Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tükenmişlik sendromuyla “Muhteşem Yüzyıl”ı bırakıp Almanya’ya giden Meryem Uzerli anne oldu. Ayrıca “Muhteşem Yüzyıl”ın sinema filminde oynayacağı haberleri de gündemde... Ve o ilk günden beri dönmesi en çok beklenen “yıldız”lardan biri zaten...

Dönüşü muhteşem olacak

Mayıs 2013’te magazin gündemine bomba gibi bir haber düştü: Türkiye’nin
en çok izlenen ve konuşulan dizilerinden “Muhteşem Yüzyıl”ın kendisi kadar çok konuşulan oyuncusu Meryem Uzerli tası tarağı toplayıp Almanya’ya gitmişti. Dönmemek üzere... Sezonun bitmesine üç bölüm kalmıştı ama Uzerli’nin onu bile bitirmeye sabrı ya da takati yoktu belli ki...
O an itibariyle bir de nur topu gibi popüler terimimiz oldu: Tükenmişlik sendromu. Ağır çalışma koşullarından yıprandığı için diziyi yarıda bırakıp gittiği söylenen Meryem Uzerli’nin hareketi iki kampa böldü insanları: Yaptığını yıllardır uzun dizi sürelerinden yakınan meslektaşlarının cesaret edemediği bir tür devrimci eylem olarak görüp alkışlayanlar ve daha çok para için atılmış bir pazarlık adımı olarak görüp eleştirenler...
Ortada yabancı olduğu bir ülkede yalnız kalmış, kendine istediği gibi bir hayat kurmayı başaramamış ve de tek tutunduğu dal olan aşk hayatında ciddi sorunlar yaşayan bir kadının depresyona girip gemileri yakması hali olduğunu bir süre sonra anlayacaktık. Tek başına büyüteceği bir bebek doğuracağını da öğrendiğimiz Ayşe Arman röportajından...
Halbuki güzel başlamıştı Türkiye rüyası. Almanya’da doğup büyümüş, kendisini hep Alman hissetmişti, evet. Ama Türkçe konuşulduğunu duyduğunda ya da bir şarkı, bazen de ezan sesi, “içi bir hoş oluyordu”. Ve bu onun Türk tarafıydı, 29 yaşında haşır neşir olacağı...

En büyük kahramanı annesi
Almanya’ya giden bir işçi ailesinin oğlu Hüseyin Uzerli ile üniversitede sosyal bilimler ve felsefe okurken tanışıp âşık olduğu Ursula’nın kızı, Meryem; Almanya’daki adıyla Meriem Sahra Userli. 1982’nin 12 Ağustos’unda Kassel’de dünyaya geldi. Annesinin Amerikalı ilk kocasından olan abileri Danny ve Christhopher, bir yaş büyük ablası Canan, bir kedi, bir domuz ve tavşanla beraber kalabalık, bahçeli, eğlenceli bir evde...
Büyüyünce ya polis olmak istiyordu
ya terapist... Ya da hepsini birden olabileceği için oyuncu... Annesi en büyük kahramanıydı... O 12 yaşındayken kanser teşhisi konan, doktorların birkaç ay ömür biçtiği annesinin hayata tutunma azmi ve iyileşmesi de hayatta tanık olduğu ilk mucize... O dönem annesiyle birlikte hastanede yaşamıştı, iyileştikten sonra da bir yıl sosyal hizmet görevlisi olarak lösemili çocuklarla çalıştı...
Üniversite seçimi, hayatındaki önemli kararları nasıl aldığına dair bir örnek aslında... Karşısına çeşitli okulların başvuru formlarını dizmiş ve gözünü kapatıp parmağını bir tanesinin üstüne bastırmıştı: Acting Studio Hamburg.
Vogue dergisine verdiği röportajda “Dişimde teller, yüzümde sivilceler, üzerimde Hawaii desenli gömlek, kıvır kıvır saçlar” diye tanımladığı haliyle
300 kişiden beşinin arasına girerek okulu kazandı ve Hamburg’a taşındı. Okulu bitirip küçük tiyatrolarda oynadığı 10 yıllık bir dönemin ardından Berlin’e taşındı. Ayağının tozuyla aldığı TV filmindeki asker rolü için deli gibi spora başladı. Bunu birkaç TV filmi daha izledi, sonra gelsin işsiz ve depresif sonbahar günleri...

2011 yılına Hürrem Sultan olarak girdi
“Durup durup ağlıyorum, içimde bir şeylere veda ediyormuşum gibi geliyordu” diye anlattığı o girdaptan, Hamburg günlerinden tanıdığı Hülya Duyar’ın telefonuyla kurtuldu. Türkiye’de çekilecek bir proje için onu tavsiye etmişti, hemen uçağa atlayıp gelmesini istiyorlardı. Bir küçük bavul, diş fırçası ve birkaç tişörtle çıktığı macera 2.5 yıl sürecekti.
Timur Savcı’yla, Meral Okay’la, yönetmenler Yağmur ve Durul Taylan’la konuşmuş, Hürrem karakterine bayılmıştı. Ama “Birkaç yıl burada kalman gerekebilir” cümlesi soğuk duş etkisi yaptı üzerinde. O gece otel odasında kaçmanın yollarını düşünerek sabahlarken kendi kendine Hürrem’le konuşmaya başlamıştı: “Eğer benim sana ruh verebileceğime inanıyorsan, bana kuvvet gönder, ben
senin için elimden geleni yapacağım.”
O kuvvet ya Hürrem’den ya içinden, bir yerlerden gelmiş olmalı ki, 2011 yılına Hürrem Sultan olarak girdi Meryem Uzerli. İzleyici de aynı hızla ona bayıldı. Olduğu gibi, ekranın üstüne kattığı kilolarla hafif balıketli vücudu, kırık dökük Türkçesi ve kocaman kahkahasıyla. Güzel kadın, seksi kadın komik olmaz, “sevimli” hiç olmaz gibi inanışları altüst edecek kadar komik, kendisiyle ilk önce kendisi dalga geçen, şen şakrak bir genç kadındı.
Aslında tam da bir peri masalı mutlululuğu yaşamadığının ilk sinyallerini yine Ayşe Arman’a hamamda verdiği röportajda iletti. “Yalnızım” diyordu her cümlesinin satır arasında... Set ile otel odası arasında geçiriyordu bütün zamanını, yol iz bilmediği için, kimseyi tanımadığı için tek başına gezemiyordu... Türkçesi de parlak değildi zaten, kafa göz yararak anlatıyordu derdini... Bir başka röportajda, en mutlu olduğu anları otel odasında peşpeşe sütlaç, cezerye ve sufle yediği zamanlar olarak anlatıyordu ki takdir edeceğiniz gibi bu 30 yaşında bir genç kadının mutluluk tanımı olmamalıydı.

Aniden her şeyi bırakıp gitti
Nitekim, en çok Türkçesiyle dalga geçildiyse bir o kadar da kilolarıyla uğraşıldı Hürrem Sultan’ın. O da şaşırıyordu ülkedeki “zayıf güzeldir” çılgınlığına. O röportajda bir Türk sevgilisi olacağını hissettiğini söylemişti, nitekim hisleri onu yanıltmadı, bir süre sonra
Can Ateş ile beraber gülümsemeye başladı kameralara. Artık yalnız değildi... Ama mutlu muydu? Bu sorunun cevabını
bir süre sonra alacaktık: Uzerli Hürrem’i, İstanbul’u, her şeyi bırakıp gitmişti.
Bu ani gidişin sebepleri tartışılırken açıklama Meryem Uzerli’den değil, Cengiz Semercioğlu’na konuşan sevgilisi Can Ateş’ten geldi: Meryem ağır çalışma koşullarından bitmişti. Ona yapılanlar insanlık değildi, isyan ediyordu Can Ateş.

Türkiye’den uzakta ama hâlâ gündemde
Ama tek isyan eden o değildi... Bir süre sadece tedavisinin iyi gittiği haberlerini ve insanların sevgisine teşekkürlerini Instagram’a yazan Meryem Uzerli, ağustos ayında Berlin’de Ayşe Arman’la buluşarak bomba gibi açıklamalarda bulundu. Önce dört aylık hamile olduğunu, sonra onu
en çok “tüketenin” Can Ateş’le ilişkisi olduğunu... “Tek bir kişiyi sorumlu tutamam” diyordu evet, Türkiye’de kendisine bir ev tutup sıcak bir ortam yaratmadığı için, makine gibi çalıştığı için kendisini de suçluyordu ama ilişkisinin detaylarını anlattıkça ne kadar yaralı bir kadınla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyordu. Onu şişman olduğu için çekici bulmadığını söyleyen bir adamdan söz ediyordu... Türkiye’nin en çok beğenilen kadınlarından birinin özgüvenini yerle bir etmeyi başarmış bir adamdan... Sonunda Bodrum tatilindeki kavganın ardından kendi deyişiyle “canını kurtarmak için” kaçmıştı... Almanya’ya dönünce hamile olduğunu öğrenmişti... Planlamadan... Ama dünyaya gelmek istediğine inandığı bu bebekten vazgeçmek yerine kürtaj yaptırmasını isteyen Can Ateş’ten vazgeçti.
Bu kararı da, röportajda hamileliğiyle ilgili verdiği detaylar da çok tartışıldı... Onu suçlayanlar da oldu, güçlü tavrından ötürü kutlayanlar da... Ve 10 Şubat günü Lara dünyaya geldi. Lara Uzerli...
Meryem Uzerli kaç aydır Türkiye’den uzakta ama hâlâ gündemde, Türkiye’ye döneceği, “Muhteşem Yüzyıl”ın sinema filminde oynayacağı yazılıp çiziliyor. Zaten o kadar çok sevilmişti ki gittiği günden beri “ha döndü, ha dönecek” diye bekleniyor. Dönerse bu kez muhtemelen daha çok yargılanacağı bir Türkiye bulacaktır karşısında... Yalnız bir anne oluşu, buna hakkı olup olmadığı, bu tavrın bebek üzerinde etkileri, herkes işin uzmanı kesilecektir... Ama işin aslı, kendisini “yaralı bir hayvan gibi” diye tanımlayan bir genç kadın, hayata tutunmuş durumda yeniden ve yargılamak da kimseye düşmez. Galiba bütün bunlara karşı duracak bir yol bulmuş, sık sık şöyle sesleniyor Facebook’tan, Instagram’dan: “Bu arada Allah yanımızda, o halde korkacak hiçbir şey yok!”

Haberin Devamı

Kızının doğumunu Facebook’a yazdı

Haberin Devamı

Meryem Uzerli kızını dünyaya getirdikten sonra Facebook’a şunları yazdı: “Hoşgeldin bu dünyaya benim sevgili canım Lara Uzerli. Ben Allah’a o kadar teşekkür ediyorum ki -sağlıklı dünyaya geldin! Ben Allah’a teşekkür ediyorum çünkü bana güç verdi: Seni birinci günden itibaren koruyabildim: Yaşıyorsun!!! Ve bu
en büyük hediyem!”

Haberin Devamı

Antalya’da isyan etmişti

Antalya Televizyon Ödülleri’nde en iyi dram oyuncusu seçilen Meryem Uzerli, ödülünü almaya çıktığında herkesi şaşkına çeviren bir konuşma yapmıştı. Politik olmayı bilmeyen birinin sözleriydi ağzından çıkanlar: “Sizinle açık paylaşıyorum: Ne zaman bu dizi bitiyor? Çünkü Türkiye’de diziler çok uzun,
o da manyaklık bir şey biliyorsunuz. Yani hayatta, dünyada öyle bir ülke yok. 100 dakika, 110 dakika,
120 dakika dizi var, hayatta böyle bir insanlıkdışı iş yok. Lütfen, bütün kanallara söylüyorum, 60 dakika,
50 dakika, 45 dakikaya indirin. Hepimiz mutlu olalım. Ben çünkü mutlu değilim. Bazen düşünüyorum, hayatımda çok mutsuzum, bazen çok acı çekiyorum ve gerçekten bu hayatta ayakta kalmak kolay değil. Bazen çok mutluyum, bugün mutlu bir gün. Çok mutluyum, çünkü üç sezon bekliyorum bu ödülü.”
Aynı gece otel odasında sinir krizi geçirdiği, ödülü yere atıp parçaladığı ve intihara kalkıştığı ise daha sonra ortaya çıktı. Zaten bu olaydan bir ay kadar sonra Meryem Uzerli diziyi bırakıp gitmişti.