Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tanpınar’ın başyapıtı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Serdar Biliş’in rejisiyle, Saatler Kolektif yapımı olarak sahneye taşınıyor. Serkan Keskin’in bütün karakterleri canlandırdığı projede hikâye, tiyatro ve sinemayı birleştiren bir dünyada anlatılıyor.

Kemerburgaz’daki Orion Film Stüdyoları’nda gözle görülür bir heyecan var. Bu kadar büyük çaplı bir iş herkesin taşın altına elini koyduğu kolektif bir üretim biçimiyle hayata geçirildiği için ben de içimden ikiyle çarpıyorum heyecanı. Sonuçta herkesin gönülden yer aldığı, hevesle ucundan tuttuğu bir iş yapılıyor, azımsanacak şey mi? Önce basın bülteninden aktaralım: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz başyapıtı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Serkan Keskin’in onlarca surete büründüğü bir oyunculuk şöleniyle, doğu batı, eski yeni, geleneksel ve modern kutupları arasında salınıp duran edebi bir stand-up olarak Serdar Biliş’in yönetmenliğinde sahneye uyarlanıyor.

Haberin Devamı

Bu başlı başına heyecan verici bir haber. Ölümsüz bir yazar, yaratıcı bir yönetmen, iyi bir oyuncu bir araya gelmiş. Serkan Keskin’in onlarca surete bürünmesinden anladığımız da, sahneye tek başına çıktı, bir şapka taktı, bir bıyık çıkarttı, bir biri, bir diğeri oluverdi, bize bir hikâye anlattı. Bülten “Tiyatro ve sinema arasında hibrid bir dünya tasarlandı” diye devam ettiğine göre, bir de barkovizyon var, o da bir renk katıyor olaya.

Fakat “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nün setine gittiğimde görüyorum ki olay zannettiğimin çok ötesinde. Serdar Biliş yönetmenliğinde (görüntü yönetmeni Ahmet Sesigürgil) son derece profesyonel bir ekip kurulmuş, 12 gün gibi pek çok bağımsız filmin tamamlandığı sürede bir film çekiyorlar. Serkan Keskin bütün karakterleri (yoldan geçen adam, konuşmayan çaycı dahil) canlandırıyor, yani o sahnede bulunan her insan için bir kez daha çekim yapılıyor, Keskin de etrafındaki görünmeyen oyuncularla bir daha bir daha oynuyor. Bunların hepsi üst üste bindirilerek montajlanacak, 12 Nisan gelip perde açıldığında Serkan Keskin o filmle iç içe oynayacak, tiyatro ve sinema bu şekilde buluşacak. İlginçlik olsun diye değil, bir sebebi var. Hayri İrdal’ın “hayatını bir film şeridi gibi hatırladığını” söyleyen Serdar Biliş, “Biz filmi, kayıtla canlı arasındaki ilişkiyi kurmak için kullanıyoruz. Şimdiyle mazinin dansını bir araya getirmek istiyoruz” diye açıklıyor bu tercihin nedenini.

Haberin Devamı

“Hepsi biraz Hayri”

Kabaca özetlersek, her sahne bir karakter eksik olarak çekilecek, o eksik karakter de sahnede olaya dahil olacak: “Hayri örneğin babasını hatırlıyorsa önce filmde babası beliriyor, sonra o hatırladıkça içine giriyor ve o karakter oluyor. Lütfullah Efendi, Nuri Efendi, halası, Nermin, Halit Ayarcı, onlarca şahsiyete bürünüyor. Oyuncu için delirtici bir şey gerçekten. Ama çok keyifli bir performansa alan açtığını düşünüyorum”.

Neden farklı oyuncularla çekip işi daha kolay halletmedi diye sorarsak ki ben sordum, onun da nedeni şu: “Şahsiyet, suretler, maskeler üzerine tonlarca metafor var. Bir kişi hayatını hatırlarken geçmişten çağırdığı bu şahsiyetleri kendi vücudunda, kendi yüzünde, kendi aynasında suretlendiriyor gibi bir hâl olduğu için bir kişinin oynamasını istedim. Neredeyse bir kişilik bölünmesi gibi. ‘Diğer karakterleri canlandırıyor’un ötesinde diğer karakterler onda canlanıyor gibi bir yol izlemeye çalıştım. Onun için hepsi biraz Hayri”.

Haberin Devamı

“Bir hayalimiz vardı”

İşin “kolektif” kısmına gelince, biz bu projeyi geçen sene İKSV’nin Zorlu PSM ve ID İletişim iş birliğiyle hazırlanacak 50. yıl projesi olacak diye duymuştuk. Gel zaman git zaman, belli ki olay bir tıkanma noktasına gelmiş ve Serdar Biliş ile ekip arkadaşları işi hep beraber taşın altına ellerini koyarak hayata geçirmeye karar vermişler. Pürtelaş, 484 Urban Garden, Serkan Keskin, Illusionist, Orion, Gamze Kuş, Ahmet Sesigürgil, Cem Yılmazer, Tuluğ Tırpan, Türkan Özilhan Tacir’den oluşan oluşumun adı Saatler Kooperatif olmuş. “Kendimiz bir şey almayalım, harcayacağımız bütçeyi de bir şekilde cebimizden koyalım, bulalım” demişler. “Bir risk aldık aslında. Finansal olarak döner dönmez bilemem ama bizim bir hayalimiz vardı, deneysel bir proje yaptığımızın farkındayız, gişede çalışır mı çalışmaz mı bilmiyoruz ama biz bu riski aldık. Ve ben çok mutluyum kolektif olmaktan” diyor Serdar Biliş.

Hayri İrdal’ın hayatı bir film şeridi

SERDAR BİLİŞ

Belki her zamankinden fazla sorduğumuz “kimiz?” ve “nasıl yaşamalıyız?” sorularına, gündemimizden eksik olmayan “eski” ile “yeni” arasındaki sıkışmalara, kimlik bunalımlarına, bizi esir alan “zaman”a Tanpınar’ın edebiyatıyla yaklaşmak, yaratıcılığın hayallerle sınırlı olduğu bir kolektifin üretimine göz ve kulak vermek için saatleri ayarlamak düşüyor bize de. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, 12 Nisan’da Maximum Uniq Hall Sahnesi’nde.

“Saatleri Ayarlama Enstitüsü”

Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar / Yöneten ve Uyarlayan: Serdar Biliş / Sahne ve Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş / Görüntü Yönetmeni: Ahmet Sesigürgil / Müzik: Tuluğ Tırpan / Multimedya Tasarım ve Prodüksiyon: Illusionist / Işık Tasarımı: Cem Yılmazer / Ses Tasarım: Barış Hamarat / Yardımcı Yönetmen: Serin Öztoprak Yapım: Saatler Kolektif / Yürütücü Yapımcı: Elif Özge Maltepe, Yağmur Dolkun / Uygulayıcı Yapımcı: Gülgün Dedeçam

Hayri İrdal’ın hayatı bir film şeridi

Serkan Keskin: “Elliden fazla karakter oynuyorum”

Hem zor hem heyecanlı bir deneyim yaşıyorsunuz. Hisleriniz neler?

Buradaki herkes alanlarının en iyilerinden ve hepsi çok yoğun insanlar. Ama enteresan bir şey oldu bizi bir araya getiren. Bu kavganın, bu kaosun, bu birbirine nefretin içinde iki ayrı tiyatronun; Pürtelaş’ın Serdar’ı, Semaver’in Serkan’ı, farklı disiplinlerden insanlar bir araya gelip bir şey çıkarabiliyormuş. Tabii hayatım boyunca bildiğim böyle bir eseri dönüp dolaşıp benim oynuyor olmam benim içim çok kıymetli. Bir yandan da ne olacağını şu an tam kestiremiyorum. Film kısmı bitiyor, bu kurgulanacak, sahneye çıkacak ve ilk kez oyuncu arkadaşlarım gelecekler tek tek. Ve hepsi benim yine.

Bir sahneyi kaç kez çekiyorsunuz kim bilir.

Bir karakteri dört defa çeksek, sahne dört dakikaysa arkada hiç konuşmayan çaycı için de dört dakika çekim yapılıyor. Dün yedi karakter vardı, yürüme bandında çekiliyordu, 50 dakika yürümüşüm. Bir de oynarken “üç” deniliyor mesela, üç numaralı topa bakacağım, hepsinin aynı anda aynı yere bakması lazım, onu kaçıramam. Yürüme bandında mı yürüyeceğim, bunları mı hesaplayacağım, lafları mı söyleyeceğim? Hayatımda ilk defa söylediğim laflar var, “filhakika” benim kullandığım bir kelime değil ya da “mamafih”.

Kaç karakter oynuyorsunuz sonuçta?

Elliden fazla. Cenaze sahnesi var mesela, cenazeye gelmiş herkesi ben oynuyorum. Ya da camide Seyfetullah vaaz veriyor, cemaatteki herkes gene benim.