “Koyunların Sessizliği” diye bir videosu var, Tahrir Meydanı’nda çekilmiş. Bir grup insanı dört ayak üstünde yürütmüş, koyun gibi ve olayı da etrafta bunu izleyenlerin öfkeli tepkisi üzerine kurmuş Kienawy.
Gözünün önünde adam ölse kılı kıpırdamayan bir insan toplululuğunun “Bu da sanat mı şimdi?” noktasında nasıl birleştiğini görebilirsiniz videoda.

Yeter ki kulak verin

Yazının Devamı